Sizce kaçıncı yüzyıldayız?
- GİRİŞ06.10.2008 13:45
- GÜNCELLEME06.10.2008 13:45
Matthew Alper'in 'Tanrı Yolculuğu' kitabını okurken aklıma düştü bu soru ve hemen kütüphanemdeki başka bir kitaba dönme gereği hissettim.
Sultan Fatih devrinin 300'ü aşkın bilim adamının tanıtıldığı Taşköprülüzâde İsâmuddin Ebu'l Hayr Ahmet Efendi'nin kaleme aldığı Eş-Şakâiku'n Nu'mâniyyye Fi Ulemâi'd-Devleti'il Osmâniyye'sini açtım ve kontrol ettim. (İz Yayıncılık - Osmanlı Bilgileri adıyla günümüz Türkçesiyle sadeleştirerek yayınladı). Seyyid Şerif Cürcani'den üstün olduğunu söyleyen Molla Hocazade'ye kızan Fatih onu huzuruna çağırarak, Molla Zeyrek ile "Tevhid'in Burhanı" konusunu münazara etmesini ister. Molla Hocazade bir an gelir, davasını savunabilmek için "Halkın Hocazade Tevhidi inkar ediyor demelerinden korkarım" demek zorunda kalır.... Molla Zeyrek tam bu 'hassas nokta' üzerinden taaruzlarla münazarayı kazanan taraf olur...
Matthew Alper'in 'Tanrı Yolculuğu' adıyla türkçeleştirilen (The God Part of the Brain) kitabını okurken bu münazarayı hatırlamamın nedeni onun "Tanrı'nın olmadığı bir kainatta omuzlarımdaki bu ağır yükü taşımaya neden devam ediyorum" diye sorması ve soruya kendince verdiği yanıt oldu. Matthew Alper, insan ruhsallığı ve Tanrı'ya dair ipuçlarını değerlendirdiği yolculuğunun sonunda Tanrı'nın varlığına ikna olamıyor. Tanrı felsefesi konusunda birbirinden ilginç yorumlarla dolu eseri Tanrı'yı bulduğunu sanan bir çok kişinin aslında 'aklı' ve duyuları tarafından nasıl yanıltılmış olabileceğine dair bilimsel kanıtlar içermesi açısından bana göre hayli ilginç. Ama tek bir kitap okuyarak 'hidayete ermiş', 'hassas' imanlılara okumalarını hiç tavsiye etmem. Çünkü başımıza ateist kesilirlerse eşleri, dostları sebebini benden bilir ki Allah muhafaza!...
Tanrı Yolculuğu kitabını bırakıp, Osmanlı Bilginleri kitabını arama ihtiyacı hissettiğim o noktada, "Acaba bu adamla bu felsefi düzlemde tartışıp, ona Tanrı'yı gösterecilecek kaç Müslüman bilginimiz var?" diye sormadan edemedim.
Hayranlarınca 'nöroteolog' olarak tanımlanan Matthew Alper, ateist bilim adamı olarak, Türkiye'de çoğu kimsenin Tanrı Yanılgısı adlı 'kefere kitabıyla' tanıdığı ama aslında bilim aleminde sadece kalıtım konusundaki kıyasa dayalı yorumlarıyla kayda değer olan Richard Dawkinks kadar 'azılı' değil ve ikna olmaya hazır mülayim bir portre çiziyor. Ama onu imana getirmek sanıldığı kadar kolay değil.
Örneğin bir dönem 'İslami kesimin' çok önemsediği Patrick Glynn'in Kanıt -post seküler bir dünyada inanç ve bilimin uzlaşması adlı eserini okuyan sanır ki ateist alimlerin Tanrı'ya iman etmesi için bir kaç istatistik veri yeterli! (Yazara ne zaman çift dalsam diye satır satır okuyan 'çakallar' burada umutlanabilir ama konu onların magazinleştireceği tarzda "Allah'ın kalpleri mühürlemesi" meselesi değil) Gylnn'ın bu kadar kolay imana gelmesi bilimsel düşünce açıdan tam bir komedidir ve psikiyatrik boyutu vardır. (Aslında bu yazının içerisinde bilime iman ile bilimsel düşüncenin farklığı konusuna değinmeyi de düşünüyordum ama hem yazıyı uzatmamak hem de özü saptırmamak için başka bir yazıya bırakmayı uygun gördüm)
Matthew Alper, Patrick Glynn gibi istatistiklere takılarak ateizme iman edecek ya da onun gibi bir iki istatistik veri ile 'Tanrıya rücu edecek' kadar hafif bir düşünür değil. (Gerçi Prof. Hüseyin Hatemi'ye sorarsanız ateistlik başlı başına 'akıl hastalığı' ama bu da farklı bir tartışma konusu)
Ama gerçekten onunla aynı frenkasta konuşacak denli (akli ve nakli) bilimsel bilgiye, felsefik alt yapıya ve Kur'an'ın özüne vakıf kaç kişi tanıyorsunuz?
Tam bu noktada Halil İnalcık'ın Tarihte ve Türkiye'de Bilimler Akademisi adlı makalesinde dikkat çektiği noktaları hatırlamakta yarar var: (Bkn. Doğu Batı Makaleler 1)
Bu makaleden öğrendiğimize göre, Fatih Sultan Mehmed; sarayında her hafta topladığı Osmanlı bilginleriyle, "Tanrı bilgisine akılla mı, sezgiyle mi erişilir" kilit sorusuna cevap aramış, benzeri kavram ve konular üzerinde (bir tanesini yukarıda zikrettim) münazaralar yaptırmış hatta kendisi de bu münazaralara yer yer dahil olmuştur. Fatih, İslam ulemasını ikiye bölen; İbn Rüşd ile Gazzali'yi karşı karşıya getiren konu üzerinde Osmanlı Kelam alimi Bursalı Hocazade Mustafa ile Ali Tusi'ye de eserler yazdırmıştır...
Oysa daha 16. yüzyılda tartışmaya gayret gösterdiği bu konular 18. yüzyılda Avrupa'da tartışılmaya başladığında Osmanlı ilim alemi bu tartışmanın yüzyyıllarca gerisinde kalmıştı. Ne garip değil mi?
Hamasi söylevlerin fatihi Necip Fazıl'ın İslam dünyasının ayağa kalkması için Fatih Sultan Mehmet'in dirilmesi gerektiğini tezi o kadar da hamasi bir söylem değil. Fatih Devrini hâlâ (kendimce) yüzeysel olarak inceliyor olmama rağmen iddia ediyorum ki "Eğer Peygamberimiz Hazreti Muhammed'in övgüsüne mazhar olmasaydı" inancı zahire döken kitlelerce çoktan kendisine kafirlik damgası vurulmuş olurdu...
Günümüzde bilimi Kilisenin gazına gelip evrim kavgası ve şarlatanların dolduruşuna gelip kıyamet hesapları ve uzaylılar tartışması ile sınırlayan, hatta bu uğurda 'kelleyi koltuğa alıp' milyarlarca lira harcayan insanlara ne demeli bilemiyorum ama bilim onların çizdiği pembe tablolar kadar basit çevrçeveye sahip ve kitleleri uyuşturma aracı değil.
Yine de umutsuzluğa gerek yok. Çünkü bilimsel mertebe için 'uzmanların' iddia ettiği kadar da ulaşılmaz boyutlar söz konusu değil. Sadece düşünsel ahlak ve bilimsel düşünce konusunda hassasiyet yeterli ki Müslümanlar için her ikisi de zaten Allah'ın emri... Eğer inanıyorsanız; yalnızca Kur'an değil Evren de Allah'ın kitabıdır. Her iki kitabın birbiri ile çelişeceği kaygısına düşecek ya da şüphesinin bile insanları doğru yoldan saptıracağı zannıyla düşünceye zincir vuranları daha ne kadar alim sayacaksınız? (İslamda bilimsel düşüncenin bugünkü boyutlarını ölçmek için bana göre en iyi cetvel Mustafa Armağan'ın İslam ve Bilim tartışmaları adlı eseridir) Daha bilim dili ve metodu konusunda bir karara varamayan Müslümanların bu kafa ile devam ettikleri takdirde daha uzun yıllar 'teknolojik taklit' dışında Batı'ya yetişmesi pek mümkün görünmüyor... ABD'nin içinde düştüğü son ekonomik krizi baz alarak 'sistem çöktü' diye sevinçten zil takıp oynayanlar ne anlatmak istediğimin en canlı kanıtı!
Lütfen bu bilgiler ışığında cevap vermeye çalışınız; biz şu anda bilimsel akıl yaşıyla kaçıncı yüzyıldayız? Hani hep övünürüz ya "Türkler yeni bir çağ açarken Avrupa Orta Çağ karanlığında boğuluyordu" diye... Bu soru işte onun tam tersi: Avrupa şu günlerde yeni bir çağ açarken Müslümanlar acaba hangi çağı yaşıyor?
Dawkins ve Alper'e gösterilen tepkilerin dozajı ve şekli ile devrinde Barak Baba, Şems-i Tebrizi ve çağdaşı 'anarşist dervişlere' gösterilen tepkilerin dozajındaki benzerliği baz alırsak bana göre en fazla 14. yüzyıllardayız... Hicri 7 ve 8. yüzyıllar da diyebiliriz biz buna. Yani daha Fatih döneminin bilimsel düşünce sınırlarından bile gerideyiz. (Hatırlanırsa o çağın Müslüman alimlerine göre bu dervişler kafirlerden daha tehlikeli idi ve onlara karşı kafirlerle ittifakta bir beis yoktu)
Özellikle Hicri olarak da belirttim çünkü bu ülkede hâlâ takvim sisteminin Hicrileştirilmesiyle bütün sorunların çözüleceğine inanan azımsanmayacak sayıda kafa var... Alfabe değiştirmekle batılılaşacağını sanmak kadar duygusal bir hal bu.
Şimdi birileri yine yazıyı kıçından anlayıp bana ağzına geleni söyleyecek ama umurumda bile değil. Çünkü cehalet çağının örtüsünü ne pahasına olursa olsun yırtmak zorundayız. Ortaokul seviyesindeki bilgilerle kendini alim ilan edip akamedik kafalarla kendi çapında kavga ettiğini sanan 'meczupların' saltanatı yıkılmadan İslam Alemi'nin büyük bir çoğunluğu Kur'an'ı layıkıyla anlamaktan bile aciz kalmayı sürdürecek. (Bunların bilimsel övünçlerini kendisini ata rakip sanan at sineğinin ruh haline benzetebiliriz ki Sezai Karakoç bu benzetmeyi Yitik Cennet adlı eserinde Şeytan'ın Allah ile mücadelesi için kullanıyordu)
Lütfen bilim söz konusu olduğunda İslam adına konuşacaksınız; her gün hiç değilse bir kaç sayfa Kur'an okuyun. Mümkünse aracısız .. Sonra Kur'an-ı layıkıyla anlamak için diğer İslami bilimlere geçmeniz ve aracılar aramanız daha bilimsel metottur. Tersinden yaklaşım Kur'an-ı bile olduğundan farklı anlamaya neden olur ki (aynı 'imani tehlike' ateistler içinde geçerli.. ) o zaman da Patrick Glynn gibi bir iki istatistiki bilgi ile 'imanınız' yerle bir olur... Ben uyarayım da yine siz bildiğiniz yoldan gidin...
Gerçek şu ki Müslümanlar Kur'an dahi okumayacak kadar tembel olup, Allah adına hüküm verip, sağa sola çattıkça daha çok komik durumlara düşecek, benden uyarması...
YAŞAR İLİKSİZ - HABER 7
Yorumlar16