Davutoğlu’nun reddettiğine Kılıçdaroğlu razı olur mu?
- GİRİŞ09.01.2023 09:40
- GÜNCELLEME10.01.2023 08:18
Ahmet Davutoğlu’nun eski öğrencilerinden Doç. Dr. Behlül Özkan, Davutoğlu’nun “Başbakan” olacağının kesinleştiği günlerde, şimdilerde firari olan Taraf gazetesinden Amberin Zaman’ın; “Davutoğlu nasıl bir başbakan olacak?” sorusuna;
“Davutoğlu siyasi idealleri olan bir politikacı. Asla bir emanetçi olmayacaktır. Eğer yeterli bir süre AK Parti içinde liderliğini devam ettirebilirse partiye damgasını vuracağını tahmin ediyorum” şeklinde cevap vermişti.
Dediği gibi de olmuştu...
Davutoğlu, göreve geldikten iki ay sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Başmüşavir” olarak Başbakanlık’ta bıraktığı ve yapılan tüm toplantılara katılan bir “danışmanı”ndan rahatsız olmuş, ekibi ise “Toplantıların özetini köşke taşıyor” gerekçesiyle söz konusu danışmanı “Köşk’ün köstebeği” diye yaftalamıştı. Hatta sırf bu yüzden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ak Parti’ye “gece baskını” yaptığı bile iddia edilmişti.
*
Ahmet Davutoğlu her ne kadar, “Biz kader arkadaşıyız. İlişkimize içeriden ya da dışarıdan fitne sokulmasına asla izin vermem” dese de “Başbakanlık” koltuğunda oturduğu süre zarfında hep “kader arkadaşlığını” gölgede bırakacak davranışlar içerisinde yer aldı ve partinin asıl sahibi gibi hareket etti.
27 Ocak 2015’te yaptığı açıklamada, "Cumhurbaşkanımızla tam bir uyum içerisindeyiz ve Cumhurbaşkanımızla aramızdaki bu uyumun bozulmasına hiçbir şekilde izin vermeyiz" dese de gereken “uyumu” göstermeye yanaşmadı.
17-25 Aralık ihanetinde, FETÖ kumpasına maruz kalan 4 bakanın “Yüce Divan’a gitmeleri” yönünde tavır koyması…
7 Haziran seçimlerinde “milletvekili listesine” ağırlığını koyarak danışmanlarının önemli bir kısmını aday göstermesi ve sonrasında çıkan, “Davutoğlu ekibini meclise taşıyor” yorumları..
Başkan Erdoğan’ın “Sır küpüm” dediği MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın milletvekilliği için istifasını onaylaması…
Seçim sonrası özellikle CHP ile koalisyon kurmak için yaptığı “istikşafi görüşmeleri..”
Meclis Başkanlığı seçimini CHP’nin adayı Deniz Baykal’ın kazanması için çok da güçlü görmediği İsmet Yılmaz’ı aday gösterdiği şeklindeki iddialar..
HDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusundaki gönülsüz tavrı..
“PKK, 2013 Mayıs’ına dönerse her şey konuşulabilir” şeklindeki skandal açıklaması..
Başkan Erdoğan’ın “Suçluysa tutuklu yargılanacak” sözlerine rağmen, PKK’ya açıktan destek veren 1128 imzacı akademisyenin tutuklu yargılanmasına sözde “ilkesel” olarak karşı olduğunu söylemesi…
Firari Can Dündar’ın tahliye olmasından duyduğu memnuniyet…
“Biz gidersek beyaz Toros gelir..”
“Ankara katliamının ardından oylar artış trendine girdi..”,
“Canlı bombaları eylem yapmadan tutuklayamayız” şeklindeki gafları…
Şeffaflık Yasası, Dolmabahçe Bildirisi, AB ile vize anlaşması..
Başkan Erdoğan’ın, “Ben Suudi Arabistan’a gidiyorum. 15 gün sonra Suudi Arabistan’a gidiyor. Ben Amerika’dan dönüyorum 15 gün sonra Amerika’ya gitmeye kalkışıyor” şeklindeki sözlerle duyduğu rahatsızlığı dile getirmesine rağmen, Obama’dan randevu talep etmesi…
Esasında Davutoğlu’nun nasıl “uyumsuz” biri olduğunu ve AK Parti’yi ele geçirmeye çalıştığını gözler önüne seriyor.
*
Yukarıdaki örneklerden de anlaşılacağı üzere, dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında “uyum”dan ziyade “Kan kusup kızılcık şerbeti içtiler” şeklinde nitelendirilebilecek bir durum söz konusuydu.
Siyasi hayatı boyunca hep “Büyük Türkiye” hayali kuran Başkan Erdoğanın, cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasında çok net bir ifadeyle “Seçilmiş bir cumhurbaşkanıyla, seçilmiş bir başbakan Türkiye’yi uçurur” sözleriyle, halkın iradesine verdiği değeri ortaya koymasına rağmen…
“Davutoğlu’nun egosu” ve partinin “gerçek sahibi” gibi davranması yüzünden, bu süreç oldukça sıkıntılı geçti. Görevden ayrılmasıyla da bu sıkıntılı dönem hasarsız şekilde atlatıldı.
*
Birkaç yıl sonra İsmail Saymaz ve Akif Beki gibi gazetecilerle bir TV programına katılan Ahmet Davutoğlu, yaşananları, “Bana ‘başbakan gibi görün ama başbakan olma’ dediler. Düşük profilli olmayı kabul etmedim” sözleri ile izah etmeye çalıştı.
Yetmedi!
“Ben kendimi bilirim, benden her şey olur da düşük profilli olmaz” diyerek, kendini övmeyi de ihmal etmedi.
Bir dönem, “Zekasının zekatını verse CHP ihya olur” diye övündüğümüz, şu sıralar kendisine “ahlaki değerleri gelişmemiş” diyen Kılıçdaroğlu ile ittifak kurar hale gelen Davutoğlu, yaptığı açıklamayla ülkeyi yeniden benzer bir tartışmanın içine sürükledi.
Önceki gün gerçekleşen ve yaklaşık 10 saat süren 6’lı masanın 10. toplantısından sonra CHP’nin kanalı Halk TV’ye katılan Davutoğlu, “Genel başkanlar doğrudan karar süreçleri içerisinde imza yetkisine sahip olacak. Cumhurbaşkanı kadar her stratejik kararda imza yetkisine sahip olacak” diyerek, 2023 seçimlerinde iktidar olmaları halinde, 6'lı masa liderlerinin Cumhurbaşkanı ile eşit imza yetkisine sahip olacaklarını söyledi.
Tabii Cumhurbaşkanı Erdoğan sayesinde oturduğu Başbakanlık koltuğunda bile “düşük profilli” olmayı kabul etmemekle övünen ve “Başbakan gibi görünmek yerine Başbakan gibi davranmaya çalışan” Davutoğlu’nun, halkın oylarıyla seçilecek bir Cumhurbaşkanına “cumhurbaşkanımsı” muamelesi yapacaklarını itiraf etmesi, esasında ittifak ortaklarının içerisinde bulundukları ruh halini özetlemeye yetiyor.
Fakat benim asıl merak ettiğim husus ise daha sonra Deva lideri Ali Babacan’ın da tekrar ettiği bu “6 başlı yönetim modeli” için CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun ne düşündüğüdür.
Zira 6’lı masanın adı konulmamış cumhurbaşkanı adayı olan Kılıçdaroğlu, Davutoğlu’nun Başbakanlık’tan istifası sonrası yaptığı açıklamada sert ifadeler kullanarak,
“Egemenlik için canımızı vermek vicdan ve namus borcudur. Davutoğlu’nu savunuyorsak, halkın iradesine duyduğumuz saygıdan. Davutoğlu, Saray’a gitti. İstifasıyla ilgili ‘benim tercihim değildir, bir zaruretin neticesidir’ dedi. Bir başbakan, 23 milyon seçmeni değil de bir kişinin dudağından çıkan sözlere kendisini esir ettiriyorsa demokrasi kültürü yoktur. Bu aynı zamanda, ‘Demokrasiye inanmıyorum, o zat oradaysa bana oy verenlerin hepsi hikaye’ demektir.” demişti.
*
Tüm bu olan bitene bakınca, insan gerçekten merak ediyor.
Eğer Kılıçdaroğlu olur da 6’lı masanın cumhurbaşkanı olarak seçilir ve göreve gelirse…
Oy verecek olan milyonlar dururken, kendisini “eşit imza hakkına sahip olacakları” öne sürülen yüzde 1’lik partilerin genel başkanlarına mı esir ettirecek?
İP, SP, DP, Deva ve Gelecek Partisi liderleri, “Cumhurbaşkanı gibi görün ama cumhurbaşkanı olma” dediklerinde, Bay Kemal bu duruma razı mı olacak?
Nerede kaldı “demokrasi kültürü?”
Yorumlar4