Manavgat’ın suyunu unuttun mu Fatih?

  • GİRİŞ05.04.2024 09:01
  • GÜNCELLEME08.04.2024 10:35

İsmet İnönü döneminde Yahudiliğe destek “Bir devlet politikası” halini aldı.

İsmet Paşa, kendisini “kurtarıcı” olarak gören 150 bin kadar Yahudi’yi sahte evraklarla temerküz kaplarından toplayarak, bunların 125 bin kadarını “Sakarya gemisi” ile İsrail’e taşıdı.

Sakarya gemisi batana kadar süren bu sevkiyat ile Filistin topraklarında bir “Yahudi devleti” kurmaya yetecek insan potansiyeli oluşturuldu.

Türkiye, 28 Mart 1949’da ise İsrail’i resmen tanıyan Müslümanların çoğunlukta olduğu ilk ülke payesini aldı.

1950’den itibaren imzalan anlaşmalarla Siyonist devletle olan siyasi ilişkilerin ilk somut adımları atılmış oldu.

1980 yılında, Bülent Ulusu hükümetinde, biraz da Milli Selamet Partisi’nin baskısıyla Kudüs Konsolosluğu kapatılarak diplomatik ilişkiler ilk defa “en alt düzey” olan ikinci kâtiplik düzeyine indirildi.

1981’de ise 61 Amerikalı senatör, Türkiye’nin Amerikan Büyükelçiliği’ne gönderdikleri bir mektupla Türkiye’nin İsrail ile ilgili izlediği politikalarının Türk-Amerikan ilişkilerini olumsuz yönde etkileyebileceğine yönelik uyarıda bulundu.

Üstü kapalı bu tehdit sonrası harekete geçen darbeci Kenan Evren, Yahudi cemaati lideri David Asseo ile görüşerek yumuşama sinyalleri verdi.

1992 Oslo süreci sonrası İsrail ile Türkiye arasındaki diplomatik ilişki seviyesi yeniden irtifa kazandı.

İki ülke arasında, 1992 yılından 28 Şubat’ın yaşanacağı 1997’ye kadar;

-Kültür, eğitim ve bilim alanlarından, karşılıklı anlayış ve işbirliği ilkelerine…

-Çevre sorunları ve doğa korunmasında işbirliğinden, telekomünikasyon ve posta hizmetlerine...

-Uyuşturucu ve psikotrop madde kaçakçılığı kullanımından, sağlık ve tıp alanında işbirliğine…

-Tarım alanından, askeri eğitim işbirliğine…

-Serbest ticaret anlaşmasından, yatırımların karşılıklı teşviki ve korunmasına…

 -Çifte vergilendirmenin önlenmesinden, ekonomik, bilimsel ve teknik işbirliğine…

Ve en önemlisi;

-Savunma sanayii işbirliği anlaşmalarına kadar tam 13 adet anlaşma imzalanarak; ülkemiz İsrail’in en iyi müşterisi yapıldı.

Bu süreçte gerek cumhurbaşkanları, gerek dışişleri bakanları, gerekse kuvvet komutanları düzeyinde defalarca karşılıklı ziyaretler gerçekleşti.

SHP’li Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin, İsrail’i ziyaret eden ilk Türk Dışişleri Bakanı sıfatıyla Şimon Peres’le bir dizi anlaşmalar imzalarken…

Süleyman Demirel, “Türkiye’deki Yahudilerin kutlamaları” kapsamında İsrail Cumhurbaşkanı Ezer Weizman’ı İstanbul’da şeref misafiri olarak ağırladı. Weizman da “Türkiye’yi ziyaret eden ilk İsrail Cumhurbaşkanı” sıfatıyla, ticaret, turizm ve askerî işbirliği konularında kadar görüşmelerde bulunarak her alanda işbirliği anlaşmaları imzaladı.

İsrailli pilotlar yıllarca “eğitim uçuşu yapmak üzere” F-16 uçakları ile birlikte Türkiye’ye gelerek semalarımızda uçak yarıştırdı.

28 Haziran 1996 tarihinde, Refah Partisi ve Doğru Yol Partisi koalisyonu ile Refah-Yol hükümeti kurulduğunda da bu ilişkilerde bir sekte yaşanmadı.

Hükümet kurulduktan sadece iki ay sonra 28 Ağustos 1996’da, Refah Partisi’nin en çok eleştirildiği konulardan birisi olan “Türkiye-İsrail Savunma Sanayi İşbirliği Anlaşması” imzalandı. Erbakan Hoca, “Fantom 2000” adıyla bilinen anlaşma kapsamında, Türk Hava Kuvvetlerinin elindeki 54 adet F-4 savaş uçağının modernizasyonu konusunda ABD’nin Türkiye’ye mecburi adres olarak empoze ettiği İsrail’e boyun eğdi.

Türkiye “Uçan Tabut” denilen bu uçakların hurdaya çıkmaktan kurtarılması için İsrail’e faiziyle birlikte tam 800 milyon dolar ödedi.

Ekonomik açıdan çok zor durumda olan ve 13 bin çalışanının maaşlarını İsrail Savunma Bakanlığı'nın özel fonu sayesinde ödeyebilen Siyonist savunma şirketi IAI, Erbakan Hoca’nın imzası ile rahat bir nefes aldı.

Dönemin kartel gazeteleri ise “F - 4 anlaşmasına Hoca imzası” manşetleri atarak, yıllarca İsrail’i yerden yere vuran Erbakan Hoca’nın anlaşmasını diline doladı.

Erbakan Hoca ise yaşananlara; “Amerika ile yakınlaşmak istedim, onlar bana İsrail'i tavsiye etti. İsrail Savunma Bakanı'nı davet ettim. İsrail ile askeri işbirliği ve ekonomik anlaşma imzaladık. Bu anlaşmayı Amerika dikte etti. Ayrıca, Anadolu'da İsrail'le ortak askeri üs üzerinde görüştük. Ben bunlara karşı çıkamadım. Çünkü o zaman askerler Mesut Yılmaz'ı iktidara getirir ve ANAP ile DYP yeni bir koalisyon kurardı.” sözleriyle izahat getirmeye çalıştı.

Çok değil, yine iki ay sonra bu kez 28 Kasım 1996’da, İsrail Savunma Bakanlığı Genel Direktörü David Ivry, Türkiye’ye geldi. İki ülke arasındaki askerî anlaşmaların devamı olarak 1997 yılı için bir “eylem planı” kararlaştırıldı. Türkiye ile İsrail arasında 1997'de ortak tatbikat yapmayı ve askeri işbirliğini artırmayı öngören yeni bir anlaşma imzalandı.

24 Şubat 1997’de, Anayasa’ya göre Erbakan’ın emrinde olması gereken Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, İsrail’e giderek, Türkiye’den İsrail’e ilk defa yüksek düzeyli bir askerî ziyaret gerçekleştirmiş oldu.

Sadece dört gün sonra ise 28 Şubat sürecini başlatan o meş’um Milli Güvenlik Kurulu kararları alındı.

*

28 Haziran’da koalisyon kuran, 28 Ağustos’ta İsrail ile savunma anlaşması imzalayan, 28 Kasım’da İsrail Savunma Bakanlığı Genel Direktörü David Ivry’i ağırlayan, 28 Şubat’ta da boncuk boncuk terlediği MGK kararlarına imza atmak zorunda kalan Merhum Necmettin Erbakan Hocamızın iktidardaki 8 ayını değerlendiren Mesut Yılmaz ise bakın o günlerde ne diyordu:

"Bu 8 ayda neler olduğuna bir bakalım. Erbakan Hoca, iktidara geldiğinde büyük Türkiye'yi kuracağını söylüyordu. Şimdi bakın, hani büyük Türkiye? Bize, aldığı Türkiye'yi geri versin yeter. 8 ayda elin Bedevisi'nden azar işitip geldiler. Rumlar, Kıbrıs'a füze yerleştirmeye kalktı. Yine RP'nin eleştirdiği İsrail ile iç içe bir anlaşma yaptılar. Üstelik milletten gizlediler.”

ANAP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Keçeciler de ertesi ay Refahyol hükümetinin dokuz aylık icraatını değerlendirirken, “Sayın Erbakan İsrail'le iki ayrı anlaşma imzaladı. İsrail'den gelecek olan malların vergisini kaldırmak için Meclis'ten kendi oylarıyla kanun çıkarttılar” diyerek…

REFAHYOL Hükümeti’nin 16.01.1997 tarihinde onaylanması için TBMM’ye gönderdiği “İsrail ile Serbest Ticaret Alanı Anlaşması” diline doluyordu.

