Arkeoloji niçin şirk tarihi?
- GİRİŞ06.11.2012 10:10
- GÜNCELLEME06.11.2012 10:10
"İnsan, bu meçhul" eserinde insanın yeniden inşası üzerine kafa yoran, TIP alanında Nobel Ödülüne layık görülmüş Fizyolog ve Biyolog Dr. Alexis Carrel, tarih boyunca tüm toplumlarda, dinî yapıların her zaman var olduğuna dikkat çekerek, "İnsan, Tanrı'ya, hava ve su kadar muhtaçtır '' demiş ve bilimsel yöntemlerde maddiyatın yanında maneviyatın da dikkate alınması gerektiğine dikkat çekmişti.
Yapılan her arkeolojik kazı, bu ifadeleri doğrular mahiyette. Arkeologlar, bugüne dek dünya üzerinde nereye kazma vurdularsa, karşılarına çoğu birer maneviyat unsuru olan kalıntılar çıktı. Tarihi alanlardaki yerleşimlerin yüzlerce, binlerce hatta onbinlerce yıllık geçmişe sahip olması sonucu değiştirmedi.
Öte yandan, Siirt'te aynı zamanda Çattepe Höyüğü'nün de kazı başkanlığını yapan arkeolog Yrd. Doç. Dr. Haluk Sağlamtimur ile yine kazı başkanlığını yürüttüğü Başur Höyük'te, manevi inançlar, siyaset görüşler ve bilim ahlakı üzerine söyleşirken; "bugüne dek elde edilen manevi inançlara ait bulguların tümünün çok tanrılı veya pagan inançlara ait olduğunun dikkat kaçırılmaması gerek"tiğine vurgu yapmıştık.
Konuya kafa yoran düşünürlerden İranlı Sosyolog Ali Şeriati; özellikle, Dine Karşı Din eserinde, İslamiyet'te kafirlik ve küfür kavramlarının dinsizlik değil şirk olduğuna, tarih boyunca dinlerin dinlerle savaştığına dikkat çekip özünde doğru yolu takip eden ilahi inanç ile yoldan saptırılmış inançların savaştığına dikkat çeker.
Şeriati, dinler ve medeniyetler tarihinin tersinden hareket ederek Tek Tanrılı Dinleri inanç tarihinin son halkası ve olgunluk dönemi şeklinde tanımlamasına tepki gösterir ve "önce tek tanrı inancı vardı, sonra şirk doğdu" der.
Eğer Tek Tanrılı bir dine mensupsanız bu izahat yeterli olabilir. Ancak karşınızdakiler şirk mensubu, pagan veya tamamen maneviyat karşıtı fikirlere sahipse izahatınız bilimsel yöntem açısıdan paradoks içermektedir.
Yani konuyu manevi söylem içeren bilimsel izahatla açıklayabilmek, maneviyattan bağımsız (laik) izah bekleyenler için konuyu izahsız bırakmakla aynı şeydir.
Bulunan hemen hemen tüm objelerin paganik ya da şirksel unsurlar içermesi, doğal olarak "önceleri tek din inancı yok muydu?", "tek tanrı inancı varsa izleri neden yok?" sorularını gündeme getirebilmektedir.
Müslümanlar başta olmak üzere Tek Tanrılı Din müminlerinin arkeolojiye hatta bilime mesafeli durması ve ısınamamasının temelinde bu izahi çıkmaz yatmaktadır.
Müminler araya mesafe koyunca, meydan din ve inanç söylemini kullanan şarlatan ve münafıklara kalmakta, onlar da olayı yaratılış-evrim tartışmasına indirgeyip, fikir uyuşmazlığı ve kavram kargaşasını çatışmaya, çatışmayı da ranta çevirmektedirler.
Acaba, tarih boyunca müminler bu tür tartışmalardan uzak kaldıkları veya müşriklere nazaran tembel davranıp, inançlarını ifade edecek eserler üretmedikleri için durum vahimleşmiş olabilir mi? Ya da komplocu düşünceyle hareket ederek, arkelogların çoğunluğunun marksist ve "dinsiz" olmasından hareketle, onların buldukları tek tanrı inancına kanıt olacak tüm öğeleri yok ettiğini savunmak başka bir çözüm g,b, savunulabilir mi?
Şunu itiraf etmek gerek ki her iki savunma mekanizması da savunucuların kendi vicdanlarını rahatlatabilmesinden öteye bir yarar içermemektedir.
Oysa konu sanıldığı kadar da karmaşık ve "laik" bilimsel izahtan uzak değildir.
O izahın çekirdeği de yukarıda adını zikrettiğimiz "İnsan, Tanrı'ya, hava ve su kadar muhtaçtır " dahi diyebilmiş Dr. Alexis Carrel'in "müşahhas hakikate doğru ilerlememiz gerekir" cümlesinde yatmaktadır...
Tek Tanrılı Dinlere mensup müminlerin Allah'ı ve evrenin gerçeğini kavrayabilmesi için soyut düşünebilmek yeterlidir. Beden bu bağlamda sadece dünyada yaşayabilmek için kullanılan kıyafetten ibarettir. Aklı olmayanın dini olamayacağını işaret eden ayetin bu anlamda iyi kavranılması gerekir. Soyut düşünebilmek için dahi somuta gereksinim duyan akıllar, her hangi bir şeye inanabilmek için sürekli elle tutulur ve gözle görülür enstrümanlara gereksinim duymaktadırlar... Müşriklerin inançlarının somut kanıtları ortaya çıkarken, vahdet inancına mensup müminlerin inaçlarının kanıtlarının bulunamamasının başlıca nedeni budur. Hatta vahdet inacının kanıtları bulunmuş olsa dahi onların da şirkin alametleri arasına sokulmuş olması yine bu sebeple muhtemeldir.
İşbu bağlamda arkeolojinin şirkin tarihi gibi algılanması normaldir. Neye inandığını kendisine bile izah edemezken, başkasına izah etmesi mümkün olmayan "müminlerin" ve "kafirlerin" mevzuya uzak kalmaları da bilimsel açıdan yararlıdır.
Öte yandan imanının dümenini aklına tutturan müminlerin mevzuya, imanının dümenini aklına tutturan kafirlerden uzak kalışı bilim adına büyük kayıptır...
Yaşar İliksiz - Haber 7
@yasariliksiz
www.yasariliksiz.com
yasar@yasariliksiz.com
Yorumlar4