Ayasofya nasıl müze yapıldı?

  • GİRİŞ15.06.2020 12:05
  • GÜNCELLEME15.06.2020 12:21

Her padişahın özenle koruduğu Ayasofya Camii, cumhuriyet döneminde, diğer tüm camilerle birlikte ihmal edildi. Köklü bir tamirata ihtiyacı vardı, ama devlet o sıralar balo yapmakla ya da heykel dikmekle meşguldü.

 

 

Aslında konuya daha öncesinden başlamak lâzım…

Yıl 1931: Merkezi Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunan Bizans Enstitüsü, Ayasofya mozaiklerini incelemek ve temizlemek bahanesiyle Thomas Wittemore isimli bir uzman gönderiyor. 

 

 

Wittemore ve ekibi gerekli izinleri alıp işe koyuluyorlar. 

1934 ortalarında Maarif Vekilliğine (Milli Eğitim Bakanlığı) getirilen Abidin Özmen İstanbul’a gelişinde Ayasofya’yı da geziyor, yapılan çalışmaları denetliyor, mozaikleri inceliyor. Camiin namazgâh dışındaki bölümlerinin perişanlığını (Ayasofya’nın o sıralardaki perişan halinin belgelerini görmek isteyenler Osman Ergin’in “Muallim Cevdet” (1937) isimli eserinin 105-107. sayfalarına bakabilirler) görünce, kafasında bir fikir doğuyor: “Avlu müze haline gelirse devlet ilgilenir, böylece mezbelelik olmaktan kurtulur”.

Ankara’ya dönüşünde bu fikrini cumhurbaşkanına açıyor. Atatürk, konunun bir uzman heyet tarafından incelenmesini emrediyor ve akabinde İstanbul Müzeleri Müdürü Aziz Ogan’ın başkanlığında sekiz kişilik bir komisyon kuruluyor. Komisyonda bir de Alman uzman vardır: Prof. Erckhard Ungar…

Komisyon, hazırladığı raporda “Camiin namazgâh bölümünün de ibadete kapatılarak Bizans eserleri Müzesi yapılması”nı teklif ediyor.

“Ayasofya’nın asırlarca Osmanlı eseri haline getirilmiş olduğu da göz önüne alınarak, camiin uygun bir yerinde Türk eserleri de teşhir edilecektir.” (Komisyon kararları, Dr. Sedat Kumbaracı’nın Hayat Tarih Mecmuası’nda çıkan makalesine bakılabilir- 1970 yılı Şubat sayısı, 74. Sayfa).

Komisyon üyelerinden tek kişi, Ayasofya Camii’nin müzeye çevrilmesine itiraz şerhi koyuyor: Alman Profesör Erckhard Ungar!

Hikâyenin gerisini gazetecilikte üstadımız Ziyad Ebüzziya’dan okuyalım:

“O sıralarda bir yandan üniversiteye devam ediyor, diğer taraftan da Zaman Gazetesi’nde Cool gazetecilik yapıyordum. Ayasofya işini inceleyen komisyonun, cami kısmını da müzeye çevirmek teklifinde bulunduğu, Babıâli’de duyulmuştu. Komisyonun bu yersiz ve üzücü düşüncesinin, hükümetçe ne dereceye kadar benimsendiğini öğrenmek üzere, Velid Bey (gazetenin sahibi), beni Maarif Vekili ve Dâhiliye Vekiline gönderdi.

“Abidin Özmen Beyi ziyaret ederek Ayasofya hakkında, vekâletinin tasavvurlarını sordum. İrkildi ve: ‘İbadete kapatmak mı? Komisyon çizmeyi aştı. Böyle münasebetsizlik olur mu hiç? Ayasofya camidir, aynı zamanda da müze olacaktır. Maksat budur’ dedi.

“Vekilin bu sarih teminatına rağmen endişeli idim. Kendisi Atatürk’ün yakını değildi. Buna mukabil, o sırada Dâhiliye Vekili olan Şükrü Kaya Bey ise, Atatürk’ün yakını idi. Hem de, amcam Velid Bey’in, Galatasaray’dan, Paris Hukuk Fakültesinden ve Malta sürgünlüğünden yakın arkadaşı idi. 

“Kendisine gittim. Aynı suali sordum. Rahmetli Şükrü Kaya Bey de ‘Kesinlikle söz konusu değil!’ dedi ve ilave etti: ‘İbadet bölümünü Bizans Müzesi yapmak fikrine Atatürk fena halde kızdı’.

“Atatürk’ün vefatında Wittemore’un çalışmaları devam etmekte idi. Wittemore, Ayasofya’nın yıkılmadan günümüze kadar, bütün eşsiz sanat eserlerini de muhafaza ederek gelebilmesinin, sadece ve sadece Osmanlı idaresi sayesinde olduğunu, çalışmaları hakkındaki raporunda şu cümlelerle belirtir:

“Yedi yıllık çalışmalarımız boyunca mozaiklerde hiçbir kasdi tahribat ve yüzlerin zedelenmesi izlerine rastlamadık. Zelzeleler ve zaman binayı, mozaik resim sanatının birçok şaheserinden mahrum bırakmıştır. Fakat mevcud olanlar, Ayasofya’yı kullandıkları beş asır boyunca, Türkler tarafından muhafaza edilmiştir.” (Semavi Eyice. Belleten, sayı 113, 1951).

Bu konuda son yazı yarın inşallah... 

Yeni Akit

Yorumlar1

  • Mehmet İlhan 4 yıl önce Şikayet Et
    Böyle etraflıca ve gerçekleri araştırıp kamu oyuna sunmak çok güzel. Tebrikler.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat