27 Mayıs'ı mahkûm etmek!
- GİRİŞ28.05.2020 11:36
- GÜNCELLEME28.05.2020 14:31
Türkiye’nin talihsizliği sadece ilk demokrasi uygulamasının, seçilmiş ilk Başbakanının darbeciler tarafından katledilmesi, cinayete kurban gitmesi değildir; aradan 60 yıl geçmiş olmasına rağmen hala 27 Mayıs cuntasının açtığı yolda yürümeye kalkan, millet iradesine yeni tuzaklar kuran, yeni cinayetler için plan yapan alçakların bulunması, darbe tehditleri gölgesinde siyaset yapacak kadar sefil adamların mevcudiyetidir.
Yıllardır kamuoyuna açıkça ifade ettiğim tez şudur: Eğer biz 27 Mayısı, bırakınız yetmişli, seksenli yılları hiç olmazsa 90’lardan sonra siyaset ve düşünce dünyasında yargılamış olsaydık, bu konuda eleştiri yaparken herhangi bir rezerv koymadan açıkça bu cinayetleri kınayıp, darbecilik ideolojisini mahkûm etmeyi başarsaydık, ne 28 Şubat cuntasıyla, ‘Batı Çalışma Kulübü’ üyesi aşağılık adamlarla, ne 27 Nisan Bildirisini hazırlayan güruhla, ne de 15 Temmuzla kolay kolay karşılaşmayabilirdik.
YARGILAMAK
Yıllar boyunca savunduğum tezde eksik bir tarafı olduğunu, 15 Temmuzda fark ettiğimi belirmem gerekir; o da biz deki cuntaların sadece dış bağlantılı değil, doğrudan dışarının iradesine bağlı olmasıyla ilgilidir. Belki de sosyal bilimler okumuş olanların zaafı tam da bu noktada ortaya çıkmaktadır; bizler her ekonomik, siyasal olayı toplumsal ilişkiler bağlamında, kurumsal yapılar ekseninde izah etmeyi metodolojik olarak benimsediğimiz için, dış bağlantıları, organizasyonel/komploları ihmal etme eğilimi taşırız, bunun için 27 Mayısı mahkûm etsek ondan sonra gelen darbeleri ‘kesinlikle yaşamazdık’diyemiyorum!
Yine de 27 Mayısın mahkûm edilmesinin, dışardan darbe planlayanların, komplo hazırlayanların işini zorlaştıracağını belirtmek isterim. Ayrıca 27 Mayısın tahrip edici yönü olan, Türk siyasal hayatı ve siyasi partiler üzerinde daha kalıcı izlerini de dikkate aldığımızda, bu mahkûmiyet meselesinin ne kadar önemli olduğu, daha kolay görülecektir. Türkiye’de bazı siyasi partilerin 27 Mayıs sonrası benimsedikleri siyasi dilin dayandığı iki unsuru tam da burada hatırlatmak isterim. Bunlardan biri, 27 Mayıs Anayasasına dizilen övgüler, diğeri ise askerlerin siyasetteki rolünü ‘iç hizmet kanununu’ düzeyinde benimsemiş zihniyettir.
MEŞRUİYET SORUNU
Burada, 27 Mayısı mahkûm edecek siyasi dilin öncelikle 27 Mayıs anayasasıyla hesaplaşması gerektiğinin altını çizmek isterim; yıllar boyunca CHP’nin darbeler karşısında tavır alamamasının sebeplerinin temelinde yatan husus budur. ‘Bu anayasanın ileri bir düzenleme’ diye hala edebiyatını yapmak, aslından bu anayasayla birlikte militarizmin hem ideolojik hem politik olarak devlet düzeninin içine nasıl sirayet ettiğini gör(me)mek demektir!
Bugün CHP veya sözde aydın zümresinin çıkmazı, ‘biz kimden gelirse gelsin darbeye karşıyız’ yarı resmi söylemine rağmen hala militarist bir anlayıştan kurtulamamış olmasında yatmaktadır. Bu edebiyatın bir anlamı yoktur, çünkü kimse zaten açıkça ‘ben darbeciyim’ dememektedir.Darbelere karşı olmak için, öncelikle siyasetin temelinde ‘demokratik meşruiyet’ anlayışının bulunması gerekmektedir. Bu ise, militarizmi topyekûn mahkûm etmekle olur.
Akşam
Yorumlar1