İran'ın asıl korkusu o devlet
- GİRİŞ15.12.2020 08:26
- GÜNCELLEME16.12.2020 09:17
İran nasırına basılmış gibi feryat figan ediyor.
Sebep, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bakü’de okuduğu şiir.
O şiir, İran’ı fena sarstı.
Devrim Muhafızlarının komutanı Kasım Süleymani öldürüldü, nükleer fizikçi Fahrizade öldürüldü, onlara yönelik suikastların ardından çıkan gürültüden daha fazla ses çıkardı, İran.
Azerbaycan’ın güneyi, İran’ın kuzeyi, o bölgede milyonlarca Türk var.
İran hep endişeliydi, “ya o Türkler yeniden devlet kurarlarsa” diye.
Kendi sınırlarındaki Türklerin yeniden devlet kurmasından korkuyor, İran.
O korku İran’ın en büyük nasırı.
Yeniden devlet diyoruz çünkü daha önce kurmuşlardı.
Hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın o coğrafyayı anlatan şiiri okuduğu gün, o devletin kuruluş yıldönümüydü.
Erdoğan’ın Bakü ziyareti, 10 Aralık’ta gerçekleştirildi.
10 Aralık 1945’de ise Güney Azerbaycan Türk devleti, bağımsızlığını ilan etti.
12’sinde devlet kuruldu.
O Türk devletinin ömrü uzun olmadı. Bir yıl içinde yıkıldı.
Ancak kökü, mayası duruyor.
İşte İran’ın korkulu rüyası, bu.
Karabağ’da askeri hareketliliğin başladığı 27 Eylül’den itibaren İran o korkuyu iliklerine kadar hissetti.
Azerbaycan’a karşı yıllardır Ermenistan’ı desteklemelerinin, Karabağ’ın Azerbaycan tarafından kurtarılmasına bu denli karşı çıkmalarının sebebi, hep o korkuydu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın okuduğu şiirle, o korku, açığa çıktı.
Artık bastırılamaz hale geldi.
İran, o şiir nedeniyle saldırganlıkta da sınır tanımıyor. Günlerdir Türkiye’ye ve özellikle de Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret ediyorlar, hakaret etmeyenlere dahi saldırıyorlar.
Bu kadar abartmalarının nedenine gelince.
Nükleer fizikçi Fahrizade suikastı ve İsrail ile ABD’nin artan baskılarına karşı, kendi iç kamuoyunda oluşan havayı dağıtmak için de bir bahane oldu, o şiir, İran için.
Ama nereye kadar?
Korkunun ecele faydası yoktur, olmaz da.
İran, Karabağ meselesinden iyi bir ders çıkarmalı.
Türkiye ile yıllardır hep çekişme halindeler ve kendilerini Türkiye’den üstün görmekteler.
Bunun bir illüzyon olduğunu, kendilerinin şu an itibariyle Türkiye’ye kafa tutamaz bir çapta olduklarını, Türkiye’nin hemen hemen her alanda İran’ı geride bıraktığını, bu çıkmazdan kurtulmak için tek yapılması gerekenin Türkiye ile ilişkileri daha ileri taşımak olduğunu kabullenmek zorundalar.
Yani İran artık, Türkiye’nin bileğini bükme hayalinden vazgeçmeli, o bileğin hakkını vermelidir.
Yoksa etraflarında bunca düşman, bunca tehdit varken, hepsinden saldırıya uğrarken, gidip Suriye’de olsun, Irak’ta olsun, Karabağ’da olsun Türkiye’ye kumpas kurmanın İran’a hiçbir faydası yok.
Aksine zararı var.
Şöyle düşünün ABD ile İsrail, her fırsatta İran’a saldırıyor. İran bu ikisinden sürekli dayak yiyor.
Suudi Arabistan yanı başlarında bir tehdit.
Rusya’yla birlikte hareket ettikleri alanlar var ama asla Rusya’ya bel bağlayamıyorlar.
Ekonomik krizleri hat safhada. Suriye’ye girdiler, akıbet belli değil, Yemen’e girdiler akıbet belli değil. Elde avuçta ne varsa, bu ülkelere akıttılar.
Ağır ambargo altındalar ve sıfırı tükettiler.
Buna rağmen İsrail’e, ABD’ye kafa tutamayıp, Türkiye’ye saldırmaya kalkıyorlar.
Irak’ta PKK konusunda hep İran’a ait şüpheler var, Suriye’de karşımıza dikiliyorlar.
Türkiye ise hiçbir zaman İran’a karşı agresif bir karşılık vermiyor.
Her defasında İran’a aşırı ve gereksiz bir affedici üslupla davranıyor.
Oysa İran, diğerlerinin saldırıları altındayken, Türkiye ile birlikte hareket etmeye, Türkiye ile yakın olmaya ihtiyacı olan bir ülke.
Burada mesele kimsenin bir başkasının boyunduruğuna girmesi, birinin diğerine diz çöktürmesi değil.
İki komşu ülkenin, reel politikle hareket edip, birbirlerinin gerçekliklerini kabullenmesinden ibarettir.
İran bunu artık yapmalı, aksi takdirde bagaj her geçen gün daha fazla doluyor.
Yorumlar6