Rakamlar ile Türkiye’de deprem gerçeği
- GİRİŞ24.11.2022 08:43
- GÜNCELLEME24.11.2022 08:43
Ve deprem acı gerçeği bizlere bir kez daha hatırlattı.
Aletsel büyüklüğü altı şiddetindeki depremde çok şükür ki deprem kaynaklı bir can kaybı yok.
Kentsel dönüşüm kapsamında yapılan tüm icraatları, ‘her yer beton oldu, inşaat dışında ne yaptınız?’ diyerek itibarsızlaştıran borazanlar, şimdi de deprem karşısında dönüşümün neden ağır aksak gittiğini iddia edecek kadar şirazeden çıkmış!
İbretle okuyor ve izliyoruz.
Uzmanlara göre ‘yıkıcı’ kategorisinde kabul edilen altı şiddetindeki bu depremde, can kaybının olmamasının son yirmi yıl içerisinde mevcut konut stokundaki yenilenmenin büyük bir payı var.
Elbette bunun dışında, depremin kısa sürmesi ve depremin yer kabuğundaki derinliğine dair de birçok açıklamalar yapılıyor fakat son yirmi sene içerisinde Bolu ve Düzce merkezli depreme dair atılmış olan adımlar hasarın az olmasındaki en önemli parametreler.
1999 Düzce depreminden bugüne...
Özellikle, 12 Kasım 1999 tarihinde aletsel büyüklüğü 7,2 olan Düzce depremi sonrası tamamen yıkılan 3,395 adet ev ile ağır hasarlı 12,939 adet evin deprem yönetmeliğine uygun şartlarda yenilenmesinin son yaşanılan depremde olumlu etkisini gördük.
1999 yılındaki bu depremde 782 vatandaşımız hayatını yitirmiş, 3.000’e yakın vatandaşımız da yaralanmıştı.
O zamandan bu yana vatandaşın kendi konutlarını sağlanan teşvik ve kolaylıklar ile dönüştürmesinin yanında, kamuya ait hastanelerin, okulların ve tesislerin Türkiye genelinde tamamının depreme dayanıklı hâle getirilmiş olması en büyük kazanımımız.
41 vatandaşımızı yitirdiğimiz 2000 yılındaki Elâzığ depreminde de başta şehir hastanesi olmak üzere kamuya ait binaların depremden zarar görmemesi alınan mesafenin en güzel örneğiydi.
Devlet, hava ağarmadan Düzce’de
Depremden saatler sonra başta İçişleri Bakanı Süleyman Soylu olmak üzere, tüm devlet yapılanmasının deprem bölgesine ulaşması, AFAD’ın geliştirdiği kapasite ile anında ekiplerini deprem bölgesine yönlendirmesi hepimizin son derece gurur duyacağı bir tablo.
İstanbul’da 1999 yılında gerçekleşen yıkıcı depremin ardından, bu ülkede devletin günlerce giremediği sokaklar, gömülemeyen cenazeler ve ulaşılamayan bir Başbakan mevcuttu. Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin gönderdiği seyyar aşevi dahi irticayı hortlatır gerekçesiyle günlerce alana sokulmadı.
Her şey tamam mı?
Türkiye’de uzmanların çıkarttığı tabloya göre nüfusun yaklaşık yüzde 71’i, toprakların ise yüzde 66 civarında olan alanı şiddetli deprem riski altında. Bu tablo da bize deprem ile birlikte yaşamayı öğrenmeyi ve ona göre şehirlerimizi yeniden inşa etmeyi icbar ediyor.
Tablo böyleyken dahi sağlamlaştırılan ya da yeniden yapılan kamu binaları için ortaya koyulan emeği ‘betonlaştırma’ etiketi ile itibarsızlaştırmak, kör bir muhalefet anlayışından öte bir şey değildir.
Son yüz yıl içinde, dün Düzce’de olan deprem gibi aletsel büyüklüğü altının üzerinde olan toplam 58 adet deprem meydana gelmiş ve on binlerce insanımız bu depremlerde yitip gitmiştir.
Sadece 17 Ağustos 1999 tarihinde yaşanan Gölcük merkezli 7,6 şiddetindeki depremde Meclis araştırma raporlarına göre 18,373 kişi, resmî raporlara göre ise 17,480 vatandaşımız hayatını yitirdi. Devlet kaç kişinin hayatını yitirdiğinin kaydını dahi sağlıklı bir şekilde tutamadı!..
Dönüşmesi gereken konut stoku
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın resmî rakamlarına göre dönüşmesi gereken konut sayısı yaklaşık yedi milyon.
Bu rakamın 1,5 milyonu ise derhâl dönüştürülmeli.
Şayet Türkiye depreme dayanıksız 7 milyonluk konut stokunu, her yıl 200 bin civarında konutu dönüştürerek yola devam ederse, bu işlem yaklaşık 35 seneye yayılacak.
Yani zaman dar, dönüşmesi gereken konut stoku fazla.
Büyüğünden küçüğüne, elini taşın altına koymaya ne niyeti ne de iştahı olan yerel yöneticiler ise, yönettikleri belediyelerde zamanı konser vererek ve kendi reklamlarını yaparak geçiriyorlar.
2000’li yılların başından bu yana depreme dayanıklı konutlara yerleşen vatandaş sayımız 25 milyon civarında, lakin nüfusun yüzde 71’inin yıkıcı deprem kuşaklarında iskân edildiğini ve dönüşmesi gereken konut sayılarını dikkate alırsak, hâlâ alınacak çok mesafe ve dökülecek çok terimiz var.
TÜRKİYE GAZETESİ
Yorumlar1