Hizbullah işlediği cinayetten nasıl aklandı?
- GİRİŞ19.08.2020 09:08
- GÜNCELLEME20.08.2020 09:42
BM Mahkemesi, “Hariri’yi öldüren Hizbullahçı” dedi ama Hizbullah örgütünü suçlu bulmadı. Peki bu karar ne anlama geliyor?
Refik Hariri, Lübnan’ın eski başbakanıydı.
14 Şubat 2005’te Beyrut’ta suikast sonucu öldürüldü.
O tarihte Suriye Ordusu, Lübnan’daydı.
Hizbullah’la birlikte suikastın sorumlusu olarak gösterilen Suriye, 22 Nisan 2005’te Lübnan’dan askerlerini çekti.
Lübnan’daki silahlı denge, İran adına bozuldu denirken, 12 Temmuz 2006’da Hizbullah ile İsrail, Lübnan’da savaşa tutuştu.
Hizbullah, İsrail’e karşı savaşan güç olarak Ortadoğu’da çok büyük bir prestij sağladı.
Hariri, 2005’te öldürülmüştü.
2 yıl sonra mahkeme kuruldu.
Dava tam 13 sene sürdü.
7 Ağustos’ta sonuç açıklanacaktı.
3 gün öncesinde Beyrut’ta korkunç bir patlama meydana geldi.
Dava 18 Ağustos’a ertelendi.
Hariri davasında 3000 sayfalık bir rapor vardı.
Hizbullah-Esed rejimi-İran üçgeninin Lübnan ve Hariri bağlantılarıyla alakalı A’dan Z’ye her türlü bilgi kayıt altına alınmıştı.
BM Lübnan özel mahkemesi kararı açıkladı.
Hariri’yi öldürenlerin Hizbullah üyesi oldukları tespit edildi.
Kararın çok önemli bir ama’sı vardı.
“Hizbullahçılar öldürdü” denildi ama Hizbullah örgütüyle Suriye rejiminin bu cinayetle ilgisinin olduğuna dair hiçbir kanıtın bulunmadığı vurgulandı. Yani Hizbullah liderliği Hariri suikastından aklanmış oldu.
Mahkeme, “ortada kanıt yok” dedi.
Hariri suikastı sonrasında olay yerindeki kanıtlar yok edilmişti.
İşin ilginç yanı, bu bilgi bile o 3000 sayfalık raporda yer alıyordu.
BM Mahkemesi, her şeyi bildiği halde, teknik olarak sonuca ulaşamamaktan dolayı böyle bir karar verdi.
Oysa aynı BM, 2003’te Saddam Hüseyin’in kimyasal silahlarını var diye, Irak’ı yerle bir eden işgale hukuki zemin hazırlamış, sonrasında Saddam’ın kimyasal silahı olmadığı, sunulan kanıtların düzmece olduğu ortaya çıkmıştı.
BM, bu kez kanıt konusunda ince eleyip, sık dokumuş olmalı ki, raporlarında beyan edildiği üzere Hariri’yi öldürenlerin Hizbullahçı olduklarının tespitine rağmen Hizbullah örgütünün ve liderliğinin bu cinayetle alakalarının olmadığına hükmetti.
Yani katil belli ama kanıt yok denildi.
Hariri kararını anlayabilmek için Beyrut’taki korkunç patlama sürecini daha net okumakta fayda var.
22 Haziran’da Hizbullah lideri Nasrallah, Çin’e çağrı yapmış, “Lübnan ile Çin yakınlaşmalı, Çin buraya yatırım yapmalı” demişti.
Birkaç gün sonrasında İran ile Çin arasında yıllardır yılan hikayesine dönen ticari anlaşma, İran tarafından yeniden gündeme getirildi. İranlılar tam 400 milyar dolarlık bir anlaşmadan bahsetti.
Sonrasında Beyrut limanı havaya uçtu.
Beyrut’un yeniden inşası için devreye giren ilk ülke Çin oldu.
Hatırlayın, Mayıs ayında İsrail ile Çin yakınlaşması, ABD’nin daha doğrusu Çin’le direkt mücadele eden Trump yönetiminin sinirini bozmuştu.
ABD Dışişleri Bakanı Pompeo 14 Mayıs’ta İsrail’e gidip, uyarıda bulunmuş, 3 gün sonrasında Çin’in Tel Aviv’deki büyükelçisi ölmüştü.
Bu olayların neticesinde İsrail, Çin’le yaptığı anlaşmaların bazılarından çekildi.
ABD yani Trump yönetimi, İsrail’in nakit ihtiyacını karşılama görevini BAE’ye verdi.
İsrail-BAE anlaşması Trump adına aslında, İsrail’i Çin’den uzak tutmanın muadiliydi.
Çin İsrail’le kesilen bağı birkaç yüz kilometre kuzeydeki Lübnan’da telafi etmenin peşinde.
Adeta failed state denilen “başarısız devlet” konumuna düşen Lübnan’daki belirleyici güç ise Hizbullah, Hizbullah’ın patronu da İran.
Özetle, Hariri davasındaki kararı şöyle de okuyabiliriz; Hizbullah ve İran, birilerinin işine fena halde yarıyor olmalı ki, 15 yıldır enselerinde bir kılıç gibi duran suikast dosyası, hukuki bir hokus pokusla birden kapanıverdi.
Yorumlar2