6’lı masa şimdiden “kakokrasi”ye bağladı!
- GİRİŞ03.03.2023 09:18
- GÜNCELLEME04.03.2023 09:02
DSP lideri Bülent Ecevit, “Sağcı partilerin içinde de laikliğe, Atatürk'e çok bağlı kimseler vardır. Bu bir ulusal sorundur. Parti sorunu olarak görmemek gerekir." diyerek, sözde laikliği korumak adına merhum Erbakan’a ve partisi RP’ye karşı bütün partilere güç birliği çağrısı yapmıştı.
Yapılan çağrı sonrası bir araya gelen ve dünya görüşleri birbirine uymayan partiler, sözde “onarım hükümeti" adıyla "yamalı bohça" misali bir koalisyon kurarak, “Çok şükür kabus sona erdi; Refahyol artık dirilmeyecek” sözleriyle, güya sorunu çözdüklerini sandılar.
Azılı kalemşörleri ise, “Karanlıklara boğdular bizi. Kimimiz kafamızı kuma gömdük. Ama, toplumumuzdaki aydınlık güçler - özgür basın, vatansever aydınlar, Atatürkçü kişiler ve kuruluşlar, ulusu iç ve dış düşmanlara karşı koruyan Silahlı Kuvvetler, yobazların ağına düşmemiş kadınlar ve gençler - cesaretle direndi. Kabuslardan kurtulup aydınlığa çıkıyoruz şimdi” şeklindeki yazılarla, sevinçlerini haykırdı.
12 Eylül darbesinin mimarı Kenan Evren bile, “Galiba artık koalisyonlara yavaş yavaş alışmaya başladım. Ben koalisyon hükümetlerinin karşısındaydım aslında. Ama artık biz de değiştik. Bakın sol bir partiyle sağ bir parti işbirliği yapabiliyor” diyerek, zıtların bir araya gelmesinden duyduğu memnuniyeti dile getirdi.
Akabinde başlayan atamalarla, adam kayırmalarla, koltuk kapma yarışlarıyla ve fikirsel çatışmalarla, "cicim ayları" çabucak bitti.
Parçalı siyaset, kısır çekişmeler, ardından gelen ekonomik krizler sonrası 2000'li yıllara hazırlanan Türkiye, büyük bir hayal kırıklığı yaşadı.
Hükümet, koalisyonu ayakta tutmaya çalışmaktan, hizmet üretmeye fırsat bulamadı.
“Demokrasi şöleni” diye başlayan koalisyon iktidarı, “kakokrasi belası”na dönüştü.
Türkiye, aynı ideolojiye sahip partilerin bir araya gelmek yerine, sırf birbirlerine üstünlük sağlama uğruna, kendilerine tamamen zıt kutupta olan DSP ile ortak olmasının faturasını ağır ödedi.
*
Milletin teveccühüyle tek başına iktidara gelen ve toplumun tüm katmanlarını kucaklayan Başkan Erdoğan liderliğindeki AK Parti hükümetleri sayesinde, Türkiye o karanlık günleri geride bıraktı.
Bu durumdan rahatsız olan ve Türkiye’yi yeniden koalisyon bataklığına sürüklemek isteyen üst akıl ve yerli işbirlikçileri, 90’lı yılların kirli siyaset anlayışını tekrar devreye soktu.
Malum irade bu kez, rüyalarında dahi göremeyecekleri makamları kendilerine sunan Başkan Erdoğan’ı yüzüstü bırakıp, şahsi ihtirasları uğruna “particikler” kuran kifayetsiz muhterisleri CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun etrafında birleştirdi.
Kemal Kılıçdaroğlu aslında bu kirli planı ilk kez, 2017 yılında, Alman “Focus dergisi”ne verdiği röportajda,
“Kesinlikle Erdoğan'dan kendilerini ve Türkiye'yi kurtaracaklarını” söyleyerek, dillendirdi.
Muhabirin,
"Bunu nasıl yapacaksınız?” sorusuna verdiği;
"Demokrasiden yana olan bütün güçleri bir araya getirip Erdoğan'ı indireceğiz” şeklindeki cevap ise adeta itiraf niteliğindeydi.
Bu karanlık planın ilk provası ise 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde yapıldı…
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi, “Partiyi CHP’ye benzetmekle” suçlayacak kadar fanatik Ülkücü olan Mansur Yavaş, HDP’nin oylarıyla, CHP’nin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olarak seçtirildi.
25 Temmuz 2020’de yapılan CHP 37. Olağan Kurultayı’nda konuşan Kılıçdaroğlu ise, “Dostlarımızla iktidar olacağız” vurgusu yaparak, sözde “Demokrasiden yana olan güçler” ile birlikte ikinci aşamaya geçtiklerinin sinyalini verdi.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun sırrı ise, Biden'ın “Erdoğan’ı yenmeleri için muhalefeti güçlendirmeliyiz, cesaretlendirmeliyiz” sözleriyle deşifre oldu.
Sonrası malum..
İP’ten SP’ye, Deva’dan Gelecek Partisi’ne, HDP’lilerden FETÖ’cülere kadar, “küresel aklın yönlendirdiği” ne kadar AK Parti ve Erdoğan muarızı varsa, “zillet”te ittifak etti.
*
Geriye sadece, Başkan Erdoğan’ın karşısına “rakip” olarak kimi çıkaracaklarını belirlemeleri kaldı.
“Kılıçlı eşkıya” namıyla maruf Hüseyin Cebeli’nin torunu ve kara, kavruk bir Dersim çocuğu olan…
Üniversite yıllarında sol hareketin içinde yer alarak, ismi “Devrimci Kemal”e çıkan…
Genel Müdürlüğü döneminde 70’den fazla akrabasını SSK’ya torpille yerleştirdiği ve kurumu zarara uğrattığı belgelenen..
Baykal’a yönelik kaset kumpasının ardından CHP’nin başına geçen…
Güçlü liderlik isteyen, gereğinde yumruğunu masaya vurabilen bir lider arayan Türk halkına, “Hint fakirlerini” hatırlattığı içim “Gandi Kemal” lakabını terk ederek, Başkan Erdoğan’ın taktığı “Bay Kemal”e razı olan Kılıçdaroğlu, “2’nci Ecevit” olmaya hazırlanıyor ama…
Belli ki, ne ortakları ne de okyanus ötesindeki dostları Kılıçdaroğlu’nun seçimi kazanacağına ihtimal vermiyorlar.
Bu yüzden de “aday açıklama işini” uzattıkça uzatıyorlar…
Pazartesi günü dananın kuyruğu kimin elinde kalır belli olmaz ama kesin olan bir şey var, o da “aday”ın ismi ne olursa olsun, tercih “üst akla” ait olacak!
Yorumlar16