Müslüm ve Düşerken

  • GİRİŞ13.11.2018 07:32
  • GÜNCELLEME14.11.2018 08:28

“Herkesin acısı sevgisi kadar” diye söylerken en derin felsefeyi kendisinin yaptığını biliyor muydu? Bunu hiç bilemeyeceğiz ama misal Aristo sevgiyi tarif ederken “Kendisinden talep edildiğinde o cömert davranır ve fedakârlık eder. Kişi sevgi - aşk için ihtiyacı olan her şeyi terk edebilecek bir yapıda olacaktır. Kazanabileceği şan ve şöhretten vazgeçmekten, onu bir başkasına devretmekten hiç çekinmez.” der. Yani sevgi için acı çekmek, elinin tersiyle her şeyden vazgeçmek bu yolda acı çekmek sevgiye ulaşmanın yoludur. Bu yolda yaşananların sevgiyi daha değerli kıldığını söylerken Müslüm Baba da asırlar sonra bize tek cümleyle bunun özetini verebiliyor. Elbette felsefe ve müzik sanatı birbirinden bağımsız unsurlar birbirlerini etkilemediklerini söylersek yanlış söylemiş oluruz.

 

 

Evet, bu faslı kısa kesiyor ve milyonların hayranı Müslüm Gürses’in filmine geçiyorum. Çok izlendi, Beyaz yakalıların bile koşarak bilet aldığı Müslüm filmi salondan çıkan herkesi ağlattı ama neden şimdi böylesine bir ilgiye mazhar oldu?

Müslüm Gürses özellikle benim gibi çocukluğu ve gençliği varoşlarda – sosyolojik olarak alt semtlerde geçmişler için sığınılacak nadir limanlardan biriydi. Gençliğe adım attığınız o vakitlerde sizi saran her türlü yokluğa, karşılıksız aşka, kızdığınız hayata bir nevi Müslüm merhem oluyordu. Tabii bu biraz sizi maganda, (kıro) ve çeşitli sıfatlarla isimlendirilmenize sebebiyet veriyordu. Ama ona rağmen Müslüm Gürses hayatımızın her anında bir şekilde yanında oldu. Ta ki, Murathan Mungan Müslüm Gürses’e popüler bir albüm yapana kadar. Sonrasında sosyoelitler Müslüm Baba’nın o büyülü sesiyle tanışıncaya kadar. Birden Müslüm dinlemek derinliği olan bir felsefeye ve ayrıcalığa dönüştü. O ara bizler Müslüm Gürses’in ne okusa ciğerimizi deleceğine bir kez daha kanaat getirdik. Bu dünyadan bir Müslüm Gürses geçti. En acı hayatıyla ve kolay kolay kimsenin sahip olamayacağı bir hayran kitlesiyle. Şimdi bir kenarda kalmış gariplerle  toplumun en üst tabakasındaki sınıf aynı filme gidip, aynı müzikleri dinliyor. E aşk olsun Müslüm Baba: Bak toplumdaki fırsat eşitsizliğini en azından sinemada da olsa sen kaldırdın. Ama nihayetinde dediğin gibi son kertede ‘Yakarsa dünyayı garipler yakar’

 

 

Son olarak bu acı hikayede hayranlarına son sözü nasihat gibiydi aslında: Hayat zordu ama güzeldi.

DÜŞERKEN

Tarık Tufan’ın son romanı Düşerken elime aldıktan sonra düşeremeyip işi gücü bırakıp nefes nefese okuduğum bir kitap oldu. Çok katmanlı kurgusu ve ustalıklı anlatımıyla gün yüzüne çıkan Düşerken, uyumsuzluğun, arayışın, kapanmamış yaraların ve bir dizi keskin hesaplaşmanın romanı.  İshak’ın Jülide ile hikâyesi gerçekten çok etkileyici. Romanın özetini anlatmak gibi bir derdim yok. Tufan bu kez dilde çıtayı bir hayli yükseltmiş. Kullandığı cümlelerin içinde barındırdığı replikler şimdiden yerini almış durumda. Üslubu çok sürükleyici ve kahramanların başına gelebilecek olaylar hiç kestirelemediği için bir arka sayfaya geçmek için hızlı davranmak istiyorsunuz. Kitabın ilk cümlesini paylaşıp Tarık ağabeye teşekkür ederek bu bahsi de kapayalım:

“İnsanın en ölümcül yarası içinde anbean büyüyen gitme hevesidir. İshak henüz bunu bilmiyordu. Ölmekle gitmek aynı şey. Ne ölenlerin ne de kalbindeki ızdırap verici ağrı dinmek bilmediği için uzaklara gidenlerin geri döndüğünü bu dünyada gören oldu.”

serkan.ustuner@haber7.com

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat