Gelin şu darbe konusunu çözelim
- GİRİŞ14.05.2020 11:48
- GÜNCELLEME14.05.2020 12:41
Bugün, 14 Mayıs 1950’de tarihimizde demokratikleşme sürecinin fiilen ilk adımının atıldığı bir gündür. Bu adımı atanların nasıl cezalandırıldığını, tam da bugünlerde yeniden darbe tartışmaları yapılırkeniyice düşünmek gerekir.
1950’nin 14 Mayısında Türkiye bir tek partili bir baskı rejiminden kurtulmuştur. Bu öylesine bir baskı rejimidir ki geriye yoksul halkın hatırladığı yoksulluğundan çok ‘jandarma dayağıdır’. Esas itibariyle Celal Bey, Menderes ve arkadaşları CHP’den ayrılarak DP’yi kurmuş kimselerdir; halkın onlara koşması, CHP ile aynı siyasi gelenekten gelmelerine rağmenfarklı bir siyasi tavır ortaya koymalarının, halka doğru gitmelerinin neticesidir. Bir miting sonrasında gazete manşetlerine yansıdığı gibi halk ‘bizi bu zalimlerden kurtarın’ diyen bir arayışla DP’ye koşmuştur.
DARBECİYİ TANIYORUZ!
Son darbe tartışmalarında darbe ima eden, darbe tehditti yapan muhalefetin muhtelif temsilcilerinin dilini, bir kifayetsizliğin ifadesi olarak kabul edip ne yapsınlar bugün Devlet Başkanı Erdoğan ve yeni sistemin bunca sorun karşısında içerde ve dışarda ortaya koyduğu siyasete alternatif üretecek ciddi bir politik öneride bulunamıyorlar diyebilirdik. Bunun için şaşkınlıktan, yetersizlik duygusundan bu tür şeyler söylüyorlar diyerek de işin üzerinde durulmayabilirdik fakat 14 Mayısın arkasından on yıl sonra gelen 27 Mayısı, arkasından gelenleri ve 15 Temmuzu hatırlayınca bu imaların, bu dilin aslında ‘bir geleneğin’ parçası olduğunu onun yansıması olarak ortaya çıktığını anlamak zor değildir.
Kimse ‘ben darbeciyim’ diye ortaya çıkmaz; dün darbe ima edenlerin, bunu söyleyenlerin bugün ‘biz her türlü darbeye karşıyız’ demesi, bu zihin yapısının savunma mekanizmasıdır. Onları ele veren asıl konuşma biçimlerine, diskurlarına hâkim olan mantığın ‘yapı sökümüdür’. Örnek mi dediniz: Menderese söylenen ‘sizi, ben bile kurtaramam’, ‘bu ülkede zinde güçler vardır’, ‘seçilirsiniz ama iktidar olamazsınız’, ‘seçimle olmazsa başka türlü gidersiniz’, ’devlet, çoğunluğun iktidarına bırakılamaz’. Darbeciliğin zihin yapısının dışavurumlarını tarihsel-bağlamı içinde anlamak gerekir.
ÇÖZÜM NEREDE?
Benim önerim, bu meselenin yani ‘darbecilik hastalığından’ olduğu kadar darbeci zihniyetten uzaklaşmak için de çok zor olmayan bir çözüm yoludur. Bu yol, meşruiyet yani demokratik meşruiyet anlayışına sıkıca sarılmak, bu konudaki tavrı yükselmekten geçen bir siyaset ortaya koymaktır. Bu öylesine içi boş, kuru ‘biz her türlü darbeye, askeri olduğu kadar sivil darbeye de karşıyız’ edebiyatıyla savuşturulacak bir konu değildir.
Peki, nasıl olacak bu? Çok zor değil; başta CHP olmak üzere,siyasetçiler, aydın, yazar/çizer her kimse bunların kalkıp dürüstçe şunu söylemesi, bu sorunun çözümüne, bu tartışmaların bitmesine katkı yapacaktır.‘Biz demokrasiye inanıyoruz, bunun için seçilmiş hükümetin meşruiyetini tartışmayız, seçimle gelen devlet başkanı ve hükümetine dönük her türlü girişimi darbeyi/müdahaleyi kesinlikle reddederiz karşılarına çıkarız. Biz muhalefet olarak seçimle iktidar olan AK Partiyi ancak seçimle aşağı indiririz.’ Bu tavrı almak çok mu zordur?
Vedat Bilgin / Akşam Gazetesi
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol