Ne işimiz var Libya'da değil mi?
- GİRİŞ13.01.2022 08:04
- GÜNCELLEME14.01.2022 09:02
Tarih: 15 Kasım 2019’du.
Henüz Libya mutabakatı, Libya tezkeresi ortada yoktu.
Hafter’in saldırıları ağırlaşmış, Trablus ve Libya’daki meşru yönetim devrilmek üzereydi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan o gün KKTC’deydi.
“Doğu Akdeniz’de Türkiye ve KKTC’nin içerisinde olmadığı, yok sayıldığı hiçbir projenin yaşama şansı yoktur” dedi.
27 Kasım’da Libya’daki meşru yönetimle mutabakat imzalandı.
2 Ocak 2020’de ise Libya tezkeresi çıkarıldı.
Dışarda da içerde de fırtınalar koptu.
Dışarda Fransa, Yunanistan, Rumlar Türkiye’nin Libya ile yaptığı mutabakat ve askeri anlaşmaya çok sert tepkiler gösterdi.
İçerde ise CHP’liler tepkiliydi, “ne işimiz var Libya’da, ne işimiz var Fizan çöllerinde” dediler. Tezkereye hayır oyu verdiler.
Libya tezkeresinin meclise geldiği gün Atina’da bölgeyle alakala önemli bir zirve yapılıyordu.
Yunanistan, İsrail ve Rumlar, Doğu Akdeniz doğalgazının Avrupa’ya transfer edilmesini ön gören Eastmed boru hattı projesini imzalıyorlardı.
O gün manzara şöyleydi.
Doğu Akdeniz’de Türkiye yoktu, KKTC yoktu.
Libya’nın deniz sınırları Girit adası üzerinden Yunanistan tarafından gasp edilmişti.
Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin ve Kıbrıs Türklerinin doğalgaz sahalarının Rumlar ve Yunanlılar tarafından gasp edilmesi an meselesiydi.
Libya’da Hafter tek hakim olmaya doğru hızla ilerliyordu. BM bile Libya’da kendi görevlendirdiği meşru yönetimi değil darbeci Hafter’i muhatap alıyordu.
İşte böyle bir ortamda Libya’daki Türk varlığı tüm denklemi değiştirdi.
Trablus kurtuldu, Hafter amacına ulaşamadı.
Libya Doğu Akdeniz’deki doğal sınırlarına kavuştu.
Yunanistan’ın Girit adası üzerinden çizdiği tek taraflı Doğu Akdeniz haritası çöp oldu.
Eastmed projesi, Türkiye’nin yok sayıldığı bir Doğu Akdeniz’e göre dizayn edilmişti.
Üstelik 10 milyar Euro gibi bir maliyeti vardı.
Ayrıca riskliydi. Çünkü kara yerine denizden geçen boru hattı vardı.
Çevreciler bile denizdeki doğal yaşama zarar vereceği için projeye karşı çıkıyordu.
Çevre işin bahanesi olur. Kimse çevreyi, çevrecileri falan takmaz.
10 milyar Euro büyük para. Yunanistan’da da Rumlarda da bu para yoktu. İsrail ise neden tek başına bu parayı verecekti.
Bir ağababa bulunurdu, BAE’den birileri çıkıp, maliyeti üslenebilirdi.
Ama daha önemli bir sıkıntı vardı.
Türkiye’nin Libya hamlesiyle Doğu Akdeniz, Yunanlıların iddia ettiği haliyle değildi.
Doğal sınırlara dönülmüştü.
Ve eastmed boru hattı tam da Libya-Türkiye sınırından geçiyordu.
Yani Türkiye’yi yok sayarak bu projenin yaşama şansı yoktu, uluslararası hukuk engeline takılıyordu.
Libya-Türkiye anlaşması şekil bulunca, Türkiye ile Libya’nın doğu Akdeniz’deki kazanımları taahhüt altına alınınca Eastmed projesinden bir daha söz edilmedi.
Ve aradan tam 2 yıl geçti.
ABD de bu projeyi veto etti.
Yunanistan’a da bildirdi.
ABD, projenin çevreye zarar verdiği gerekçesiyle kabul görmediğini duyurdu.
Biden yönetimi çevre politikalarındaki iddiasını Eastmed üzerinden göstermişti.
Ama Yunanistan buna hiç inanmadı.
Amerikalıları suçladı.
“Çevre bahanesiyle Türkiye’nin karşı çıktığı bu projeyi kabul görmeyip, Türkiye ile yakınlaşmak istiyor” diye ABD’yi suçladı, Yunan basını.
Öyle ya da böyle Türkiye’nin tezleri haklı çıktı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en kötü günde söylediği “Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin yok sayıldığı hiçbir projenin yaşama şansı yoktur” sözü teyit edilmiş oldu.
Yorumlar7