Köle olma, efendi ol
- GİRİŞ19.12.2024 08:16
- GÜNCELLEME19.12.2024 12:10
BEYEFENDİ, Hanımefendi ol. Efendilik güzeldir.
Vefatlarından sonra, fikriyatına tamamen karşı olanların bile “hürmetle” andıkları insan, efendi insandır.
Kabalık, hoyratlık, hoşlanmadığımıza lâf çakmak, didişmek için fırsat aramak, kalp kırmak, gıybet etmek, ah almak vazgeçemediğimiz hallerden.
Elimizle değilse, dilimizle kırıyoruz; o da olmuyorsa bakışlarımızla, kalbimizden yükselen negatif enerjiyle vuruyoruz.
Ah efendilik.
Mustafa Yazıcı Beyefendi’den nakil. (x)
Zamanında, telefondan ulaştığı Muhterem Hocasına, “Selamün Aleyküm, nasılsınız Hocam?” deyince,
“Aleyküm Selam. Evlâdım, darılmazsan, sana bir hususu belirtmek istiyorum!” karşılığını almış.
“Estağfirullah Hocam, buyurun” deyince de, Hocası’ndan şu “hatırlatma” gelmiş:
“İstanbul kültür ve âdabında, önce küçük büyüğe değil, büyük küçüğe hâl, hatırını sorar.”
Ne büyük incelik, değil mi?
Bu “dersi” alan Mustafa Yazıcı Beyefendi şöyle devam ediyor sözlerine:
“Eski bir İstanbul Beyefendisi olan Hocam, daha sonra İstanbulluların şu vasıflarını sıralamıştı:
Terbiyeli, kibar, medeni bir İstanbullu, ‘ben’ kelimesini çok kullanmaz. Onun yerine ‘bendeniz’ ya da ‘fakir’ der. İstanbul kültür ve adâb-ı muaşeretinde sık sık ‘ben’ demek çok ayıptır, büyük bir nâkisedir.
İstanbul Beyefendisi ya da Hanımefendisi, ‘Benim evim’ demez, ‘fakirhane’ der. “Sizin eviniz” demez, ‘devlethaneleri’ der. ‘Baban anan nasıl?’, diye sormaz, ‘Pederiniz Beyefendi, Vâlideniz Hanımefendi nasıllar?’ diye sorar.
Çeşitli konularda, yazılı olarak (mektupla, maille) teşekkür eder. Meselâ; ‘Dâvetiniz ve ikramlarımız için çok teşekkür ediyorum. Sohbetinizden ziyadesiyle istifade ettim, efendim’ diye yazar.
Davet sahibi ise, misafirlerine ayrı ayrı, ‘Fakirhaneyi lutf edip teşriflerimizden dolayı size müteşekkirim…’ mealinde mektup yazar.
İstanbullu’nun en çok kullandığı kelimelerden biri, ‘efendim’ dir. ‘Saat kaç efendim.’, ‘Saat beşe çeyrek var efendim.’
İstanbullu, iki öğün yemeği atlamış ve açlıktan başı döner hale gelmiş dahi olsa, sofraya sâkin sâkin oturur, sanki hiç aç değilmiş gibi ağır ağır, sakin sakin yer. Bir yerde misafir ise, ev sahibine hürmeten, istiğnada ölçülü olur.
İstanbullu, oturduğu evin caddeye, sokağa bakan balkonuna, penceresine çamaşır asmaz. Bilhassa kadın çamaşırlarını başkalarının göreceği yerde kurutmaz.
Genç ve sağlıklı İstanbullu, toplu taşıma vasıtalarında yaşlılara, çocuklara, kadınlara yer verir. Onlar ayakta iken kesinlikle oturarak seyahat etmez.
İstanbullu, sokakta, meydanda çarşıda, pazarda, açıkta yemez, içmez.
Dondurmacıdan aldığı külah dondurmayı yalaya yalaya yürüyen insanlar görürsünüz. İstanbullu, böyle kabalıkları asla yapmaz.
İstanbullu terbiyesine sahip kadın ve kızlar sokakta, toplu taşıma vasıtalarında, yabancıların arasında kahkahalarla gülmez, hatta dışarıda hiç gülmez.
Hakiki İstanbul görgü ve terbiyesinde, sokaktaki, caddedeki kadınlara kızlara adres ya da başka şeyler sormak çok ayıptır, lâf atmaktır.
Hakiki İstanbul görgü ve terbiyesi almış bir kişi, evde ya da dışarıda yediği yemekleri, tatlıları başkalarına anlatmaz.
Hakiki İstanbul görgü ve terbiyesi almış bir kişi, kapının ziline bir kere basar. Aynı anda birkaç kere basmaz. Kapı açılmazsa, iki dakika bekler, yine çalar. Kapı bu sefer de açılmazsa ‘İçeridekinin sağlığıyla ilgili bir endişesi yoksa ya da görüşmesi gereken hayati bir konu değilse’ geri döner. Durmadan zile basmak, kapı yumruklamak çok ayıp bir davranış olarak kabul edilir.
İstanbullu, randevu olmadan ziyarete gitmez.
İstanbullu, boş, faydasız, malâyâni konuşmaz. Hikmetli, lüzumlu şeyler konuşur, zevzeklik gevezelik etmez.
İstanbullu, ‘Ulan, yuh be, aha, oha, kral adamsın!’ gibi kaba kelimeleri, ünlemleri kullanmaz.
İstanbullu, lâf olsun diye, saçma sapan, dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı cinsinden sorular sormaz. Soruları incelik doludur, güzel maksatlıdır. Bazı soruların sorulması da çok ayıptır.
İstanbul kültür ve edebinde, selâmı önce küçük büyüğe verir. Hal, hatır sormak önceliği büyüğe aittir.
Kibar bir İstanbullu, ziyarete gittiğinde yer gösterilmeden oturmaz.
İstanbul’lu Mekke, Medine, Şam, Kudüs demez… Mekke-i Mükerreme der, Medine-i Münevvere der, Şam-ı Şerif der, Kuds-i Şerif der… ‘Beyazıt camisine gittim.’ demez, Beyazıt Camii-i Şerifi’ne gittim.’ der.
Evet, Mustafa Yazıcı Beyefendi’ye, Kıymetli Hocası, İstanbul’un meşhur adâb-ı muaşeret kurallarından bazılarını böyle hatırlatmış dostlar.
Bunları yazarken, “Bu hatırlatmalarda bulunan Kıymetli Hocası kimmiş acaba?” diye sorduğunuzu duyar gibi oldum.
Mustafa Yazıcı Beyefendi’nin ifadeleriyle arz edeyim efendim:
“Soran çok oldu, ‘Kim bu İstanbul Beyefendisi diye?’ diye. Arz ettiğim konuşmanın sahibi Merhum Üstadım Mehmet Şevket Eygi idi. O söylemiş, bin de not almıştım.”
Allah rahmet eylesin.
Mekânı Cennet olsun.
Tam bir Müslüman İstanbul Beyefendisi’ydi.
Anadolu’nun bir çok yerinde İstanbul Beyefendilerinden, İstanbul Hanımefendilerinden niceleri var.
"İstanbulluluk kültürü" medeniyetimizin birikimi,
muhteşem hazine.
Kâl dili ile Hâl dili…
Yani, söz dili ile hâl dili güzel olmayınca, kalp de bozuluyor.
Kırgınlıkların, çatışmaların, boşanmaların büyük bölümü de bundan kaynaklanıyor.
Oturup kalkmasını bilmemek, sözün nereye gideceğini umursamamak...
Geride “hoyrat” izler bırakmak!
HHH
Eski İstanbul dedik ya…
Biz, şükür sonunu yakalayabildik O İstanbul’un.
Bizim, Hanımefendilerine, Beyefendilerine “toplum içinde” isimleriyle hitap etmeyen…
Kadri Beyefendi, Emine Hanımefendi diye seslenen büyüklerimiz vardı.
Çocukluk haliyle, sokaklarda meyve yerken “yakaladıklarında”, bir kenara çekip, “Güzel evlâdım, bunu evde yesen olmaz mı? Birileri görür, canı çeker sonra!” diye tatlı tatlı nasihat eden büyüklerimiz vardı.
Şimdi…
Halleri görüyorsunuz…
Öfkeden kabarmış suratlarla birbirlerine had bildirenler…
Kırıcı diller, kararmış yürekler…
“Edebiyat parçalamak!” lâfını icat etmiş tipleriz biz.
Evet, “edebi, edebiyatı” paramparça” etmişiz biz.
“Edeb”iyat parçalanınca, “edep” de parçalanıyor haliyle.
Birbirlerine en zıt fikirleri savunurken de, “nezaketi” elden bırakmayan Eski İstanbul Beyefendileriyle Hanımefendilerini hasretle yâd ediyoruz.
Geçmişimizden kopmuş bir halde…
Geleceğe yürüyoruz!
Serdar Arseven / Milat Gazetesi
Yorumlar8