Eskiden tek dertleri 13 santim “sakal”dı
- GİRİŞ19.08.2021 11:20
- GÜNCELLEME19.08.2021 11:49
7 Ekim 2001’de, Kabil’de havanın kararmasıyla başlayan 9. Haçlı Seferi, 20 yıl sonra 15 Ağustos’ta Taliban’ın Kabil’e yeniden girmesiyle sona erdi. AB Yüksek Temsilcisi Josep Borrell dün yaptığı açıklamada “Taliban savaşı kazandı” diyerek, Haçlı İttifakı’nın yenildiğini resmen itiraf etti. Ayasofya’nın cami olarak açılmasını 2020’nin felaketleri arasında gösteren Sözcü’nün kalemşorlarından Necati Doğru ise dün “Tank terlike yenildi” diyerek fondaş olmanın hakkını verdi.
Vatikan, Afganistan’a yönelik saldırılar başlamadan önce ABD ve İngiliz silahlarıyla ayin yaparak Hıristiyanların başarısı için dua etmişti. Hasta yatağında acı çekerek ölen Siyonist İsrail Başbakanı Ariel Şaron ise, “Kalbimiz, ABD ile birlikte atıyor” demişti. O dönem Türkiye’de başörtülü kadınlara had bildiren Başbakan Bülent Ecevit ise “ABD için inandırıcı olan kanıtlar bizim için de inandırıcıdır” diyerek tam bir teslimiyetle Haçlı’nın yanında yer alarak “çağdışı” dediği Taliban’a yönelik savaşın rejim yıkılana kadar sürmesi gerektiğini söylemişti.
Ecevit’in bu sözleri ilk etapta “Apo”yu teslim ederek kendisini iktidara getiren ABD’ye bir ahde vefa gösterisi olarak algılansa da nedeni sonradan anlaşılmıştı.
Kendi başkanlığında gerçekleştirilen olağanüstü Bakanlar Kurulu toplantısında, NATO’nun 5. Maddesi çerçevesinde TSK’nın asker göndermesini öngören Bakanlar Kurulu kararını imzaya açan ve dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in anında onayıyla önce Özel Kuvvetler’e bağlı yaklaşık 90 asker, ardından 1500 kişilik bir tugay gönderen, akabinde ISAF komutanlığını Mehmetçik’in omuzlarına yükleyen Ecevit’in, ABD ziyaretinde Bush yönetiminden aldığı 200 milyonu karşılıksız, 28 milyonu ISAF harcamalarına ayrılmak üzere 228 milyon dolar yardım sözü için kabul ettiği ortaya çıkmıştı.
Dolar karşılığı Afganistan’a asker gönderdiği deşifre olan Ecevit kendi yandaşlarının da isyan ettiğini görünce, bu duruma kılıf uydurmak için Atatürk’ün de 1920’de Afganistan’a asker gönderdiğini anımsatmıştı. Hâlbuki Atatürk’ün emriyle Afganistan’a yalnızca 12 subay gönderilmişti.
Bu arada, ABD Başkanı Bush, Ecevit’e vaat ettiği 228 milyon doları göndermek yerine borcumuzdan düşmüştü. Ecevit yüzünden ISAF için bütçeden 35 milyon dolar harcayan Türkiye fazladan evdeki bulgurdan da olmuştu.
Evet!..
Bugünlerde hükümetin, Afganistan’da diplomatik ve insani hava trafiğini açık tutmak amacıyla Kabil Havalimanı’nın askeri güvenliğini üstlenme kararını eleştiren ve kapalı kapılar arasında pazarlıkların yapıldığını iddia eden CHP’nin yavrusu DSP, Mehmetçik’i Kabil’e böyle yollamıştı.
•
Dilerseniz biraz da yönetimi ele geçiren Taliban’ın Afgan kadınlarına tecavüz edeceğini iddia eden fondaşlar ve yandaşları için birkaç hatırlatma yapalım:
Öncelikle her 5 kadından birinin tecavüz girişimine maruz kaldığı ABD’lilerin iddia ettiği gibi Taliban “kadın düşmanı” bir hareket değil aksine kadınları savunmak için yola çıkan ve “bir lokma bir hırka” misali yaşayan insanlardan oluşmaktadır. 2010’da Afganistan’da düşen Pamir Havayolları’na ait uçakta hayatını kaybeden 3 İHH çalışanından biri olan merhum Bahattin Yıldız, yıllar evvel Taliban Hareketi’nin başlangıcının bir tecavüzcünün infazı ile kıvılcımlandığını anlatmıştı. Yıldız’ın aktardığına göre Rus işgali sırasında diledikleri kapıyı çalıp rahatlıkla karınlarını doyuran “mücahit” görünümlü bazı uçkur düşkünleri, Rusya ile süren savaşın bitmesinin ardından insanların yollarını kesip soygunculuk yapmaya ve Afgan köylerindeki kadınları dağa kaldırmaya başlarlar. Bu ırz düşmanlarından bazıları Mevlevi Ömer’in köyündeki kızları kaçırınca, köylüler takibe çıkıyorlar, dağlarda ırz düşmanlarını bulup yakalıyor, yargılıyor ve infaz ediyorlar. Bu hadise duyulunca Mevlevi Ömer’in etrafında büyük bir sevgi ve sempati oluşuyor ve Ömer’in etrafında kenetlenen halk bir hareket haline gelerek 27 Eylül 1996’da Kâbil’i ele geçirerek, iktidara geliyor. Mevlevi Ömer de Molla Muhammed Ömer’e evrilerek Taliban’ın lideri oluyor. Dönemin Taliban resmi sözcüsü Molla Vekil Ahmed bu durumu şöyle anlatmıştı: “Mücahidlerin 1992’de yönetimi ele geçirmelerinden sonra halk, ülkeye barış geleceğini, yıllardan beri akan kanın duracağını zannediyordu. Ne yazık ki beklenen olmadı. Otorite boşluğundan kaynaklanan fuhuş, fitne ve fesad, hırsızlık, yol kesmeler yaygınlaştı. Kadınlara tecavüz sınırına varan taşkınlıklar baş gösterdi. Bütün bu olaylar karşısında medreselerde dini tahsil yapan biz talebeler seyirci kalamazdık.” Taliban sözcüsü, “Kız okullarını kapattınız” iddiasını ise, “İslam, kadının eğitimini emretmiştir. Kadın doktorların yetişmesi için kadının okuması zorunludur. Biz bunu uygun şartlarda gerçekleştireceğiz. Şu anda çok zor durumdayız. Çünkü savaş halindeyiz. Ekonomik durumumuz da kız okullarını finanse edemeyecek kadar kötüdür. Şimdilik evlerde kızlarımızı yetiştireceğiz” demiş, halkın da bunu gördüğü için dalga dalga kendilerine koştuklarını iddia etmişti. O koşu 25 yıl sonra bir kez daha Kabil’in kapılarını Taliban’a açtı. 1996’da, Taliban için “Bütün erkeklerin 13 santim uzunluğunda sakal bırakması zorunluluğu getirdiler” manşetleri atan Türk matbuatı, şimdi de kadınlar üzerinden suni gündem oluşturarak Türk halkının kafasını karıştırmaya çalışıyorlar.
Şair Muhammed İkbal’in Afganistan için yaptığı şu tespit, bizdeki Batı beslemesi “fondaşların” maskesini ziyadesiyle düşürmekte: “Asya’da bir ülke var ki o ülke iyi olursa Asya da iyi olur. O ülkede sulh olmazsa Asya’da da sulh olmaz. Afganistan, Asya’nın kalbidir. Bu nedenle kalbi iyi muhafaza etmek gerekir.”
Şimdi anladınız mı Mehmetçik’in neden Kabil’de olması gerektiğini?
YENİ AKİT
Yorumlar2