İneklerimizin feryadı!
- GİRİŞ08.11.2024 09:11
- GÜNCELLEME10.11.2024 09:40
Köylerimiz, ah o güzelim köylerimiz…
Biz “İlle de kentsel dönüşüm, ille de kentsel dönüşüm” dedik…
“Kırsal dönüşüm”ü, yani “köysel dönüşüm”ü ihmal ettik…
“Köysel dönüşüm” olmazsa “kentsel dönüşüm” de olmaz, bilmedik…
Köylerimizi yalnızlığa terk ettik…
Böyle yapınca da, üst üste yaşamaya mahkûm hale geldik!
Çok kötü;
Eyvahlar olsun!
Şimdilerde ineklerimizi kesiyorlar!
Haberi alınca beynimden vurulmuşa döndüm…
Bazı köylülerimiz, “Masraflarla başa çıkamadıkları, uğraşıp uğraşıp bir şey kazanmadıkları, kazanamadıkları için, bir de oralarda bu işlerle uğraşacak genç kalmadığı için” ineklerini elden çıkartıyormuş!
İneklerimiz kesiliyormuş!
“Yapay et tezgâhı” mıdır, nedir bu?
İneklerimize niçin sahip çıkamıyoruz?
“Annelerimizi” niçin kesiyoruz?
Nesillerimizi niçin kurutuyoruz?
Bir şey duydum ki, fecaat:
Birilerine, paraları faizde “değerlendirmek”, her ay “kemiksiz para” almak çok daha câzip geliyormuş!
Faiz oranları yüksek ya, böyle hesaplar içine girenler de varmış!
Hayvancılıktan çık, parayı faize yatır!
Allah muhafaza!
Bir ineğin elden çıkartılması, hele kesilmesi ne demektir bilir misiniz?
İneklerimiz olmayınca, hayvancılık biter!
İneklerimiz, buzağılarımızın analarıdır!
Anaları kesiyorsunuz siz, anaları satıyorsunuz!
Niçin böyle yapıyorsunuz?!
Nesillerimizi niçin kurutuyorsunuz?
Ey yetkililerimiz:
Bu gidişe “dur” demeyecek misiniz?
Köylerimizi kurtarmak için sonuç getirecek adımlar atmayacak mısınız?
Ah ineklerimiz!
Bir arkadaşla konuştum…
“Ne yapayım abi, korumuyor ki…” dedi.
“Faiz mi yani?” dedim.
“Asla!” diye karşılık verdi.
“Ben çıkıyorum bu işten. Ne bileyim, eldeki paralarla küçük bir arsa alabilirsem, o bir şeyler kazandırır belki!”
“Ya ineklerimiz?”
“Nesli devam ettirecek hayvanı satarak ya da keserek bu işten çıkmaktan başka çaremiz yok abi!
Biz bu tekerleği artık döndüremiyoruz Abi!
Siz de, eti, peyniri kaç liraya yersiniz, sütü kaç liraya içersiniz bilemem Abi!”
“Yok mu bu işin bir çaresi, Kardeş?”
“Varsa söyle, Abi!
Köyde herkes yaşlı, Abi!
Sığır peşinde koşacak kimse kalmadı, Abi.
Geliyorsa emekli geliyor, o da tümden tüketici, Abi!”
-Gençler nerede, Kardeş?
-Çoğu lisede ve üniversitede, Abi. İşte güçte, büyük şehirde, Abi.
(Bir kısmı da oyunda oynaşta, Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştan çok daha ileri yaşta!)
-Ya buralar Kardeş?
-Buralarda üç beş kişi var, onlar da hazırcı, Abi. On kilometre ötede zincir market var, Abi!
-Devlet destek vermiyor mu, Kardeş?
- Vermesine veriyor da…
Korumuyor ki, Abi!
Korusa, işi görecek adam yok!
Kimi çalıştırayım, Abi?
Kime ne kadar para vereyim, Abi?
Mecbur kalmasam ineklerimden niçin vazgeçeyim, Abi?
*
Köylerimiz bitiyor, ne acı!
İneklerimiz kesiliyor, ne acı!
Küreselleşiyor muyuz yoksa?
Yapay et denilen “zehire” mahkûm olacağımız günlere mi yürüyoruz yoksa?
Bu gidişe dur demek…
Yoğun bakımdaki köylerimizi geri getirmek…
Nasıl olacak bu?
Köy yaşayamazsa, şehir de yaşayamaz!
Nefes alamaz ve alamıyor nitekim!
Üst üste yaşıyoruz büyük şehirlerde.
Özellikle de İstanbul’da…
Birçok sokağa bakıyorum da…
Sormaktan alamıyorum kendimi:
Allah muhafaza bir büyük deprem olsa…
Binalar nerelere yıkılır, bebekler ve çocuklar, gençler ve yaşlılar, erkekler ve kadınlar nerelere kaçar?
Yok, hiç boşluk yok!
Ne giriş var, ne de çıkış!
Asrın Felâketi’nden bu yana, epeyce unuttuk deprem gerçeğini…
Ara sıra, şöyle “orta halli” birkaç sallantı meydana geldiğinde, hatırlasak da…
Genellikle çok rahat takılıyoruz!
İstanbul,
Benim güzel şehrim.
Etrafı köylerle çevriliydi, bir vakitler.
Dünkü çocuk, ben bile hatırlarım ineklerin, koyunların, keçilerin, kümes hayvanlarının dolaştığı sokakları, ahırları…
Tezek kokularını…
Oralar şimdi yok.
Şehir çok çok büyüdü.
Herkes navigasyona muhtaç hale geldi.
Ah o köyler bir olsa!
Bakın ve üzerinde düşünün lütfen:
Hepimizi vuran Asrın Felâketi’nde kaybettiğimiz kardeşlerimizin sayısının daha da çok artmamasının sebeplerinden biri de nedir bilir misiniz?
O şehirlerin merkeze yakın yerlerinde köylerimizin olması!
O korkunç saatlerde…
Kışın ayazında, kar sularının içinde…
Aç, susuz perişan halde kaldılar…
Kimileri de…
Yakınlardaki köylerde evleri olan insanlarımız, ilk fırsatta oralara sığındılar.
Oralarda akrabaları, arkadaşları olan insanlarımız misafir edildiler.
Bazı köy evlerinde, uzun süre 30-40 kişi bir arada yaşadı.
Erzaklar, yakacaklar zor günlerin aşılmasını sağladı.
İstanbul’un böyle bir imkânı yok.
Birçok şehrimizin de yok artık, felâkete gidiyoruz ne yazık!
Üst üste, dip dibe…
Bizler ne yapıyoruz böyle?
Köylerimizi boşaltıyoruz!
Tarım alanlarımızı betona gömüyoruz!
Yağmur biraz hızlanınca, suyu emecek toprak bırakmadığımız için boğuluyoruz!
Kırsal dönüşüm olmadan, kentsel dönüşüm olmaz!
Dahası, bir ülke, büyükbaş, küçükbaş hayvansız olmaz!
İnekleri kesiyoruz;
Parayı faize yatırıyoruz!
Ya da, bir yerlere işte…
İnekler, yani anneler kesilince…
Buzağılar da gelmiyor haliyle…
Köy kalmayınca, şehir de kalmıyor haliyle…
Şehirlerimiz devasa kasabalara dönüşüyor…
Daha doğrusu berbat kentlere.
Bilirsiniz, şehir başka, kent başka!
Şehrin aslına uygun dönüşümü başka, “kentsel dönüşüm”başka!
Alt alta üst üste yolculuk yapıyoruz, birbirimize yapışa yapışa evlerimize, iş yerlerimize varmaya uğraşıyoruz!
“Medeniyet” başka, “eziyet” başka!
Köye yerleşmek isteyenlere desteğimiz yok, aksine mümkün olduğu kadar kösteğimiz var.
Vatandaş, 1000 metrekarelik toprağının 80 metrekaresine başını sokmaya kâfi bir mekân yapmaya kalksa, bin türlü evraka, bin türlü masrafa boğuyoruz!
Ne kadar zorluk varsa, hepsi bizde var!
Neyse ki, üniversite öğrencisi sayımız çok fazla.
Neyse ki, mecburi eğitim de 12 yıla çıkartılmış durumda.
Milyonlarca gencimiz, diplomalı mezun olarak hayata atılmaya çalışıyor.
Nice ebeveynimiz harıl harıl torpil arıyor!
Birileri de, beni arayıp, “Vardır abi, senin üst makamlarda tanıdıkların, bir el atıversen bizim çocuğum işine ha Abi!” diyor!
Ve hepsinden kötüsü, ineklerimiz kesiliyor!
Anneleri kesmeyelim!
Buzağılarımızı dünyaya getirecek annelerimizi kesmeyelim, satmayalım!
Nesli kurutmayalım!
Allah aşkına!
Yorumlar111