İsrail salgını bahane edip, ne yapmaya çalışıyor?
- GİRİŞ21.03.2020 09:29
- GÜNCELLEME23.03.2020 09:44
Mescid-i Aksa kapatılıyor, sokağa çıkma yasağı alınıyor, kimseyle görüştürülmeyen cezaevindeki esirlere virüs bulaşıyor. Salgın günlerinde Filistin’de hakikaten çok anormal şeyler yaşanıyor.
Bir çok ülkede geçici süreliğine Cuma namazları kılınmıyor.
Mescid-i Aksa’da da kısıtlama var.
Şimdiye kadar hep İsrail yasaklardı bu kez Filistinliler kendi inisiyatifleriyle Mescid-i Aksa’nın kısmen kapatılmasını istedi.
Kıble mescidi, kubbetussahra ve rahmet kapısı mescidi gibi haremüşerifte bulunan kapalı alanlarda ibadet yapılmıyor.
Sadece avluda yani açık alanda namaz kılınıyor.
Karar çerçevesinde Mescid-i Aksa’nın kapılarından dördü, İsrail polisi tarafından kapatıldı.
İşte meselede burada.
Filistinliler de tıpkı Türkiye’de ya da diğer Müslüman ülkelerde olduğu gibi camilerini kapatıp, koronavirüs önlemi için Cuma namazı ya da diğer namazlara geçici olarak bir kısıtlama kararı almak isterlerdi, elbet.
Ancak bu mümkün değil.
Çünkü Mescid-i Aksa’nın anahtarları İsrail’in elinde.
Bugün tamamen kapatılırsa yarın salgın bittiğinde tekrar açılmama ihtimali var.
Bunun örneğini El Halil’de gördük.
1994 yılının Ramazan ayında bir sabah namazında Hazreti İbrahim Camii basıldı, en az 29 Filistinli katledildi.
Katliamın kurbanı Filistinlilerdi.
Ama İsrail “burada saldırı oldu” diyerek önlem aldı ve camiyi kapattı.
Hazreti İbrahim’in makamının bulunduğu bu kutsal mekan 6 ay sonra yeniden açıldığında Filistinliler şoktaydı.
Çünkü caminin yarısı sinagoga çevrilmişti.
Ve hep öyle kaldı.
Filistinliler bu nedenle tedirgin.
Son Cuma namazını 500 kişilik bir grupla, Mescid-i Aksa’nın avlusunda, aralarına mesafe koymak suretiyle kıldılar.
Orayı tamamen boş bırakamazlar, eğer bırakırlarsa yıllardır tehdit altında olan Mescid-i Aksa salgın bahanesiyle komple elden gidebilir.
Çünkü ilk etapta İsrail salgın falan dinlemedi.
Filistinliler tedbir amaçlı Mescid-i Aksa’ya girmezken, en az 10 gün boyunca Yahudi işgalcilerin Mescid-i Aksa’daki günlük ziyaretleri devam etti.
Kaldı ki Mescidi Aksa’nın hemen batı duvarında bulunan Yahudilerin ağlama duvarı adını verdikleri bölüm de uzun süre ibadete açık kaldı.
İsrail Başbakanı seçim sonrası koalisyonu da kurmak iyice zorlaşmışken, ağlama duvarını kapatıp, muhtemel ortaklarından olan ultra Ortodoksları öfkelendirmek istemedi.
Netanyahu’nun ilk etaptaki planı böyleydi.
Sonra ikinci aşamaya geçti.
Adı konmamış bir sokağa çıkma yasağı koydu.
Bu sayede koalisyon pazarlığı yaptığı/yapacağı ortaklarını kırma ihtimalini de devre dışı bıraktı.
Çünkü aldığı kararla, meclis başkanlığı seçimi de dahil olmak üzere tüm koalisyon görüşmeleri askıya alınmış oldu.
İsrail Başbakanı bir şey daha yaptı.
O da şu, tam da bu süreçte herkes can derdine düşmüşken, Batı Şeria’yı komple İsrail haritasına katmayı ve Filistinlilere idamı öngören iki tasarıyı Knesset’e getirdi.
Korona tedbirleri demişken, aslında İsrail’de bu anlamda en korunaklı yer cezaevleri.
Çünkü içerde 6 bin Filistinli esir var.
Ve bu esirler yıllarca aileleri dahil avukatları dahil hiç ama hiçbir kimseyle görüştürülmüyorlar.
Misal, Filistinli biri İsrail cezaevine atılsa, 20 yıl içerde kalsa, ailesi onun yüzünü görmeyi bırakın hangi şehirdeki hangi cezaevinde olduğunu bile bilemez.
Açık ya da kapılı görüş diye bir durum kesinlikle söz konusu olmadığı cezaevi ortamında tutulan 6 bin Filistinli esirden 5’ine koronovirüs bulaştı veya bulaştırıldı.
Dışarıyla hiçbir irtibatları, temasları söz konusu olmayan Filistinli esirlere, nasıl oldu da koronavirüs bulaştı, bu kesinlikle sorgulanmalı.
Aksi taktirde kendi topraklarında kurulan İsrail cezaevlerinde tutulan 6 bin Filistinli, can çekişerek, katledilmiş olacak.
Yorumlar1