Benim ineklerim vardı!

  • GİRİŞ08.04.2025 08:53
  • GÜNCELLEME09.04.2025 08:53

Haydi gençler tarlaya!

“Kentsel dönüşüm” için önce “kırsal dönüşüm”.

Vah benim ineklerim!

*

Ben köyden evlendim.

Hanım köylüyüm” yani.

O zamanlar, yani 34 sene evvel köyümüzün yaz- kış nüfusu 200’ün üzerindeydi.

Şimdi 9 kişi!

Köylülerimizin büyük bölümü vefat etti, kalanların bir kısmı başka diyarlara gitti, bir kısmı da en yakındaki kasabaya yerleşti.

Köyümüzü aşağı yukarı terk etti.

Bizim köyümüzde bir imam ile bir muhtar vardı.

Namazların yüzde 99’unu cemaat yokluğundan tek başına kılan İmamımız evlendi.

Tayini çıktı.

Gitti.

Kamu otoritesini temsil eden tek yetkili muhtarımız.

Bizim memlekette tam 50 bin 370 muhtar var.

Onlardan biri de köyümüzde.

Ne mutlu bize.

Kastamonu’nun orman köylerinden bizim köyümüz.

Ekilecek biçilecek arazisi fazla olmasa da, 200’ün üzerindeki nüfusu artı büyükşehirlerdeki köylülerimizi besleyecek kadar ürün alınırdı o vakitler.

Hatta artan ürün satılırdı.

Hemen her hanede küçükbaş, büyükbaş hayvanlar vardı bir zamanlar.

Kümes hayvanları vardı.

Hindiler, kazlar ve ördekler köy yollarında pek havalı dolaşırlardı.

Birçok tavukla birlikte gezen ve aralarındaki adaleti pekâlâ sağlayan ne yaman horozlarımız vardı.

Şimdilerde hiçbir şey kalmadı desem yeridir; üç hane var, birkaç büyükbaş hayvanla çarkı döndürmeye çalışan…

Bu üç aileden ikisi tarlaya da gidiyor; ekme biçme işlerini güç bela sürdürüyor.

Bel ağrıları, sırt ağrıları, kemik erimeleri sürekli şikâyetleri.

Yaşlılıkta büsbütün güç oluyor bu işler.

Gençler, “Bırakın işi gücü, muhtaç mısınız? Emekli maaşlarınız var, yetmiyor mu?” deseler de…

Nesillerin gelip geçtiği son birkaç evin bacası tütmesin mi, üç beş hayvan olsun kalmasın mı?

Bizim orada Aşağı Pazar var, Perşembe günleri civar köylülerin toplandığı yer.

Oralardaki her beş kişiden üçü emekli.

Aşağı Pazar yolunun her iki yakasında sıra sıra kahvehaneler dizili.

En güzel iş orada, en büyük sektör!

Pazarımızda yöresel ürünler pek az, olanlar da uzaklardan geliyor.

Üreten yok gibi, köylerimiz artık birer mezra gibi!

Arada bir oralara gelen şehirliler, “ Geçinmek çok zor, en düşük kira 25 bin lira olmuş!” diye dert yanıyorlar.

Yanıyorlar da…

Üst üste yaşadıkları, büyük çileler çektikleri şehirleri bir türlü bırakamıyorlar!

 “Emekli maaşınız var, kiminizin kira geliri bile var… Buralara, bilhassa da köylere yerleşmeyi düşünmez misiniz?” diye soruyoruz…

“Düşünmez olur muyuz hiç?” diyorlar …

“Deneyenlerimiz bile oldu ama, sonuçta hastane lâzım. Kastamonu’dan, Karabük’ten hep İstanbul’a Ankara’ya sevk ediyorlar. İnsan biraz yaşlanınca tam teşekküllü hastaneye yakın olmalı.”

Yaşlılar için hastane şart…

 Gençler içinse hem hastane, hem okul ve hem de iş.

Peki nasıl olacak bu iş?

Köyler dertli de…

İstanbul büsbütün “acıların şehri” oldu.

Oradaki 60 yıllık ömrün 15 yılı yollarda geçiyor!

Allah muhafaza bir büyük deprem vursa…

Korkunç!

İstanbul, “kentsel dönüşüm” işini kaç yılda halledebilir?

Bilinemez, akıl da ermez.

Öte yandan…

İstanbul’da ayak basacak toprak kalmadı neredeyse.

Anadolu’nun birçok ilinde de beton hâkimiyeti var.

Eğer, “yapay et” denilen berbat üretim kalemine bel bağlanmıyorsa…

 İstanbul’u da, diğer pekçok şehri de besleyecek olan bizim köylerimiz.

Peki,  bu nasıl olacak?

Güzelim yaşlılarımız mı yapacak o üretimi?

Gençler köye gider mi?

Gitmez.

Hem şehirli genç, nereden bilecek köy işlerini?

Kimlerden öğrenecek?

Ben 18 yaşıma kadar köy görmedim.

Gördüğümde de hayran kaldım ama elim ne kazmaya yakışıyor, ne anaduta, ne de tırmığa…

“Sonradan görme” köylü olmak çok zor.

Diyelim ki genç sebat etti, gitti, köye yerleşti.

İşleri hangi ekiple yürütecek?

O istese bile hanımı ister mi?

Hanımı istese bile çocukları ister mi?

Ben bu yaşta, buralardaki işi gücü bırakıp köye yerleşsem…

Kimse gelmez ki?

Bütün bunları, Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin yani TZOB’un Genel Başkanı Şemsi Bayraktar’ın “kritik” uyarılarını işitince düşündüm.

Yani, aslında hep düşünüyorum da, Sayın Bayraktar bir yangının külünü yeniden yakıp geçti.

 TZOB Genel Başkanı’nın dediğine göre çiftçilerimizin yaş ortalaması 59’a yükselmiş.

Gençlik tarımdan elini ayağını iyice çekmiş.

Rakamlar korkunç…

Şöyle ki…

Çiftçilerimizin yüzde 35’i 65 yaş üstü, yüzde 35’i de 50-64 yaş arasında.

Sadece yüzde 5’i 18-32 yaş takımından.

Fena, çok fena!

*

Bugünkü manzara çok sıkıntılı.

Hele bir 10 yıl sonrasını düşünün; bağı, bahçeyi, tarlayı kim çevirecek?

Hayvancılık işi ne olacak?

Çoğu mahalle statüsüne alınmış köylerimiz ne olacak?

Muhtarlarımız ne olacak?

*

Mesele, vatandaşları köylere çekmek ya da itmekle de bitmiyor.

Çiftçilik yapacak vatan evlâtları, bilhassa da genç, güçlü kuvvetli, köy işlerinden anlar vatan evlâtları lâzım.

Bizde İlk, orta, lise, üniversite; aşağı yukarı 25 milyon öğrenci var.

Bunun üzerine emeklileri de ekleyin, 40 milyon yapıyor.

Nüfusun yarısı bu iki kaleme gidiyor…

Memurlarımız, kamu işçilerimiz, özel sektör çalışanlarımız, iş göremeyecek kadar yaşlı, hasta olanlarımız…

Köye yerleşmeyi asla düşünmeyecek olanlarımız ve istese de yerleşemeyecek olanlarımız…

Hepsini hesap ediyorum…

Boşa koysam dolmuyor, doluya koysam almıyor.

Köylerimiz, bağlarımız ve bahçelerimiz, tarlalarımız için çare bulamıyorum.

İneklerimizi kurtarmanın çaresini göremiyorum!

*

Hani, “Acaba” diyorum;

“Gençlerimizin tarım arazisi sahibi olabilmeleri için bir şeyler yapılabilir mi?

Kadınlarımızın köylerimize çekilmesi için teşvik programları uygulanabilir mi?

Eğitimi kaliteli olan ve aynı çevredeki köylerin hepsine hizmet veren köy okulları oluşturulabilir mi?

Köye yerleşmek isteyenlerin ev yapım işlerinde güzel teşvikler uygulanabilir mi?

Köylere yakın şehirlerdeki hastane hizmetlerinin kalitesi hızla arttırılabilir mi?

Çocuklarını köy ya da kasaba okullarında okutan gençlere vergi avantajları sağlanabilir mi?

Tarım liselerinin, tarım meslek yüksek okullarının yanı sıra tarım ilkokulları, tarım ortaokulları da açılabilir mi köylerin yakınlarına?

‘Yapay et lobisi’ne ‘dur’ denilebilir mi?

İnek kaybımız durdurulabilir mi?

‘Büyük Sıfırlama’ yani ‘Great Reset’ tezgâhı bozulabilir mi?

*

Yoksa yoksa…

Karşımdaki, kabul etmek istemediğim gerçek mi?

Yoksa yoksa…

Köylerimiz neredeyse bitti mi?

İneklerimiz neredeyse elden gitti mi?

Yorumlar50

  • Sedat Güngör 2 hafta önce Şikayet Et
    Bununla ilgili devlet politikası lazım. Söylediğiniz okulların yanında, Merkezi köyler belirlenerek oralarda devlet büyük hayvan çiftlikleri oluşturmalı. Diğer yandan bazı köyleri de o hayvanların yiyeceklerini ekip bicecek şekilde planlamalı. Çalışanlar da sigortalı ve maaşlı olmalıdır. O zaman insanlar kapicılık ve bekçilik için köylerini terk etmemiş olur.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • İzmirli öğretmen 2 hafta önce Şikayet Et
    208 üniversitemiz var ya daha neye üzülüyorsunuz. Maşaallah nazar değecek!!!!!
    Cevapla Toplam 3 beğeni
  • Mehmetçik 2 hafta önce Şikayet Et
    Tarım arazileri sadece o köyde tarım yapanlara satılmalı aksi halde yerli yABANCI arazilerin akıbeti belirsiz. Asıl tehlike bu
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • Kenan Tandoğan 2 hafta önce Şikayet Et
    Tarım bakanlığı genel bütçeden boş arazi sahiplerine para dağıtmayı (israf) tarımsal teşvik sayıyor! Çok basit yerinde harcanacak paralarla köyler kurtulur. Köylerin kurtulması demek büyükşehirlerin gıda, trafik, konut, eğitim... vs bir çok sorundan kurtulması demektir!
    Cevapla Toplam 6 beğeni
  • İbrahim 2 hafta önce Şikayet Et
    Valla köye dönmek için değil köye dönmemek için her türlü zorluk çıkıyor bırakın destek vermeyi köstek oluyorlar
    Cevapla Toplam 3 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat