Şımarma, akıllı ol!
- GİRİŞ17.01.2025 08:48
- GÜNCELLEME17.01.2025 14:32
Devletimiz büyük bir adım attı.
Ona buna sırt dayayarak, bu memlekete çok büyük zararlar vermiş olanlara “çıkış yolu”nu gösterdi.
Umarım, bu süreç de zehirlenmez.
Umarım, terör belâsını bu ülkenin gündeminden tamamen çıkartabiliriz.
Bu konuda hepimize düşen sorumluluklar var.
Dillerimize, kalemlerimize sahip çıkacağız.
Tahriklere kapılmayacağız Allah’ın izniyle.
Bunu yaparken de, süreci sıkıntıya sokabilecek eylem ve söylemlerin sahiplerini, (bu yazının bundan sonrasında yapacağımız gibi) uyaracağız!
*
Sırtlarını PKK terör örgütüne (PYD, YPG fark etmez) dayadıklarını ilân eden ekipten bazıları, epeyce havalanmış gibi görünüyorlar.
Devlet’in “çıkış yolu” göstermesini yanlış yorumladıkları, kendilerini “pazarlık” masasında oturuyormuş zannettikleri her hallerinden, birçok lâflarından belli oluyor.
Verdikleri bunca zarara, sebep ya da ortak oldukları bunca yıkıma rağmen, Devlet’in kendilerine bir “çıkış yolu” göstermesinden dolayı yatıp kalkıp şükretmiyorlar da…
Akılları sıra tehditler savuruyor, şartlar öne sürüyorlar!..
İstedikleri olmazsa, memleket Gazze’ye dönermiş!..
‘Rojava’da savaş, Türkiye’de barış olmaz”mış!..
“Cumhur İttifakı’ndan somut teklifler gelmeli”ymiş!..
Sayın Bahçeli’nin “süreci” başlatan konuşmasında ortaya koyduğu “umut hakkı” düzenlemelerinden fazla, neleri istiyorsunuz?
Kendinizi “Devlet ile pazarlık yapma” noktasında mı görüyorsunuz?
Beklediğiniz ama neler olduklarını “açıkça” söylemediğiniz “somut” adımlar atılmazsa, ne yaparsınız?
“Rojava’da savaş, Türkiye’de barış olmaz?” da ne demektir?
Rojava dediğiniz yerde, kimlere güvenerek, neyin savaşını veriyorsunuz?
Haçlı-Siyonist İttifakı’nın bize karşı kullandığı çeteleri nasıl sattığı bilmiyor musunuz?
Onlar PKK’lıları, işlerine öylesi geldiğinde sattıkları Taşnak çetecilerinden daha fazla seviyor değil!..
Müteveffa, maktul, yazar Hrant Dink’in de ifade ettiği gibi, onları bile satanlar, PKK’lıları çok daha kolay satarlar!..
Can derdine düşmüş Kalleş-Mezhepçi İran Rejimi’ne, Rusya’ya filan da bel bağlamasın hiç kimse!..
Size, yalnızca bu bölgenin insanlarından ve bu bölgenin en güçlü Devleti’den, Türkiye’den fayda var.
“Fayda” dediğim, bir “çıkış yolu”.
Devlet, Baba’dır.
Babalar, “olmadık işlere bulaşan” evlâtlarına da, o işlerden vazgeçmeye karar verdiklerini görürlerse el uzatırlar.
Aklı başında olan hiç kimse daha fazla “kan” aksın istemez.
Devlet Aklı ile yönetilen hiçbir devlet de, kendisini bölünmeye götürecek, o yolu açacak taleplere “evet” demez, diyemez.
Hiçbir kimse, hiçbir parti, hiçbir grup, hiçbir güç odağı, kendisini Dindarların, Türklerin, Kürtlerin, Sünnilerin, Alevilerin vesairelerin “temsilcisi” olarak göremez!
Bu memleketin bütün güzel vatandaşları için, Ankara, İstanbul, İzmir, Kastamonu, Trabzon, Adana, Rize, vs. ne ise…
Diyarbakır, Van, Şırnak, Hakkâri, Şanlıurfa, vs. de odur ve hep böyle olacaktır.
Ben bir Kastamonulu Türk olarak, sağduyulu Kürtleri çok seviyorum.
Türklerle Kürtler, asla ayrılmayacak ve ayrışmayacaktır.
Aramızdaki kardeşlik bağlarını hiçbir güç odağı kopartamayacaktır!..
Türkiye Cumhuriyeti, güvenliği için her devlet ile “mutabakata” varabilir.
Hiçbir devlet, Türkiye Cumhuriyeti’ni yok sayamaz!..
Siz, “ikide bir sinir uçlarına dokunanlar”, Devlet ile pazarlık yapamazsınız!..
İhtiyacınız olan, ‘federasyon, konfederasyon, özerk yönetim, vesaire talepleri’ değil…
‘Aklınızı kullanmak”tır!..
“Yolun bittiğini” görebilmektir!..
Kitlelerin iradelerine ipotek koymak kimsenin hakkı da, haddi de değildir!..
PKK ve uzantıları da, kendilerini Kürtlerin temsilcisi olarak görme hakkına sahip değildir.
Kürtler, kendi iradelerini PKK Terör Örgütü ve uzantılarına teslim etmeyeceklerdir.
Şükürler olsun ki,
Türkler ve Kürtlerin “kahir ekseriyeti’ çekilmek istendikleri “ırkçılık” tuzağına düşmemiştir.
Rahmetli mütefekkirimiz Mustafa Çalık’ın da ifade ettiği gibi, bu ülkenin sağduyulu insanları için “Türklük”, etnik-ırkî değil; “tarihi, medeni ve kültürel bir kimliktir.”
“Bu tarihin içinde, dünya ve ahiret kardeşliği ruhuyla yaşanmış yüzlerce yıllık ortak inanç, ve ibadetten, müziğe, eğlenceye, yeme içmeye, okul, mahalle, askerlik, gurbet arkadaşlığına kadar nice güzellik vardır.
Kız alıp vermelerle kurulmuş ve geriye döndürülmesi, yok sayılması mümkün olmayan derin akrabalıklar vardır.
İsteyen istediği dili elbette konuşabilir ve konuşabilmektedir.
Öğretebilir ve öğrenebilir, bunların yolları sonuna kadar açıktır.
Türkçe, bu memlekette yaşayan Türklerin de, Kürtlerin de, Arapların, Çerkezlerin, Lâzların da, gayrimüslim azınlıkların da ortak ‘medeniyet dili’dir.
Hangi etnik kökten gelirse gelsin, bu coğrafyadaki herkesin en çok ihtiyaç duyduğu, duyacağı ‘ortak’ güzelliklerden biri de Türkçe’dir.
Bu memleketin bir parçası olmanın olmazsa olmazlarından biri de, doğru dürüst Türkçe bilmek ve Türkçe’yi benimsemektir.
Etnik bir grubun ana dilini yasaklamak ne kadar haksız ve abes bir anlayış ise, bir ülkenin sadece resmen değil, fiilen de ortak iletişim dilinin (lingua franca) dışında kalan etnik dilleri resmi alana taşımaya ve bu zeminde ‘mücadele’ yürütmeye kalkışmak da, o kadar haksız ve abes bir yaklaşımdır.
Bugün Kürtçe, yarın başka etnik dilleri resmi alana taşıma gayretleri, fiiliyatta ayrılık ve gün geçtikçe bölünme fikrini vurgulamaktan, bu yolları açmaktan başka hangi amaca hizmet edebilecektir?
Tarihi-kültürel mirasımıza, bu coğrafyada ve bu güzel bayrağın altında yaşayan bütün etnik grupların katkısı vardır.
Bununla birlikte, bu mirasın neredeyse bütün kayıtları Türkçe’dir.
Ortak bir iletişim dili olarak Türkçe’nin ‘resmiyet tekeli’, bir ‘dayatma’ değil, ‘müşterek’ tarih ve medeniyetimizin emridir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Kürtlerle ilişkisi, asla ve kat’a, PKK Terör Örgütü’nün ve uzantılarının ipoteğine bırakılamaz.
Bırakılmayacaktır!
Mâşeri vicdanın emrine vereceğimiz ortak aklın rehberliğine ihtiyacımız vardır.
Bunu biz başaramazsak kimse başaramaz! (*)
Kamuoyu araştırma sonuçlarının da gösterdiği gibi, Kürtlerin çok küçük bir kısmı bölünmeden yanadır.
Oradan buradan devşirme silâhlara, sırt sıvazlamalara güvenmek, “Benim arkamda yüzde şu kadar kitle desteği var!” diyerek kibirlenmek, bu yollara sapanlara fayda sağlamaz.
Bu memleketteki Kürtlerin kahir ekseriyeti, birlik ve beraberlikten yanadır.
“Devletimizden kopalım”, “eyalet sistemi gelsin!”, Türkiye’nin bir bölümünde “Özerk yönetim ilan edilsin!” derdinde olanların oranı çok azdır!
Onların siyasi tercihlerinde zaman zaman PKK’yla yakın ilişki halindeki yapıların öne çıkmasının muhtelif sebepleri vardır.
Bunların başında da, bir zamanlar memlekete hâkim olan “ceberut, inkârcı ” anlayış gelmektedir.
Bu anlayış, memleketimizin bütün sağduyulu insanlarına çok çektirmiştir.
Devlet yetkisini kötüye kullananlar, hem Kürtlere, hem de başka başka gruplara nice kötülükler yapmışlardır.
İnsanların nasıl yaşamaları, hangi kıyafetler içinde olmaları ya da olmamaları, hangi dilde anlaşmaları gerektiğine kadar her bir şeye burun sokmuşlardır.
Kürt vatandaşlarımızın yoğun olarak yaşadığı bölgeler, uzun yıllar boyunca “sürgün yerleri” olarak görülmüş, buralara gönderilen görevlilerden bazıları, vatandaşlarımıza zulmetmişlerdir.
Bunlar, yakın tarih boyunca Anadolu’nun birçok noktasında olmuştur.
Kendilerini, sokaktaki vatandaştan üstün gören, ayrıcalıklı konumda olduklarını ve öyle kalacaklarını zanneden zararlı unsurlar, maalesef “Millet-Devlet birlikteliğine” büyük zararlar vermiştir.
Bununla birlikte, büyük bir bölümü manevî değerlerimize bağlı olan Kürt vatandaşlarımızın kolaylıkla yönelebilecekleri, zaman zaman da yöneldikleri ‘muhafazakâr’ siyasi hareketler, büyük boşluklar bırakmıştır.
Oralardaki ‘muhafazakâr’ il başkanlarının, ilçe başkanlarının, milletvekillerinin, diğer siyaset unsurlarının önemli bir bölümü vatandaşa tepeden bakmış, çarşı-pazarla bağlarını kopartmış, ultra lüks araçlarıyla, yaşantılarıyla, kibirleriyle vatandaşı “gıcık” etmiştir.
Olmadık yerlere itmiştir!
Öte yandan;
Bölgedeki manevî yapıların çoğunun içleri boşaltılmış, insanlar tespih taneleri gibi dağılmıştır.
Dağılanlardan bazılarını da maalesef, birileri kapmıştır!
Eğitim, kültür, aile alanlarındaki büyük sıkıntılar, özellikle gençlerimizi derin manevî boşluklar içine düşürmüştür…
Bu, sadece Kürt vatandaşlarımızın yoğun olarak yaşadıkları yerlerde böyle olmamıştır.
Manevî Vatan’ın zeminindeki kayma, “değerler erozyonu” her ilimizi, her alanımızı zarara uğratmış…
Bu durum “oy tercihlerini” de etkilemiştir…
Kürt vatandaşlarımızın büyük bir bölümü de, toplumun manevî hassasiyetleriyle uzaktan yakından alâkalı olmayan, dahası en çok kendilerine zarar veren yapılara yönelmiştir.
Şimdi…
Devlet Aklı, izleri duran ve acıları hâlâ hissedilen yaraları tedavi etmek için, hiç olmadığı kadar büyük bir kararlılıkla harekete geçmiştir.
Bu sürecin kıymetini bilmek şarttır.
Devlet el uzattı diye, “milyonların sinir uçlarına dokunacak”, yolları tıkayacak taleplerde bulunmak çok yanlış hareketler olacaktır.
Arzu edilen, birilerinin “gömülmesi” değil, milletimizi hedef alan silâhların gömülmesidir.
Devletimizi yöneten ‘Sağlam İrade’, bir vakitler yapılan yanlışlardan dolayı defalarca özür dilemiş, dahası her insanın doğuştan sahip olduğu “kültürel hakları” her türlü riski alarak sahiplerine vermiştir.
Ülkenin birlik ve beraberliğine zarar vermeyecek, memleketi maceralara sürüklemeyecek, istismarlara konu olmayacak, makûl, mantıklı başka adımlar varsa, onları da atmaya hazırdır.
Bunun ötesindeki zorlamalar, en fazla “fırsattan istifade” kafasıyla el yükseltmeye çalışanlara…
Devlet’in uzattığı eli, “pazarlık için uzatılan el” zannedenlere zarar verir.
Bilmem anlatabildim mi?
……….
(*) Mustafa Çalık, (2009, Millî Kimlik, Milliyet, Milliyetçilik
Serdar Arseven / Haber7
Yorumlar41