Türkiye’nin gerçek istiklâl ve istikbal savaşı asıl şimdi başlıyor…
- GİRİŞ11.06.2021 11:24
- GÜNCELLEME11.06.2021 11:24
Osmanlı, kucak açmıştı bütün gayr-ı müslimlere. Hem Müslüman olmaya zorlamamış hem de Müslüman olanlarına devletin en kritik kurumlarını ve pozisyonlarını açmakta, emanet etmekte sakınca görmemişti. Devlet-i Âliye idi, ne de olsa! Koca devletti. Büyük devlet. Devlet ebed müddet.
Ama ilk zaaf anından itibaren emanete ihanet ettiler: Bütün gayr-ı müslimler, özellikle de devşirme türünden olanlar, Batılılarla birlikte hareket ederek Osmanlı’nın ipini çekmekte tereddüt etmediler.
ÇOK ACIMASIZ OLACAKLARINI BİLEBİLMELİYDİK!
Şunu iyi bileceksiniz: Osmanlı, dışarıdan saldırılardan ziyade içeride çevrilen entrikalarla çökertildi, paramparça edildi.
Osmanlı’yı içerden çökertenler, devşirme şebekelerdi: Her dönemde iktidar olan devşirmeler!
Çok acımasız olacaklarını bilebilmeliydik: Osmanlı’nın yıkılmasında kilit rol oynadılar.
Osmanlı’nın bütün kurumlarını ele geçirdiler öncelikle. İngilizlerin ve Yahudilerin hem güçlü ve açık destekleriyle hem de görünmeyen, devletin hücrelerine kadar nüfûz eden gizli entrikalarıyla.
Devşirmeler, bu ülkeyi düşünmediler hiçbir zaman. Kendi çıkarlarını ve iktidarlarını düşündüler! Türkiye’nin ekonomisine hâkimler! 350 aile, koskoca ülkenin kaderine hükmediyor!
Bu kadar küçük ama küresel ölçekte derinlemesine örgütlü baronik masonik devşirme şebeke, ülkeyi esir almış durumda iki asırdır!
Abdülhamidcilik mi geçer akçe?
En iyi Abdülhamidçi onlar!
İttihatçılık mı geçer akçe?
En iyi ittihatçı onlar!
Atatürkçülük mü geçer akçe?
En iyi Atatürkçü onlar!
KÜRESEL SİSTEMİN VE ÇIKARLARININ BEKÇİLERİ!
Ülkenin ekonomisine hâkim bu baronik masonik şebekeler; ülkenin çıkarlarını korumuyorlar; küresel sistemin ve lordlarının çıkarlarının bekçiliğini yapıyorlar bu ülkede!
Ekonomiye de, bürokrasiye de yön veriyorlar!
Ekonomiye hâkim oldukları için kültür de, sanat da kontrollerinde.
Bürokrasiye hâkim oldukları için de eğitim onların ellerinde.
Tek dertleri var: Her alanda ele geçirdikleri iktidar aygıtlarına daha fazla hâkim olmak. Bunun için de önlerindeki takozu temizlemek, yani Türkiye’nin İslâm’la bağlarını koparmak!
Eğitimi, İslâm medeniyetinin ruhundan, birikiminden, izlerinden temizlemek. Kültürün, sanatın da İslâmî ruh köklerini kurutmak. Köksüz, ruhsuz, Batı kültürünün karikatürü gölge bir kültüre, sanata dönüştürerek toplumun İslâmî dinamiklerini dinamitlemek, ekonomide, kültürde, sanatta, eğitimde iki asırdır kontrollerinde olan iktidarlarını tartışmasız hâle getirmek.
Oysa bu toplum, İslâm’ı yitirdiği zaman, istiklalini ve istikbalini de yitirecektir.
Toplum, İslâm’ı yitirmedi, direndi şimdiye kadar. Toplumun İslâm’la ilişkisini koparmaya dönük tepeden inmeci, devşirmeci laik dayatmalar tutmadı, geri tepti uzunca bir süre.
Şimdi sekülerleşme süreci, küreselleşmeyle birlikte yeni bir dünyanın eşiğine bırakıyor bizi, hepimizi, bütün yerküreyi: Tek tip yoz ve yozlaştırıcı sefih popüler Batı kültürü ve hayat tarzı bütün dünyada hâkim olmaya başladı ve bütün toplumların kültürel aidiyet biçimlerini ve bilinçlerini yok ediyor hızla…
Bu duruma “dur!” diyemezsek, yok olmaktan kurtulamayız.
Özellikle biz.
Biz, diyorum; çünkü modern tarihte ruhköklerini, kültürel zihin setlerini, değerlerini, aidiyet biçimlerini, eğitimden, kültür ve sanat hayatından önce sürgün eden, sonra da inkâr ederek yok eden tek toplum biziz.
Kendi kendini sömürgeleştiren tek toplum bu toplum şu çivisi çıkmış dünyada.
Bu toplum dışarıdan / Batılılar tarafından ele geçiril-e-medi; içeriden devşirildi, devşiriliyor celladına âşık edilen sözümona “yerli” işbirlikçiler / Batıcılar tarafından…
KAOS İKİ ASIR ÖNCE BAŞLADI…
Bu ülke, bizim elimizden alındı iki asır önce. Süreç, iki asır önce başladı. Bu devşirmelerden, Batılıların gönüllü acentaları ve epistemik kölelerden ülkeyi alabilmenin tek yolu var: Ruhköklerimize sahip çıkmak ve çağrımızın çağını kurabilmesi için içinde yaşadığımız çağı iyi tanımak, dolayısıyla kendi kavramlarımızla yeniden tanımlamak.
Velhâsılı kelâm: Eğitimde, kültürde, sanatta, gençlikte, şehircilikte, medyada kazanılamayan istiklal ve istikbal mücadelesi kaybedilmeye mahkûmdur.
Türkiye kaosa yeni sürüklenmiyor. Türkiye eğitimde, fikirde, kültürde, sanatta medeniyet dinamiklerini yitirdiği iki asır öncesinden felsefî, zihnî kaosa sürüklendi. Son yarım asırdır yaşanan, son 7-8 yılda da tırmanan siyasî kaos, sonuçtur sadece.
Nietzsche, büyük adamdı: Büyük kaosları sonuçlara bakarak bırakınız çözebilmeyi, anlayamazsınız bile.
Benzer gözlemleri Wittgenstein da yapmıştı: Köklü sorunları ancak köklü çözümlerle halledebilirsiniz. Yoksa kangrene dönüşmesini önleyemezsiniz.
Türkiye’nin geri dönüşü zor bir kaosa sürüklenmesini önlemenin yolu, siyasî düzenlemeler yapmaktan ziyade (siyasî sorunlar, sonuçtur) hem kendimizi / İslâm’ı hem de çağı derinlemesine tanımaktan, özlü bir ifadeyle, köklere inerek göklere yükselmekten geçiyor…
Türkiye’nin savunma sanayisinde yaptığı devrimi, eğitimde, fikirde, kültürde, sanatta ve gençlikte de yapabilirsek ülkeyi devşirmelerden geri alma konusunda büyük adım atmış oluruz.
Asıl büyük savaş, ülkenin gerçek istiklal ve istikbal savaşı şimdi başlıyor…
Yenişafak
Yorumlar1