Hafter-Sisi kurnazlığı ve Türkiye

  • GİRİŞ20.07.2020 11:20
  • GÜNCELLEME20.07.2020 11:40

Libya’da Vatya üssüne yapılan meçhul saldırıdan sonra kartlar yeniden karılmaya başlandı. Faili meçhul gibi görünse de işaretler Rusya’yı gösterdi. Bunun üzerine karada Hafter’in yanında varlık gösteren Wagner gurubuna bağlı Rus lejyonerleri, sahadan çekildiklerini gösteren bir resim vermek zorunda kaldı. Diğer taraftan, Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin (UMH) ülkenin en stratejik noktaları olan Cufra ve Sirte’ye yönelik niyetleri karşısında telaşa düşen Hafter’i de Mısır ile yeni pazarlıklar yapmaya itti. Nitekim Sisi, Libya’nın doğusundaki bazı kabile şeyh ve emirlerini Kahire’de ağırlayıp büyük bir şov yaptı. Tabii bu şovun ana konusu Türkiye-Libya UMH dayanışmasıydı. Toplantıda söz alanlara attırılan sloganlar ile Türkiye’ye mesaj verilmeye çalışıldı.

 

 

Sisi, Nil üzerindeki baraj konusunda Etiyopya ile anlaşamadığı için Mısır’ın tarıma bağlı gıda güvenliği altüst oldu. Bu tehdit altında bocalayan Sisi bu gösterisiyle, içten içe gelişen toplumsal muhalefeti yönlendirmeyi amaçladı.

Ancak bu oyunun Libya’da yerine oturmaya başlayan taşları da sarsmayı hedeflediği açıktır. Rusya, Fransa, Mısır ve BAE’nin Hafter’e bugüne kadar verdikleri desteği kabile şeyhlerinin de talebiyle sözde meşrulaştırma girişimleri tehlikeli yeni maceralara kapı aralamaktadır.

 

 

Sisi ile görkemli bir salonda boy gösteren bu kabileler kimdir? Bunlar Libya toplumunu ne kadar temsil etmektedirler veya Mısır’a yaptıkları müdahale çağrıları meşruiyet sağlar mı?

Bu soruların cevabını tam olarak versek bile işlerin böyle yürümediğini herkes biliyor. BM’nin bir başka devlete müdahaleyi meşrulaştıran 51. maddesini en güçlü devletlerin bile istediği gibi yorumladığı; herkesin kendi meşruiyetini kendisinden aldığı bir devirde bu arayışların bir anlamı yoktur. Bu gayret, zaman kazanmak, kendi taraftarlarına mesaj vermek ve içine düşülen acziyeti göstermekten ve bu arada Türkiye’yi de bir tuzağa doğru çekmekten ibarettir.

Öncelikle Kahire’ye davet edilen kabilelerin temsil güçlerinin zayıf olduğunu belirtelim. Bir bölümü Hafter’in ele geçirdiği bölgelerde olduğu için zorunluluktan; bir bölümü de kendilerine geçmişten beri sağlanan imtiyazları kaybetme korkusundan Hafter ile işbirliği yapmaktadır. Libya toplumu her ne kadar kabilelerden oluşsa da, asırlar boyunca orada bir Osmanlı devlet geleneği yerleşmiştir. Bu gelenek kabileleri ortadan kaldırmamış olsa bile devlet otoritesine bağlılıklarını sağlamıştı. Nitekim Osmanlı Devleti çekildikten sonra kabilelerin İtalyan işgaline karşı topyekûn karşı çıkma iradesi de alıştıkları bu devlet geleneğinden kaynaklanmıştı. İtalyanların sömürge döneminde tamamen yok sayılan bu kabileler, devlet geleneğinden de koparılmış ve kendi kaderlerine terkedilmişlerdi.

Muammer Kaddafi, devriminin ilk yıllarında toplumu eşitlemeyi hedeflediği Cemahiriye düşüncesiyle; “birey, aile, kabile ve millet” denklemini kurmuştu. Ancak bir süre sonra bu fikri teoride tutup, pratikte farklı uygulamalar yapmaya başlamıştı. Diktatörlüğünü sürdürebilmek adına kabilelere menfaatler sağlayarak bireysel bağlılıklarını almaya kalkıştı. Yeşil Kitap’ta milletin bir parçası ve büyük bir aile olarak tanımladığı kabileyi, bu bağlamdan uzaklaştırarak menfaatler ile satın alınan gruplara dönüştürdü. İşte, Kaddafi zamanında devlete değil, Kaddafi’ye biatlerini satan gruplar, bugün de Hafter ile işbirliği yapanlardır. Başka bir ifade ile, Arap Baharı sonrası ortadan kaldırılması istenen Kaddafi düzeni, Hafter-Sisi ortaklığıyla yeniden hortlatılmaktadır.

Bugün dünyaya karşı, sözde demokratik bir Libya’nın kurulması için şov yapan Hafter-Sisi ikilisinin destekçileri, aslında eski dönemin uygulamalarını daha ahlaksızca hayata geçirmektedirler. Libya’nın geleceği, toplumsal dayanışmayı benimsemiş, vatandaşlık duygusu gelişmiş Libya toplumunu oluşturmaktan geçmektedir. Oysa Hafter ve destekçileri, imtiyaz sağladıkları bazı kesimleri şımartarak Libya’nın geleceğine gayrimeşru ortak yapmaktadırlar. Bu da hem ülkenin geleceğini ve hem de bölgesel dengeleri tehdit etmektedir.

Ve bir teklif:

Aslında Hafter’i destekleyen bütün tarafların ortak noktası; Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki varlığını sınırlamak, Kuzey Afrika’da, özellikle Libya’da tarihten beri var olan işbirliğini sonlandırmak ve mümkünse Türkiye’yi tamamen oyun dışına atmaktır. AB’nin sessizliği, sözde Türkiye’nin Suriye’de ortağı Rusya’nın gölge oyunu oynatması, Sisi’nin sahte halk kahramanlığı ve nihayetinde sadece küçük düşünen kimi kabile şeyhlerinin davranışları bu siyaset üzerine bina edilmiştir. Bu durumda Türkiye de, UMH ile sürdürdüğü askeri işbirliği ve stratejik dayanışmayı yumuşak güç kullanarak daha da pekiştirmek zorundadır.

Yakında Türkiye’ye gelmesi muhtemel Libya Başbakanı, Türkiye’de yaşayan Libyalılardan başka Libya toplumunu temsil eden sivil kuruluşların temsilcileri de davet edilerek büyük bir toplantı yapılmalıdır. Bu şekilde, Türkiye’nin UMH ile olan işbirliğinin, geleceği kuracak halkın nazarındaki karşılığı gösterileceği gibi; Sisi-Hafter ikilisine ve onları sahada tutanlara da en büyük mesaj olacaktır.

Zekeriya Kurşun / Yeni Şafak Gazetesi

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat