“Muhtıra türkücüsü” Zülfü!
- GİRİŞ15.01.2024 07:56
- GÜNCELLEME16.01.2024 08:07
Ömer Zülfü Livanelioğlu...
20 Haziran 1946’da, Konya-Ilgın’da doğdu.
Babaannesi onu “keçi” diye seviyordu.
Dedesi hâkim, babası savcı, amcaları hukukçuydu.
Kardeşi Ömer Asım Livanelioğlu da okuyup avukat oldu.
Ailede bir tek o, okulu yarıda bıraktı.
“Formalite” gördüğü liseyi 2 sınıfta terk ederek kendisini kitaplara verdi.
27 Mayıs 1960 darbesinin sağladığı sözde özgürlük(!) ortamından istifade ederek “solcu” oldu.
Adnan Menderes’e yönelik vicdansızca değerlendirmelerde bulundu.
“Menderes diktatör olmasaydı, darbe olmazdı” dedi.
Yıllar sonra sahnelenen “Böyledir Bizim Sevdamız” müzikalinde, 27 Mayıs darbesinin anlatıldığı bölümde, Küçük Ömer Zülfü’yü; “darbe sonrasında elinde bayrakla sokağa çıkan gösterici” olarak senaryoya dâhil etti.
12 Mart 1971 muhtırasıyla bu “sahte özgürlük” ortamı elinden alındı.
Cezaevine girmemek için “Mehmet Yılmaz Basmacı” adına düzenlenen sahte pasaportla Almanya'ya kaçtı.
Ardından “mülteci” olarak sığındığı İsveç’te “Sebastian Argol” ismiyle sahne aldı.
“Komünist” ve “anarşist" olduğu gerekçesiyle terk ettiği Türkiye’ye, merhum Turgut Özal’ın sağladığı gerçek özgürlük ortamı sayesinde dönebildi.
1987'ye kadar süren TRT yasağı yine Özal döneminde kalktı.
Bir zamanlar “Yiğidim Aslanım” parçasını katledilen solcular için söylerken, sonradan fikir değiştirip Kemalist olunca aynı türküyü “Atatürk” için okumaya başladı.
Beyaz Türklerle barıştıktan sonra hiç sorun yaşamadı.
Sahte kimlikle terk ettiği Türkiye, UNESCO tarafından iyi niyet elçisi olarak görevlendirilince kendisine kırmızı pasaport bile verdi.
Geçmişte “Titrek Hamsiler Örgütü” üyesi olduğu için kendisini öldürmelerinden korktuğu
Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına ‘uzatmalı it’ diye hakaret edilen rezil şiiri hiç çekinmeden okuduğunu söyledi.
27 Mart 1994 yerel seçimlerinde, SHP’den İstanbul büyükşehir Belediye Başkanlığına aday oldu.
Seçimlerin arifesinde bir canlı yayında karşılaştığı Refah Partisi’nin adayı Tayyip Erdoğan’ı; “Bırak onu bunu da, şunu söyle bakalım; Atatürk’ü seviyor musun?” sorusuyla sıkıştırmaya çalıştı.
Erdoğan bu şok soruya cevap vermeye çalışırken, alaycı bir yüz ifadesine bürünerek;
“Kendini yorma Erdoğan, biz cevabı aldık, kamuoyu da aldı cevabını” diyerek, kendince Erdoğan’a büyük bir gol attığını zannetti.
Fakat asıl cevabı Tayyip Erdoğan ona sandıkta verdi.
Yaşadığı “bozgun” sonrası iflah olmaz bir “Erdoğan karşıtı” oldu.
28 Şubat 1997 darbesinde cuntacıların safında yer alarak bu defa şarkılarını “irtica” karşıtı mitinglerde, laikçi azınlığı cuş u huruşa getirmek için okudu.
Mayıs 1997’de, İstanbul Sultanahmet’te gerçekleştirilen ve Cumhuriyet tarihinin o güne kadar ki en büyük mitingi olan “Kur’an kursları ve İmam Hatipler”e destek eylemini gölgede bırakmak için birkaç gün sonra Ankara’da karşıt bir miting düzenledi.
212 laikçi kuruluşun bir araya gelerek “Kuvayı Milliye” adıyla düzenlediği “miting”de sahne aldı.
Tüm zorlamalara rağmen yaklaşık “üç bin” kişinin katıldığı ve bunun 1500’ünün ise alanında görev yapan polislerin olduğu mitingde sık sık; “İşte Sultanahmet, işte Hipodrom” diyerek kendince mukayese yaptı.
3 Kasım 2002 seçimlerinde Erdoğan’ın partisi AK Parti tek başına iktidar olurken, o da CHP listelerinden milletvekili seçilerek parlamentoya girdi.
Meclis’e girer girmez ilk iş olarak o zamanki CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'a, “Recep Tayyip Erdoğan'ın yolunu kesmezseniz siz dâhil hepimizin siyasi hayatı biter!” diyerek, Başkan Erdoğan’ın siyasi yasağınınım kaldırılmamasını istedi.
Ardından…
50 kişiyi idam eden 12 Eylül darbecileri Kenan Evren ve arkadaşlarına yargı yolunu açacak düzenlemeye "Hayır" diyerek karşı çıktı ve bir kez daha cuntacıların safında yer aldı.
2007 yılına gelindiğinde, bu kez 27 Nisan muhtırası öncesi gerçekleştirilen “Cumhuriyet Mitingleri”nde boy gösterdi.
İsmi “Muhtıranın resmi türkücüsü ”ne çıktı.
15 Temmuz FETÖ hain darbe girişiminden sonra da şaşırtmadı.
Bir yandan, “FETÖ’yü devlete yerleştiren Bülent Ecevit’tir!” derken…
Diğer yandan, “Benim ağzıma kimse FETÖ falan gibi o tabirleri takamaz” diyerek, FETÖ’ye “FETÖ” demekten kaçındı.
Derken…
FETÖ’nün kaset kumpasıyla devrilen Deniz Baykal'la ilgili “Tipik bir Sünni, sağcı, Ankara politikacısıdır. Kürtleri, Alevileri, ezilenleri sevmez” şeklinde garip ifadeler kullandı…
Baykal’ı deviren Kılıçdaroğlu’nu ise “Gecenin en karanlık anında, şafağı müjdeleyen bir ışık(!)”a benzetti...
Terör tutuklusu Selahattin Demirtaş’ı ise “Edebiyatımızın usta kalemlerinden” ilan etti.
Önce 31 Mart, ardından 23 Haziran 2019 yerel seçimlerini kazanan Ekrem İmamoğlu’nun ismini CHP’nin İBB adaylığı için ilk zikreden kişi olduğunu açıkladı.
Seçimlerin ardından bir ayda iki kez konserine gelen İmamoğlu’nu;
“Uzaklarda, karlı dağlarla çevrili bir köyde” yaşayan ve “köylülerin çığ korkusunu yenmelerine yardımcı olan” bir öyküdeki “kahraman”a benzetti.
O dönem Zülfü Livaneli’nin Ekrem İmamoğlu sevgisini değerlendiren Fatih Altaylı da
“Zülfü Abi galiba intikamını aldığı için Ekrem İmamoğlu’nu bu kadar seviyor. Birbirlerine bu yüzden bu kadar düşkünler herhalde” yorumunu yaptı.
31 Mart 2024’te yapılacak yerel seçimlere sayılı günler kala İmamoğlu ile Livaneli ikilisi yine bir araya geldi.
5 yıl önce İmamoğlu’na “kahraman” nitelemesi yapan Livaneli bu kez Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın vakfiyesi olan Hamidiye Su’nun ismini “HMD” olarak değiştiren Ekrem İmamoğlu üzerinden darbe göndermesinde bulundu.
Yıllar evvel 31 Mart vakasının ardından Cennetmekân Sultan 2. Abdülhamid'i “hal eden” darbeci Hareket Ordusu için “komplocu” diyen Zülfü Livaneli…
İmamoğlu’nun elini tutarak;
“Yerel seçimlerde ya gerici ordular, avcı taburları ya da hareket ordusu kazanacak. Hareket ordusunun kazanacağına ben inanıyorum.” dedi.
Fakat!
Türkücü, besteci, çalgıcı, söz yazarı, yönetmen, köşe yazarı, kültür elçisi, politikacı, belediye başkan adayı, eski milletvekili olan ve yıllarca Yunan şarkıcılar ile “Güneş topla benim için” şarkıları söyleyerek reçineli Yunan şarabı içen Zülfü Livaneli’nin gözden kaçırdığı bir şey vardı.
Aziz Türk milleti, bugüne kadar her türlü darbe ve komplo girişiminde Tayyip Erdoğan’ın yanında yer aldı.
Onu Abdülhamid'in yalnızlığına bırakmadı.
31 Mart’ta da sonuç değişmeyecek!
Yorumlar58