CHP’deki üçüncü “baba-oğul” kavgasını kim kazanır?
- GİRİŞ09.06.2023 08:59
- GÜNCELLEME11.06.2023 08:56
İsmet İnönü ile Bülent Ecevit arasında “usta-çırak” ilişkisinden ziyade, manevi “baba-oğul” ilişkisi vardı.
Ecevit, İnönü’ye karşı saygıda kusur etmezdi.
12 Mart Muhtırası sonrası yaşanan anlaşmazlık nedeniyle ikilinin arası açıldı. Ecevit, CHP Genel Sekreterliği'nden ayrıldı.
Ecevit’in parti yönetimindeki ağırlığını bertaraf etmek isteyen İnönü, 5 Mayıs 1972'de kongre kararı aldı.
İnönü’nün rahatsızlığı yüzünden bir gün gecikmeyle gerçekleşen kongrede,
Ecevitçilerden oluşan Parti Meclisi’nin güvenoyu aldı. Bunun üzerine, İnönü genel başkanlıktan istifa etti.
“Manevi babasının” sonunu hazırlayan Ecevit ise 14 Mayıs 1972'de, CHP'nin 3. Genel Başkanı oldu.
*
Ecevit yaklaşık 20 yıl sonra, 1991 seçimleri için geçmişte Bayrampaşa Belediye Başkanlığı yapan Necdet Özkan'a milletvekilliği adaylık teklifi götürdü.
Necdet Özkan da, “Benim yerime kardeşim girsin” diyerek, katıldığı “dans yarışmasında” birincilik kazanacak kadar “kıvrak” bir yapıya sahip olan kardeşi Hüsamettin Özkan’ı, Ecevit’le tanıştırdı.
O günden sonra basamakları teker teker çıkan Özkan, çocuğu olmayan Bülent Ecevit’in “manevi oğlu” olarak anılmaya başlandı.
“Dans Kralı” Özkan, “Samba, Rock and Roll ve Twist”teki başarısını siyasette de sürdürdü.
Ecevit’in yapması gereken pek çok işi ve formaliteyi üstlenerek onu büyük bir yükten kurtarıyordu.
Ecevit adına diğer partilerle, orduyla, üst düzey bürokrasiyle ve iş çevreleriyle bütün ilişkileri yürütüyordu.
Her fırsatta, “Ben politikaya değil, Sayın Ecevit'e hizmet için bugüne kadar onun yanında bulundum. O'nunla geldim. O'nunla giderim” şeklindeki beylik sözlerle, Genel Başkanına olan bağlılığını ifade ediyordu.
Tabii bu bağlılığın karşılığı olarak da, Ecevit’in “Başbakan” olduğu DSP-MHP-ANAP koalisyonunda, “başbakan yardımcılığı” koltuğunu kapıyordu.
Üç partili koalisyonda hükümetin “dördüncü ismi” olarak, liderler zirvelerinde ve MGK toplantılarında başköşedeki yerini alıyordu.
Hatta Ecevit’e Anayasa kitapçığı fırlatarak Cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik krizine yol açan dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’le bile, “Babama hakaret edilmiş sandım” diyerek tartıştı.
Derken…
Ecevit'in artık ülkeyi yönetemez halde olduğunu söyleyen ve çekilmesini isteyen askerlerin başlattığı “yeniden dizayn” operasyonunda başrolü üstlendi.
Askerin “çekilsin” talebini Ecevit'e bizzat kendisi iletti.
O günlerde devreye giren Kayserili hemşerisi Abdullah Gül, ‘‘Ecevit, Özkan'ın babası kadar saydığı ve saygı duyduğu bir insan. O halde, Ecevit de bir babanın evladına emanet ettiği gibi başbakanlığı Özkan'a emanet etmelidir’’ sözleriyle, “Ecevit çekilsin, Özkan başbakan olsun’’ dedi. Dahası, “Özkan'ın başbakanlığı Ecevit’ten daha iyi yürüteceğini” söyledi.
*
Ecevit çifti, "Başbakan görevden çekilsin" çağrılarına tepki göstermek yerine bu çağrılara aracılık eden Hüsamettin Özkan’ı, 8 Temmuz 2002 günü, saat 16:00’da Başbakanlık Resmi Konutu’na çağırdı.
50 dakika süren görüşmedeki sözlerine,
"Siyasete sizin önderliğinizde girdim. O günden bu yana hep size ve ülkeme hizmet etmeye gayret ettim. En çok kurduğum cümle; ‘Ecevit’le geldim, Ecevit’le giderim’ oldu. Bugüne kadar hep sizin yanınızdaydım” şeklindeki duygusal cümlelerle başlayan Özkan…
Konuşmasını, “Şu anda duygularım çok yoğun, ancak duygularımı bu evde bırakıyorum. Bugüne kadar siyasetçi değildim. Bir nefer olarak çalıştım. Bu kapıdan çıktığım andan itibaren artık siyasetçiyim” diye bitirerek, Ecevit’e veda etti.
Ardından yanına aldığı 3 bakan ve 20 milletvekili ile DSP'den istifa ederek Ecevit’in partisini parçaladı.
Ertesi gün de bir zarf içerisinde, Ecevit’in kendisine emanet ettiği Ziraat Bankası hesap cüzdanını, Or-An semtindeki iki evin tapuları ile vergi beyannameleri ve banka hesabında kalan parayı iade etti.
Aile arasındaki bu kavga, “Ecevit hükümeti” için sonun başlangıcı oldu.
*
Geçmişi, “Siyaset Mühendisliği” örnekleri ve “Brutus'luk hikayeleri” ile dolu olan CHP’de belki de en şiddetli ve en aleni “baba-oğul” kavgası, şimdilerde Kemal Kılıçdaroğlu ile Ekrem İmamoğlu arasında yaşanıyor…
6’lı masanın ortak adaylığı için son ana kadar direnen İmamoğlu ile aralarında yaşanan iç çekişmeyi perdelemek isteyen Kılıçdaroğlu, önce;
“Ekrem İmamoğlu ile baba-oğul ilişkisi gibiyiz” diyerek, “kriz yok” algısı oluşturmaya çalıştı.
Sonra da, tıpkı Bülent Ecevit’in 3’lü koalisyonda Hüsamettin Özkan’ı “Başbakan Yardımcılığı” görevine getirmesi gibi…
Kılıçdaroğlu da henüz seçimden önce, “evladım” dediği İmamoğlu’nu, 7’li koalisyonun 7 “Cumhurbaşkanı Yardımcısı Adayı”ndan biri ilan etti.
14-28 Mayıs seçimlerinde birlikte yenilmemişler gibi, seçim hezimetinden saatler sonra kameralar karşısına geçen Ekrem İmamoğlu, “değişim” vurgusu yaparak “manevi babası” Kılıçdaroğlu’nun koltuğuna göz dikti.
Üstü kapalı şekilde Kılıçdaroğlu’na “görevi bırak” dedi.
Benim asıl merak ettiğim ise,
İmamoğlu’nun bütün hamlelerini yakından takip eden ve 13 yılda aldığı 13 yenilgiye rağmen koltuğundan kalkmayan Kılıçdaroğlu’nun ne yapacağı?
Malumunuz daha önceki kavgalarda, evlatlar hep babalarını devirdi.
Son kavgada ise,
“Mücadele verdim, vermeye de devam edeceğim” diyerek, koltuktan kalkmamaya niyetli olduğunu ilan eden ve partideki bütün yetkileri tekelinde toplayan “baba” konumundaki Kılıçdaroğlu daha avantajlı görünüyor…
Sanırım bu kez babasının koltuğuna göz diken evlat, fena harcanacak!
Yorumlar20