En az kaç çocuk?

  • GİRİŞ27.12.2024 09:24
  • GÜNCELLEME27.12.2024 10:08

Sayın Cumhurbaşkanımız, “Gençler evlenmek istemiyor!” dedi ya…

Mesele, evlenmek istemeyen gençler meselesi mi, evlenemeyen gençler meselesi mi?

Aslında her ikisi de…

Maddi şartları yuva kurmaya ve o yuvayı sağlıklı bir şekilde idame ettirmeye rahatlıkla yeten gençlerin, evlenmeyi çeşitli “bahaneler” öne sürerek geciktirdiklerini biliyoruz.

Öte yandan, bugünkü şartlarda yuva kurmak için gereken parayı bir araya getirmek de birçok gencimiz ve aileleri için büyük dert.

Gecikmelerin önemli bir bölümü bununla ilgili.

Bırakınız “eni konu” düğün yapmayı, bir ev kiralamak, içini “mütevazı” eşyalarla  döşemek bile büyük dert.

Birçok ilimizde ev kiralarının durumu malûm.

İstanbul’daki dostlarımız, “kenar” semtlerde bile 25 bin liradan (günümüz kuruyla aşağı yukarı 570 Amerikan Doları’ndan) aşağı “ailenin oturabileceği” ev bulabilmenin neredeyse imkânsız olduğunu söylüyor.

Ankara’da da durumlar böyle.

Ev sahibi biraz halden anlayan biriyse, 30 yıllık daire, en az 20 bin.
Peşin, depozit, emlâkçı parası 60 bin.

Evlilik yapıyorsunuz, evin badanası boyası olacak, şurası burası düzeltilecek… 
Mobilyalar, beyaz eşyalar alınacak…

Bir evin neye ihtiyacı olmuyor ki…

Bunun öncesi de var tabii…

 “Kız evi, naz evi” denir ya…

Bugünlerde fazla naz da çekilmiyor.

Sağ olsunlar, birçok kız ebeveyni de artık işi yokuşa sürmüyor.
Mütevazı talepleri oluyor.

Bununla birlikte, yuva kuruyorsan, “takılar” meselesi de iyi kötü gündeme gelmeyecek mi?
 Çok büyük ihtimalle gelecek.

Oraya girdiğin zaman da, içinden çıkman güç olacak.

Güç olacak ama akacak kan damarda durmazmış!

Madem evlenmeye karar verdin, pamuk eller cebe,

Bizde böyle…

“El âlem ne der!” endişesi hemen herkeste.

“Bir oğlu var evlendirecek, onu bile doğru dürüst yapmadı!” yollu lâflardan çekinmeler…

Filan…

“Devir ‘parasal sıkılaştırma’ devri, enflasyonu arttırmayalım!” desen bile, bir şeyler yapacaksın mecburen, mecburiyetten.

O bir şeyler dediğin de, epeyce para tutacak.

Bu kadar kalem saydık, daha pek bir şey halletmiş sayılmayız…

Geride, ne masraflar, ne masraflar var…

Listeyi uzatıp iyice can sıkmak istemem…

Yuva kurmanın “orta halli” maliyetini siz hesap edersiniz…

Eskiden, “Nasılsa bir şeyler takılır, oradan çıkartırız masrafı” diye düşünülürdü.

Bu ortamda, bir nikâha, düğüne gidip bir şeyler takmak da, birçok vatandaşımız için epeyce sıkıntı.

 Allah’tan oralarda zarflar ve kutular var.

Zarfa bir 200’lük yerleştirip hallediyor bu işi, imkânı sınırlı olanlar!

İşte yine girdik, hesap-kitap işlerine…

Neyse uzatmayalım, para işi sıkıntı.

Ne yapsın, maddi imkânları sınırlı olup evlenmek isteyen gençler?

Bankadan “kredi” çekip “faiz”e mi bulaşsın?

Yıllar yılı “yuva kurma borcu”mu ödesin? 

Ah, iş, kapağı eve atmakla da bitse…

Neler var, neler geride…

Yuvayı kurdun diyelim, iş onunla bitmiyor ki…

Tekerleği döndürebilmenin “asgari” maliyeti malûm.

Bir de güzelim çocukların masrafı gelecek…

Onlar evlerin gülleri…

O güllerin ihtiyaçlarını karşılamak da, öncelikle babanın görevi.

Yani, sizde nasıl bilmem ama bizde böyle.

Yuvayı “hanımefendi kuş” yapar, erkeğin görevi o yuvayı sürdürmenin güçlüklerini seve seve göğüslemektir.

Şimdilerde, hayat iyice müşterek.

En az iki kişi çalışacak ki, tekerlek döne…

Bu böyle olunca, bebeğe kim bakacak?

Ya da, bebeklere kimler bakacak?

Nüfus artış hızımızdaki çakılmaya bakıldığında, bu işi toparlamak için “En az 4 çocuk” çağrısı yapmanın, aileleri en az bu sayıya ulaşmaları için teşvik etmenin şart olduğunu söylüyor uzmanlar.

Durum böyleyse, bebeklere kim bakacak?

Büyükanneler birçok aile için “kurtarıcı” güç.

Bununla birlikte, evlenmeler azalıp boşanmalar arttıkça…

Nüfus artış hızı çakıldıkça çakıldıkça, büyükanneler ile büyükbabaların sayısı da azalıyor tabii olarak.

Üstelik, büyükanneler ile büyükbabaların sağlık problemleri artıyor, yaş ilerledikçe haliyle.
Ortalama yaşam süresi uzuyor ama hastalıklar da artıyor.

“Küresel Tıp Pazarı” hastalıkları tedavi etmemeyi, sadece bastırmayı ve birim “müşteri”den, pardon “hasta”dan daha fazla para kazanmayı hedeflediği için, Allah’ın nasip ettiği yaşlılıktaki süremizi “hastanelerde” geçiriyoruz.

İyileştireceklerine olan inancımızın zayıflığından mıdır nedir; oralara “Şifahane” demiyoruz da, “hastane” diyoruz! 

Ne diyorsak diyoruz, sonuçta, ortalama ömürleri ve “hastalıkları” iyice artmış bir “yaş almışlar” ordusu ile karşı karşıya kalıyoruz.

Bu yaş almışlar ne yapacaklar?

Eskiden evlâdın yaşlanmış annesine babasına bakmaktan imtina etmesi, rezillikti.
Şimdi…

Çağın gereği!

Küreselleşmenin gereği!

Çok huysuz oluyorlarmış, dillerini tutamıyorlarmış!

En iyisi “huzur” (!) evi imiş!

Nerelerden nerelere geldik değil mi?

Küçükler kreşlerde, yaş almışlar huzur (!) evlerine ya da yalnızlığa terk edilmiş hallerde.
Bizler çocuklarımızı bir yerlere atıyoruz, onlar da büyüdüklerinde bizleri bir yerlere…
İnsan anne babasından neyi görüyorsa onu yapıyor haliyle! 

Yazıyı epeyce dağıttık…

Nasıl dağıtmayalım?

Devletimizin Zirvesi’nde yer alanlar, sık sık “nüfus artışının çakılmasının” istiklâlimiz ve istikbalimiz için ne büyük bir tehdit olduğunu söylüyor.

Sayın Cumhurbaşkanımız, bu durumu “varoluşsal tehdit” olarak nitelendiriyor.
“Varoluşsal tehdit”, yani “Yokoluşsal tehdit!”

Hatta ve hatta…

Sayın Aile Bakanımız, “Bu gidişle 25 yıl sonra yeterince askere alacak genç bulamayacağız!” diyor.

Ne büyük tehdittir bu karşımızdaki!

Biz “asker milletiz”, öyle değil mi?

Durum gerçekten de çok sıkıntılı.

Kimileri, parasızlık yüzünden evlenmek istemiyor.

Kimileri de parası, pulu olduğu halde, geciktirdikçe geciktiriyor.

Onlar da, “Evlenip de başıma iş mi alacağım!” yollu lâflar ediyor.

“Fri” takılıyorlarmış…

“Evlenmesi de boşanması da dert!”miş…

“İnsanlarımız hayatlarını yaşayamıyorlar”mış…

“Yıllarımız, çoluk çocuk büyütmekle, onları okutup iş sahibi yapmakla, evlendirip bundan sonraki dertleriyle uğraşmakla geçiyor!”muş…

“Yabancılar öyle mi?”ymiş oysa…

“Oh, her sene bir başka ülkede, gez babam gez!” miş!

Kimileri de, “Abi öyle diyorsun ama, bir boşansak bunun ömür boyu nafaka ödemesi var! Boşanmakla da kurtulamıyorsun!” diyor.

İşte bu da “süresiz nafaka” meselesi…

Evlilikten uzaklaşmaların bölümü de, bu tür meselelerden geliyor…

Kanunlarımız ne kadar yerli, ne kadar milli, ne kadar bize göre?

Buraları da uzatmayalım; 6284 Sayılı Kanun’dan bir gireriz lâfa, uzattıkça uzatırız…
Hele bir de, “eğitim modelimizin”, hem bakış açısı, hem süre, hem de içerik olarak “ne kadar yanlış kurgulandığına” girersek, iyice zorlarız sabırlarınızı…

Siz de “uzaklaştırma başvurusunda” bulunursunuz hakkımda,  bir işimiz var onu da kaybetmeyelim!

Vaziyet böyle.

Bu vaziyetin mânisi de şöyle:

“Hey yavrular yavrular, 
Yuvada kuş yavrular, 
Ellerin derdi biter, 
Benim derdim yavrular!”

Serdar Arseven / Haber7

 

 

Yorumlar34

  • Ali Çelik 3 hafta önce Şikayet Et
    Tespitler yerinde, sıkıntı derinde Allah sonumuzu hayr eylesin
    Cevapla
  • Halil Gündüz 3 hafta önce Şikayet Et
    En az 4 çocuk iyi de, her bskımdan çok zor kardeşim
    Cevapla
  • Metin 3 hafta önce Şikayet Et
    duygularımıza tercüman oldunuz helal size
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Nadir Kıymetli 3 hafta önce Şikayet Et
    Aile meselesi vatan meseiesi
    Cevapla
  • yagbu 3 hafta önce Şikayet Et
    En az 10 çocuk olmalı, sokakta her gün parçalanıyorlar, köpek saysı böyle artmaya devam ederse, 10 tane de kurtarmayabilir. Yahu önce olan çocukları koruyun da, sonra çocuk sayısını konuşun.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat