S-400'leri almasak ne olurdu?
- GİRİŞ13.07.2019 09:15
- GÜNCELLEME15.07.2019 08:22
Eğer ABD’nin tehditlerine boyun eğip, S400 hava savunma sistemlerini almakta vaz geçseydik ne olurdu?
Bugün Türkiye’ye “S400 alma” diyenler, 2016 Ağustos’unda Fırat Kalkanı Harekatına başlarken de “Suriye’ye girme” diyordu.
O gün tehditlere prim verilmedi, Suriye’ye girildi.
Sınırın karşı tarafında DAEŞ ile birlikte PKK’nın önemli bölümleri yok edildi.
Türkiye bugün hala Suriye’de ve terörün Fırat’ın doğusundaki uzantılarını da imha etmek için gün sayıyor.
S400’lerin gelişiyle, Türkiye Fırat’ın doğusuna yönelik operasyon için önemli bir adım atmış demektir.
Mehmetçik karadan Fırat’ın doğusuna girdiğinde havadan da Türkiye lehine bir güvenli bölge oluşacaktır.
Bu anlamda S400 Suriye’de yarın öbür gün Türkiye adına hem potansiyel tehlikeleri caydıracak hem de operasyon gücünü arttıracaktır.
Bugün Türkiye’ye “S400 alma” diyenlerle, Türkiye’ye “Doğu Akdeniz’den çekil” diyenler aynı ülkeler.
Türkiye neden Doğu Akdeniz’de iki sondaj gemisi bir de araştırma gemisiyle faaliyet yürütüyor?
Çünkü Kıbrıs açıklarında Türkiye’nin uluslararası hakları var.
O bölgede doğalgaz rezervleri var.
Türkiye uluslararası haklarını savunarak, doğalgazının gasp edilmesine karşı mücadele ediyor.
Türkiye’nin karşısında ise 12 ülkeye ait 60’dan fazla savaş gemisi konuşlandırılmış durumda.
S400’ler, Türkiye’yi Doğu Akdeniz’deki olası tehlikelerden koruyacağı gibi Türkiye’nin yasal hakkı olan doğalgaza erişme sürecindeki faaliyetlerinde de güvenliğini sağlamış olacak.
Bugün Türkiye’ye “S400 alma” diyenlerle, Türkiye’ye “nükleer enerjiden vazgeç” diyenler de aynı kişilerdir.
S400’ler Suriye-Irak ve Doğu Akdeniz’deki artılarının yanı sıra Akkuyu Nükleer Santrali ve Türkiye’nin ilerleyen süreçte nükleer enerji ülkesi olma yolundaki hamlelerinde de bir güvenlik şemsiyesi olacaktır.
Özetle, eğer Suriye-Irak’ta PKK gibi bir problemimiz olmasa, Doğu Akdeniz’de haklarımızın gaspına yönelik mücadelemiz olmasa, adı S400 ya da başka bir şey olsun, hava savunma sistemine sahip olmamız belki de bu kadar zaruri olmayacaktı.
Ama Suriye-Irak’ta terör tehdidiyle Doğu Akdeniz’de doğalgaz gasp girişimleri, buz gibi ortada duruyor.
Bu iki mesele Türkiye’nin kırmızı çizgileri.
Bu kırmızı çizgilerden vazgeçmek, Türkiye adına felaket olur.
Burnumuzun dibinde bize ait doğalgazı çıkarırlar ve yarın öbür gün biz kendi doğalgazımızı başkalarından parayla satın alabilmek için kuyruğa gireriz.
Burnumuzun dibinde Suriye’de, Irak’ta PKK’ya terör devleti kurarlar, biz de yaklaşık 1300 kilometrelik güney sınırımızda bir terör örgütüyle komşu olmak durumunda bırakılırız.
Suriye ve Doğu Akdeniz meselesi kırmızı çizgi olarak durduğu müddetçe, hava savunma sistemi olmayan bir Türkiye, “Suriye’den çekil”, “Doğu Akdeniz’den çık” diye tehditler savuranlara boyun eğdirilecektir.
Bu süreçten itibaren Türkiye’nin uluslararası diplomaside eli daha kuvvetli olacaktır.
S400’lere karşı bir takım müeyyidelerle karşı karşıya kalınabilir.
Ama olası ABD yaptırımlarının Türkiye’yi genel anlamda hedef alan bir ambargo olmadığı da ortadadır.
CAATSA adlı ABD’nin hasımlarıyla yaptırımla mücadele yasası çerçevesinde gündeme getirilen yaptırım listesinde hedefler bireyseldir.
Tıpkı geçen yaz Papaz Brunson örneğinde olduğu gibi şahıslara yönelik yaptırım kararları gelebilir. Bunların da ülke genelini olumsuz etkileyecek boyutta müeyyideler olmadığı bilinmelidir.
Üstelik Türkiye bu gibi tehditlere karşı tedbirini alabilen bir güçtür.
Bir diğer tehdit başlığı olan F35 savaş uçakları projesinden çıkarılma konusu ise sadece Türkiye’yi değil karşılıklı olarak ABD ve projenin diğer ortaklarını da benzer boyutlarda olumsuz etkileyebilecek bir yaptırım adımı olacaktır.
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol