Yuvayı yıkmak da, kurtarmak da kolay!
- GİRİŞ27.02.2025 09:23
- GÜNCELLEME27.02.2025 09:23
Bu yazı, TÜİK’in son rakamlarının “boşanma sayısı rekoru” kırdığımızı göstermesinden dolayı kaleme alınmıştır.
Günceldir.
Büyük bir tehlikeye işaret etmektedir!
Bir önceki yazımızda, siyaset ve medya dünyamızın hayli zamandır “sokağın gündeminden” koptuğunu, bunun da son derece “tehlikeli” bir durum olduğunu vurgulamıştık.
Sokaktaki vatandaşın gündeminde hangi konuların olduğunu, okuyucularımızın kahir ekseriyeti çok iyi bilir.
Zira, bizim okuyucumuz ağırlıklı olarak sokaktaki vatandaştır.
Bizler de öyleyiz; semt pazarlarından marketlerden “uygun fiyatlı” alışveriş yapmaya, bütçelerinin iki yakalarını bir araya getirmeye çalışan aile anneleri, babaları…
İletişim hatlarımız sonuna kadar açık olduğu için de, sokaktaki vatandaşlar bizlere rahatlıkla dert dökebilirler.
Bir yandan kendimizin diğer yandan nice okuyucumuzun dertlerini yüklenir, dururuz.
Ne yazık ki, medyamızda “fildişi kulelerde” yaşama hali çok yaygınlaştı.
Politika dünyasının taraflarına yakın, en yakın görüntüsü vermek için çırpınan nice meslektaşımıza ulaşamıyor sokaktaki vatandaş.
Bu, bir vakitler böyle değildi.
İnsanların şöhretleri, maddi imkânları arttıkça “kopuş” hali yaşanıyor galiba.
“En yakın olma, görünme” mücadelesi vermek de bunu gerektiriyor olmalı…
Sonuçta, sizi “hedeflediğiniz pozisyonlara getirecek olan da, oralardan indirecek olan da” sokaktaki vatandaş değil.
Sokaktaki vatandaş konuşur, tepki gösterir durur ama yapabileceği fazla bir şey yoktur.
Dolayısıyla “kariyer” plânlamalarında yeri de yoktur.
Bizler, o hedeflerin, o heveslerin, arzuların çok uzağındayız.
Geçmişteki hatalarımızla yüzleşmiş, neleri doğru neleri yanlış yaptığımızın muhasebesini yapma çabasına ağırlık vermiş vaziyetteyiz.
Yazdıklarımızın ve söylediklerimizin insanlığa ülkemize faydası olsun istiyoruz.
Bunun için de bazı konuların üzerinde ısrarla duruyoruz.
Bu konular, sokaktaki vatandaşın gündeminde olan konular.
Mesela, “AİLE” Meselemiz.
Etrafımızda, en yakınlarımızda boşanmak üzere olan gençler, boşanmış gençler…
Evlerinden kopmuş, kopartılmış babalar ve anneler….
Boşanmış ya da boşanmak üzere olan anne-babaların boynu bükük çocukları.
TÜİK’in resmi internet sitesinde yer bulan son rakamları görmüşsünüzdür.
Boşanma sayımız rekor kırmış.
Boşanmaların sonunda anne ya da babaya “verilen” çocuklarımızın sayısı da öyle.
Devletimizin en üst düzey yetkilileri, boşanmaların bu kadar artmasının, nüfus artışın hızının dibe vurmasının ne denli tehlikeli bir durum olduğunu söylüyorlar…
Sayın Cumhurbaşkanı, eski ve yeni aile bakanları; kimi rektörler, dekanlar, uzmanlar hep bu konuya dikkat çekiyor ama…
Durum gittikçe kötüye gidiyor.
İşte yarın 28 Şubat Post-modern Müdahalesi’nin yıl dönümü.
O günlerde, “dışarıdan yönlendirilen” darbe heveslileri, destekçileri, hep birlikte “nüfusumuzu azaltalım” propagandası yapıyorlardı.
Koca koca holdingler, bu konuda olağanüstü gayret gösteriyorlardı.
Dışarıdan, içeriden yürütülen faaliyetler o günlerde istedikleri sonuçları vermedi…
Zira, Anadolu Ruhu’ndan kopmamış insanlarımız bunlara hiç itibar etmedi.
Onlar, genç ve dinamik nüfusun öneminin farkındaydılar.
Onun için de “nüfus azaltma” kampanyalarında ne deniyorsa tersini yaptılar!
Sonra sonra…
Bir şeyler oldu.
Bazıları “geçim endişelerini” öne sürerek, zenginleşenler ise “kariyer yolculuklarının ve rahat yaşama arzularının” önünde engel olduğunu düşünerek çocuktan uzak durmaya başladı.
“Çocuk istememeye ya da pek az çocuk istemeye” yöneldi.
En çok da maddi durumlarını iyice düzeltenler uzak durdu, çok çocuklu olmaktan.
Bir, iki, bilemediniz üç.
Böyle oldu işler.
Ve bir nokta geldi ki…
Tam da 28 Şubatçıların arzu ettiği oldu.
Bizler, hepimiz; nüfus artış hızının çakılmasından, nüfusumuzun hızla yaşlanmasından şikâyet eder olduk.
Bir nokta geldi ki…
Devletimizin en üst makamında bulunan Sayın Cumhurbaşkanı, bu durumu “varoluşsal tehdit” olarak nitelendirdi.
Yani…
Bu gidişe son veremediğimiz takdirde, ülkemizin varoluşunun bile tehlikeye düşeceğinin altını çizdi.
Medyamızın hiç olmazsa bu noktadan sonra “AİLE meselemiz”e ağırlık vermesini beklerdik ama olmadı.
Konu oraya bir türlü gelmedi, gelemedi.
Sadece birkaç “sınırlı imkânlı” medya kuruluşu bu konulara bir miktar girdi…
Diğerleri neredeyse görmezden geldi!
Oysa…
Bu gerçekten de “beka” meselesi.
Sayın Cumhurbaşkanı “varoluşsal tehdit!” diyor, daha ne desin?
Sayın Aile Bakanı, “Böyle devam ederse, 25 yıl sonra askere alacak yeterince genç bulamayabiliriz!” diyor, daha ne desin?
Aile Yılı dolayısıyla, bugüne kadar atılmış birkaç “maddi” nitelikli küçük adım, gidişatı tersine çevirmenin uzağından bile geçemez.
Paradigma’nın, bakış açısının değişmesi lazım.
“Batı”nın kendi ailesini batıran bakış açısından izler taşıyan kanunlarla olmaz.
“İlle de kadın istihdamını arttıralım” bakış açısıyla olmaz.
Kadın istihdamını ille de arttırma çabası, hedefi!
TÜSİAD YİK Başkanı’nın kendisini mahkemelik eden konuşmasında da, “ille de kadın istihdamını arttırma” talebi var.
Beş milyon ilâve kadın çalışan isteniyor, talep bu!..
Her alanda kadın olsun; “otobüs, tır şoförlüğü” işlerinde bile kadın olsun yaklaşımları, bizim Aile yapımıza uygun değil.
Kadının mutlaka çalışması gereken alanlar var, yaratılışına hiç de uygun olmayan alanlar var.
Erkek için de sözkonusu bu durum.
Erkek ile kadın eşit değildir.
Erkek ile kadın farklıdır.
Her ikisi de farklılıklarıyla güzeldir.
Her ikisinin de güçlü ve zayıf yönleri vardır.
Bunlar birbirlerine rakip değillerdir, birbirlerinin tamamlayıcısıdırlar.
Erkeğin kadına, kadının erkeğe benzemesi iyi değildir.
Mecbur kalırsa, kadın da erkek de “her işi” yapar ama niçin mecbur olsunlar, mecbur edilsinler her işi yapmaya?
Kendilerini ispat etmeleri mi gerekiyor?
Birbirleriyle rekabet içinde olmaları mı gerekiyor?
Kadınsı tavırlardaki erkekleri, erkeksi tavırlardaki kadınları gördükçe üzülüyor insan.
Kadın, doğası gereği kendisine sahip çıkan (sahip olan değil, sahip çıkan!) erkek ister.
Erkek de “kadın”ın o muhteşem “şefkatine” sığınır.
“Ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz!” denir ya, bu cümle bir gerçeğe işaret eder.
Anne, evlâtlarının, erkeğinin ruhsal gelişimlerine büyük katkılarda bulunur.
Babadan öncelikle beklenen “güvenlik” duygusunu verebilmesidir, anneden öncelikle beklenen ise “şefkat” iklimini oluşturmasıdır.
“Yuvayı dişi kuş yapar!” cümlesi bir gerçeği ifade eder.
Kadın elinin değdiği yer güzelleşir.
Bunlar, birer “rol” değildir.
Bunlar, birer gerçektir!
İnsanlar fıtratlarından uzaklaşırsa ortaya “armoni” değil, “kaka-foni” çıkar.
Onun için, paradigmayı, bakış açısını değiştirmemiz gerekiyor.
Küreselleşme anaforuna kapılmaktan kurtulmamız gerekiyor!
Çok örselenen “ev hanımlığı”nın itibarını iade etmemiz gerekiyor.
Erkeğin, yeniden “AİLE REİSİ” olması gerekiyor.
Tekrar edeyim de, birileri oraya buraya çekmesin:
“Kadın çalışmasın” demiyorum!
Aksine, bazı alanlarda mutlaka çalışmalıdır, diyorum.
Kadının bir iş yerinde çalışmaya yönlendirilmesine, hatta bazen mecbur edilmesine, kadın istihdam oranının bir hedef olarak ortaya konulmasına karşı çıkıyorum!
“Hayat müşterektir, öyleyse kadın da mutlaka eve para getirmelidir!” yaklaşımına karşı çıkıyorum.
“Ev hanımı ayakları üzerinde duramayan aciz bir varlıktır!” genellemesine karşı çıkıyorum.
Bu böyle…
Gelelim, yazı başında işaret ettiğimiz güncel rakamlara.
TÜİK’in son verilerine baktınız mı?
İki rekora daha imza atmışız.
Birincisi:
2023 yılında 173 bin 342 olan boşanma sayısı, 2024’te 187 bin 343’e çıkmış.
İkincisi:
Anneye ya da babaya “verilen” boşanmış aile çocuklarının sayısı 172 bin 361’den 186 bin 536’ya yükselmiş.
Bu ikisi rekor!
Üstelik, bu rakamlar gerçeği gözler önüne sermekten çok uzak.
Mahkemelerde sonuçlanmayı bekleyen onbinlerce boşanma davası var.
Birçok sıkıntılı durum da, mahkemelere intikal yolunda.
İnsanlarımız aynı evlerde birbirlerini yiyor maalesef!
Birçoklarının evlilikleri de kâğıt üzerinde sürüyor ama ayrı mekânlarda yaşıyorlar.
Sıkıntı görünen de büyük yani.
Bu durumda hepimizin “şikâyet” etmenin ötesinde bir şeyler yapmamız gerekiyor.
Derdimiz, yapmak istediğimiz “mümkün olduğunca fazla yuvanın kurtulmasına” vesile olmak.
Bu konuda bazı tekliflerimiz var.
Bir sonraki yazımızda bu konuya devam ederiz kısmetse.
Bu mesele en önemli mesele…
Aileyi yaşat ki Devlet yaşasın!
Şikâyet etmekten ötesine git ki
Memleket’e bir hayrın dokunsun!
Milat Gazetesi
Yorumlar4