“Laiklik” seçim kazandırdıkça İzmir’de lağım kokusu bitmez!
- GİRİŞ27.11.2023 08:59
- GÜNCELLEME27.11.2023 09:51
Fransız şair Victor Hugo, 1829 yılında yayınlanan “Les Orientales” isimli kitabında yer alan“La Captive” adlı şiirinde, İzmir'i çok güzel şapkası olan ve çiçek gibi gülümseyen bir “prensese” benzetir.
Edip Cansever ve Hüseyin Yurttaş gibi şairler de şiirlerinde;
Denizlerine ayak uzatan mutlu çocukların olduğu…
İmbat kokusunun her yeri sardığı, mavi serin bir İzmir’den bahsederler…
Tokatlı şair Cahit Külebi ise 1940’lı yıllarda kaleme aldığı şiirinde;
“İzmir’in denizi kız, kızı deniz / Sokakları hem kız hem deniz kokar!..” ifadeleriyle “kız” metaforu üzerinden temiz ve güzel kokan bir İzmir tarifi yapar.
*
Külebi’nin şiiriyle 50’li yıllarda tanışan ve aklındaki bu tarifle ilk kez 1970 yılında İzmir’e gelen yazar Hıncal Uluç, yaşadığı hayal kırıklığını şöyle anlatır:
“Modern Folk Üçlüsü ile ben ve menecerleri, ziyaret ediyorduk kenti. Ve Külebi’nin masalı ilk anda çökmüş görünüyordu. İzmir’in sokakları deniz değil, b.k kokuyordu. Denize akan lağımlar, körfezi öyle bir leş haline getirmişti ki, anlatması zor. Otobüsünüzde birden yanınızdakine bakıyordunuz. O da aynı dehşetle size bakıyordu. ‘Kim altına yaptı’ diye.”
Geçtiğimiz yıl hayatını kaybeden “usta yazar” Hıncal Uluç, 26 Kasım 1997’deki yazsında ise İzmir’deki lağım kokusundan şöyle bahseder:
“İzmir'in sıcak güneşi beynini yakar insanın. Geçin.. Rüzgar denizden esti mi, Körfezin o içine lağım akan suları bu kaldırımda yürümeye teşebbüs edenlere leş kokulu bir duş yaptırır. Öyle vurur pis dalgalar kaldırıma.. Yani, Kordon'da öyle iki sevgili el ele yürümez.. Mesela saat onda Kordon'da buluşmaz. Buluşursa kendileri hamama, kostümleri temizleyiciye, hatta karantinaya giderler.. İzmirli Kordon'da deniz seyretmez.. Dinlenmez.. Öyle bir şansı yoktur..”
Evet!
CHP ve avaneleri hâlâ Kurtuluş Savaşı sırasında Türk ordusunun İzmir’e girişini konu edinen ve “aşırma” olduğu ortaya çıkan İzmir Marşı’ndaki;
“İzmir’in dağlarında çiçekler açar. Altın güneş orda sırmalar saçar” dizeleriyle avunsa da “yemyeşil” ve “aydınlık” bir şehir olarak tasvir ettikleri İzmir yarım asırdan fazladır “lağım” kokuyor.
İzmir’deki kötü kokuya burnu alışan Yılmaz Özdil gibi CHP’li yazarlar, “Evimiz isterse 800 metrekare olsun, balkonda otururuz. Kordon’suz evde oturabiliriz, konforsuz balkonda oturamayız” şeklindeki yazılarla İzmir güzellemesi yapsa da…
İzmirliler bırakın balkonlarda oturmayı, kötü kokular sebebiyle pencereleri kapatıp kendilerini evlerine hapsediyor.
Yazar Mutlu Tönbekici ise 2009’daki yazısında;
“Bu şehre ilk defa 26 yıl önce geldim, yaşadığım sürece lağım kokuyordu, dün geldim (30 Mayıs 2009) yine lağım kokuyor. Karşıyaka’da cam açmak mümkün değildi o kadar diyeyim” diyerek Özdil’i yalanlıyor.
•
CHP’ye körü körüne biat eden “Laikçi tayfa” için bir örnek de Cumhuriyet gazetesinden vereyim.
Işıl Özgentürk 19.07.2015 tarihinde Cumhuriyet’te yayımlanan yazısında tam olarak şu ifadeleri kullanıyor:
“Sevgili dostlarım... İşi kibarlaştırmanın gereği yok. Her şeyi açık açık konuşalım. Neredeyim, Türkiye’nin en zengin yazlık yerlerinden birinde. Çeşme’de kahvaltı ediyoruz, civarda cırcır böcekleri ötüp duruyor ama o da ne? Dehşet bir b.k kokusu. Hayda, içeri kaçıyoruz ama koku kadar keskin ki, kapıların altından sızıp içeri doluyor. Öğreniyorum ki, Çeşme’de kanalizasyon altyapısı yok, vidanjörler pisliği çekiyor, bizim şansımıza da bir bayram sabahı evin en kuytu yerine saklanarak kahvaltı yapmak düşüyor. Çeşmeli dostlara durumdan yakındığımda, ‘Işıl daha vahimi var, İzmir’in Bostanlı semtinde evler her on günde bir lağım taşmış gibi kokuyor. Üstelik buralarda bir ev 500 binden başlıyor. Hem b.k kokluyorsun hem de üstüne dünyanın parasını veriyorsun’ diyorlar.”
*
Düşünün…
CHP’li yazarlar bile CHP’nin kalesi İzmir’i tarif etmek için argo ifadeler kullanmak zorunda kalıyor.
Fakat İzmir halkının oyunu çantada keklik gören ve bu nedenle hizmet üretme gereği bile duymayan CHP’li yöneticiler bu “koku”yu hep farklı yorumluyor…
1999 yılında, seçim gezileri kapsamında İzmir’i ziyaret eden Deniz Baykal burada yaptığı açıklamada, “burnuma iktidar kokusu geliyor” demişti.
Bu açıklamaya tepki gösteren Yurdagül Erkoca ise 29.03.1999’da kaleme aldığı yazısında; “Baykal gelmiş buraya demiş ki, burnuma iktidar kokuyor demiş. İzmir'deyim ben Alsancak'ta oturuyorum, balkona çıkıyorum. Ne iktidar kokusu. B.k kokuyor ya resmen b.k kokuyor. O iktidar kokusu alıyor bundan.” diyerek CHP liderine tepki göstermişti.
Üç dönem İzmir’den milletvekili seçilen ve “oğlum” dediği İmamoğlu ile Özel ikilisine koltuğu kaptıran CHP’nin devrik lideri Kemal Kılıçdaroğlu da…
Geçtiğimiz yıl 16-17-18 Haziran tarihlerinde gerçekleştirdiği İzmir programında, konvoyu ile birlikte Mustafa Kemal Bulvarı’ndan geçtiği sırada bir grup vatandaşın açtığı “Kokuyu almıyor musun?” yazılı pankartıyla karşılanmıştı da hiç tepki göstermemişti.
Belli ki Kemal Bey’in burnuna ne “lağım” ne de “iktidar” kokusu gelmemişti.
*
CHP’ye göbekten bağlı olmayan herkesin yıllardır haykırdığı “gerçek” nihayet Sayıştay raporlarına girdi.
“Koku sorununu bitirdik” diye yalan söyleyen CHP’li İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in aksine…
Önceki gün açıklanan “İzmir Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü (İZSU) 2022 Yılı Sayıştay Denetim Raporu”nda ;
“Uzun yıllardır İzmir’in tüm arıtma tesislerinden çıkan çamurlarının biriktirildiği sahalarda toplam 2.500.000 m³ çamur biriktirildiği ve bu çamurların il genelinde kötü kokuya sebep olduğu gerek İdare yetkililerince yapılan görüşmelerden gerek yapılan çalışmalardan çıkan sonuçlarla tespit edilmiştir” ifadelerine yer verilerek kötü koku tescillenmiş oldu.
Bu da yetmezmiş gibi dün de “Yüzülebilir Körfez hayaline adım adım yaklaşıyoruz” diye göz boyayan ve Çiğli Atıksu Arıtma Tesisi'ne gelen atık suları arıtmadan denize kaçak deşarj ederken suçüstü yakalanan İZSU'ya toplamda 1 milyon 465 bin 898 lira para cezası kesildi.
Birkaç saat sonra yağan yağmurda ise deniz suları yükselerek kara ile birleşti ve böylece denize akıtılan lağım suları İzmirlilerin evlerine doldu.
*
Peki, tüm bunlar olurken;
“İzmirliler hizmete değil demokrasiye, laikliğe oy verirler” diyen ve CHP tarihinin en kötü performanslarından birine imza atan Tunç Soyer ne yapıyordu?
Sanki Albay babası Nurettin Soyer, 12 Eylül 1980 darbesinin “baş mimarları”ndan değilmiş gibi…
Ankara Sıkıyönetim başsavcısı olduğu dönemde ülkücülere yönelik skandal işkencelere imza atmamış gibi…
“Çöp toplanır, çukur kapatılır, çamur çürütülür fakat eğer hukukun üstünlüğü yok etmişseniz onları ne ile telafi edeceksiniz?” diyerek nutuk atıyordu.
Oysa cuntacı babası “hakim” sıfatıyla hukuku katlettiği dönemde de İzmir lağım kokuyordu…
*
Ezcümle:
Hizmet üretmediği için gocunmayan, bir türlü bitirilemeyen projeler için; “Ağlayıp da gözden mi olalım” diyerek İzmirlilerin aklıyla alay eden, halkın parasını hizmet yerine heykellere, konserlere akıtan CHP’li başkanlar…
Asli vazifeleri olan “çöpleri toplamak” yerine “laiklik” ve “demokrasi” nutukları atarak seçim kazanmaya devam ettikçe…
Bir zamanlar dağları çiçek sokakları deniz kokan İzmir’den lağım kokuları yükselmeye devam edecektir!
Yorumlar71