Seni gösteriş budalası!
- GİRİŞ06.12.2024 09:11
- GÜNCELLEME07.12.2024 10:24
Sultanahmet Ticaret Lisesi’nde okurken, İngilizcemi geliştirmek için etraftaki turistlerle konuşmak özel zevklerim arasındaydı.
“Muhabbet” arkadaşlarım, bendenize Türkiye hakkında nice soru yöneltirlerdi.
En çok da, “Zengin bir ülke değilsiniz ama bizden lüks yaşıyorsunuz, bu nasıl oluyor birader?” diye sorarlardı.
Türkiye ile Batı’nın gelişmiş ülkeleri arasındaki kişi başına düşen gelir farkının çok daha büyük olduğu zamanlardı.
Bizdeki öğretmen, mühendis maaşları bile yerlerde sürünürdü.
Gelişmiş ülkelerden gelen turistler, rakamları duydukça acır…
Bizdeki “harcama kültürü”ne baktıkça da hayret ederlerdi.
Giyimlerimiz, kuşamlarımız yerindeydi.
Lokantalar, restoranlar doluydu.
Düğünler gösterişliydi.
Merhum Özal’ın iktidara gelişinin ilk yıllarında “harcamalar” iyice artmıştı.
İthal malları mağazaları her tarafa yayılmış, evinde “koca koca” çikita muzlardan olmayan büyük eksiklik hisseder olmuştu.
Yerli marka spor ayakkabıdan utanır, bir fırsatını bulup “Hakiki Converse” almaya çalışırdık.
O günlerin aklımda kalan gazete manşetlerinden biri, “Harca Türkiye”ydi.
Merhum Özal, “Vatandaş eskiden tek ampul yakmaktan korkardı, şimdi evler ışıl ışıl!” muhtevalı cümlelerle coşku verirdi.
Özelleştirme, güzelleştirme yolunda hızla ilerliyorduk.
Durumumuz el verse de vermese de harcıyorduk, feci halde Muhafaza-KÂR ve de Liberal olmuştuk.
Kaynağı borç da olsa harç da olsa, bol bol harcıyorduk.
“Gösteriş” yapmak için birbirlerimizle yarışıyor, israfın dibine vuruyorduk.
Sonradan görmelerin tüketim çılgınlıkları büsbütün göze batıyordu.
Birileri “papatyalar” gibi caka satıyordu!
Muhabbet arkadaşım turistler de, durumumuza hayret ediyor, “Bu değirmenin suyu nereden?” yollu sorular sormaya devam ediyordu.
Bu değirmenin suyu nereden?
Enerji zengini değilsin, yer altındaki maden varlığın sağlam olsa da onlardan istifade edebilen bir ülke değilsin…
Tıkır tıkır para basan dünya çapında markaların yok…
Fazla turist de geliyor değil, gelenler de fazla para bırakıyor değil…
Değirmenin suyu nereden?
Biz biliyorduk, elbette…
Koca Ticaret Lisesi Talebesi bilmez mi, “borç ve faiz ekonomisi”nin yarınları ipotek altına alacak “sıcak paraları” getirdiğini…
Bir de “kayıt dışı” gelirler vardı memlekette, görünmeyen kalemler…
Öyle yuvarlanıp gidiyorduk işte.
Muhabbet arkadaşımız turistlere, “Bizde alkol tüketimi düşük, sizdeki kadar otomobil yok, dolayısıyla oralara harcamadığımız paralar buralara gidiyor!” yollu “yarı yalan yarı doğru” açıklamalar yapıyorduk o günlerde.
Aradan ne kadar çok vakit geçmiş, benim 40 senem gitmiş o günlerden bu yana, bunun 37’si gazetecilik kısmı.
O günden bu güne çok şey değişmiş de…
Bir şey pek değişmemiş gibi.
Bir şey, gösteriş merakı!
Durumları hiç de müsait olmadığı halde, acayip acayip işler yapanları da görüyorum etrafımda.
Her yerde.
Güç bela geçindiklerini bildiğim aileler bile düğün salonları tutuyor.
Hatta nişan, hatta ve hatta “kına gecesi” salonları tutuyor.
Ne partiler var memlekette;
Bekârlığa Veda Partisi, Bebek Cinsiyet Partisi, Diş Buğdayı Partisi, Evlilik Teklifi Partisi, Papatya Partisi, Anavatan Partisi!
Bunları yapmak az buz parayla mı oluyor…
Ve yine aynı soru:
“Bu değirmenin suyu nereden geliyor?”
Borç ve faiz ekonomisi işte.
Bir de rant ekonomisi.
Toplumun büyük bölümü için de, israf ekonomisi.
Kredi kartından yiyen kesesinden yer.
Kesesi kalmayan da, birbirini yer!
Boşanmaların önemli bir bölümü israftan.
Misali çok etrafta!
Bir arkadaşım, “Dört kişi bir şeyler yemeye gittik, tam 1900 lira hesap geldi, yediğimiz de öylesine işte!” dedi geçen gün.
Az para değil.
Birkaç gün evvel de Hollanda’dan misafirim geldi.
Hava çok soğuktu.
Parkta oturulacak durum yoktu.
Orta halli bir “cafe”de oturup sohbet edelim, dedik.
Arkadaş, “latte” istedi, bense bir çay.
Garson geçişlerinde kafamızı eğerek, göz göze gelmemeye gayret ederek başka bir şey söylememeyi başardık.
Hesap, 190 lira.
Az para mı?
Çok para.
Hesabı ödedim.
Çıkarken, “Buralarda ne kadar çok kafe var. Orta gelirli bir yerde bile her yer dolu, bir de Çukurambar’a git, orası bambaşka. Hollanda’da yok bu kadarı!” dedi arkadaşım.
***
Validem Türk, aynı zamanda İsveç vatandaşı.
Orada kalıyor çoğu vakit.
“Bizdeki kadar gösteriş merakı yok oralarda.” diyor, gözlük altından..
“Kimse kimsenin ne giydiğine bakmaz, kimse kimseye gösteriş olsun diye bir şey yapmaz.
İkinci elden alışveriş yapmak normal kabul edilir. Bunların birçok şeyi kötü ama bizdeki kadar israf yok!” diye de ekliyor.
“Oralarda, alkol, uyuşturucu belâsı çok daha fazla ama” yollu savunma cümleleriyle mukabele ediyorum.
“Haklısın.” diyor.
Finlandiya’dan da şöyle bir paylaşım var:
“Burada insanların yaşam standartları oldukça iyi. Yoksula rastlamak çok zor. Alkol, kumar, uyuşturucu alışkanlığı olmayan biri hiç kimseye muhtaç olmaz. Olsa da devletten destek alır. Buna rağmen, buralarda gıda, eşya israfı çok azdır. Çok gerekli olmayan pek satın alınmaz. İkinci el alışverişi çoktur. Küçülen, kullanılmayan elbiseler satılır, ikinci elden kıyafet alınır. Bit pazarından alışveriş utanılacak bir şey olarak görülmez. Hatta, entelektüel insanların davranışı olarak değerlendirilir. Kimse kimsenin giyimiyle kuşamıyla da ilgilenmez. Cep telefonunun markası, arabanın havası prestij unsuru olarak görülmez. “
Lâfı uzatmayalım dostlar…
Nasıl bir dünyada yaşadığımızı görüyorsunuz.
Bugün, her şey sallantıda.
İşlerimizi kaybetmemiz, bugün har vurup harman savurduklarımızı yarın aramamız kuvvetle muhtemel.
Çoğumuz tarla işlerinden anlamıyoruz, rızkımızı topraktan çıkaracak donanıma sahip değiliz.
Gençlerin bir kısmı çalıştıkları işlerden iyi paralar kazanıyor ama bir süre sonra onlar da “bugün savurduklarını” yarın arayacak durumlara düşebilirler.
Hem zaten, tuzun kuru olsa da israf etmeye hakkın yok ki!
Bu memleketten kazandığın paraları nerelere saçıyorsun, kendi geleceğini de ülkenin geleceğini de çöpe atma hakkını kimden alıyorsun?
Kimleri örnek alıyorsun?
Niye iyileri değil de, kötüleri örnek alıyorsun?
Böyle fırça attım bir gence…
Dedi ki, “Biriktirsen de bir şey alamıyorsun ki Amca! Kırk sene biriktirsem boşuna!”
Nasıl cevap vereyim ki böyle diyene…
İnsanoğlu, bırakın parasını pulunu, zamanını çöpe atıyor…
“Zamana borçlanan, borcunu asla ödeyemezmiş!” bunu bile bilmiyor!
İsraf etmesene aslanım!
Harekette bereket…
İsrafta felâket!Görs
ene!
“Kabak çiçekleri” gibi açılmasına, “papatyalar” gibi dağılmasana!
Lüzumlu olmayanı alırsan, lüzumlu olanı satmak zorunda kalırsın…
Anlasana!
Serdar Arseven / Haber7
Yorumlar33