Gazeteci Mehmet Ali Birand ise 27 Mayıs 1997’deki yazısında, “Muhalefetteyken Siyonist İsrail’e karşı olduğunu her fırsatta dile getiren, Çekiç Güç’ün Güneydoğuda konumlandırılmasına karşı çıkan, mütedeyyin insanlara daha fazla özgürlük vaad eden  RP’nin iktidarı döneminde izlemek zorunda bırakıldığı politikalar, kendisine gönül-oy verenler için hiç iç açıcı bir seyir izlememişti.  Bu sürede İsrail’le tam 5 anlaşma imzalayan, Çekiç Güç’ün süresini uzatan, Tek Parti iktidarından beri uygulanmayan devrim yasalarının keyfilik derecesinde uygulamaya geçilmesine ses çıkaramayan yine aynı RP...”

Bu süreçte FETÖ’nün paçavrası Zaman’a konuşan İsrail Dışişleri Bakanlığı’nın üçüncü adamı ve Ekonomik İşlerden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Oded Eran ise Netanyahu Hükümeti’nin Refahyol yönetiminden 'memnun' olduğunu şu sözlerle özetliyordu:

“Son günlerde biri serbest ticaret, diğeri de askeri işbirliği olmak üzere iki önemli anlaşma imzaladık. Bunlar ilişkilerimizin derinliğini ve sıkılığını göstermesi açısından önemli. Hükümetiniz sizin seçiminizdir.”

Ha bu arada…

Oded Eran röportajında, Erbakan Hoca’nın, Manavgat Suyu’nu İsrail’e satma projesinden bahsetmeyi de ihmal etmiyordu…

Hatta “Suyun nasıl taşınacağı belli değil, kanalla mı yoksa tankerlerle mi?” diyerek sürecin ne kadar ilerlediğini belirtiyordu.

*

Sadede gelecek olursam…

Bu yazının amacı elbette Merhum Erbakan Hocamızı eleştirmek değil…

Hocamız o günün şartları neyi gerektiriyorsa onu yaptı.

Fakat o günleri unutan merhum Erbakan Hocanın oğlu Fatih Erbakan ve damadı Mehmet Altınöz şimdilerde kalkmış;

Davos’ta, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’e, “Öldürmeyeceksin!” diyen..

Filistin'de yaşanan zulüm yüzünden geçmişte imzalanan askeri anlaşmaları çöpe atarak İsrail’i, Konya'daki “Anadolu Kartalı” tatbikatından kovan…

Tel-Aviv Büyükelçisi Oğuz Çelikkol’a yapılan ‘terbiyesiz muameleyi’ Siyonistlerin yanına bırakmayan…

Mavi Marmara gemisine yönelik hain saldırı sonrası İsrail ile Türkiye arasında imzalanan tüm sözleşmeleri askıya alarak, haydut devleti “özür dilemek” zorunda bırakan…

Ve son olarak…

7 Ekim 2023’te, Gazze’de başlayan soykırıma sert tepki göstererek, tüm dünyanın gözlerinin içine bakarak; “İsrail bir terör devletidir” ifadelerini kullanan Başkan Erdoğan’a insafsızca yükleniyorlar…

Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkileri tarihin en düşük seviyesine indiren Erdoğan’ı, özel sektörün yaptığı ticaret üzerinden, “ihanet”le suçluyorlar...

Eleştiri eyvallah ama bunu yaparken de biraz vicdanlı olmak lazım…

Yorumlar192

  • Mahmut 7 ay önce Şikayet Et
    Manavgat suyunu iyi hatırlamış bizede yeniden hatırlattı güzel bir yazı olmuş
    Cevapla Toplam 3 beğeni
  • Ali ÖZ 7 ay önce Şikayet Et
    Değerlendirme baştan soñuna kadar çok doğru teşekkür ederim.
    Cevapla Toplam 6 beğeni
  • Stfenya 7 ay önce Şikayet Et
    Berbatt bir analiz
    Cevapla Toplam 3 beğeni
  • Trol Beslemeler 7 ay önce Şikayet Et
    Yürü oradan. Trollük paçalarından akıyor. Hepinizin ipleri siyonizmin elinde. Bu iftiradan sonra git de mamanı versinler hadi.
    Toplam 1 beğeni
  • Muhammed Gedik 7 ay önce Şikayet Et
    Harika bir analiz. Ancak, "1980 yılında, Bülent Ulusu hükümetinde, biraz da Milli Selamet Partisi’nin baskısıyla Kudüs Konsolosluğu kapatılarak diplomatik ilişkiler ilk defa “en alt düzey” olan ikinci kâtiplik düzeyine indirildi." değerlendirmenizde bir hata var sanki. 12 Eylül darbesiyle tüm partiler kapatıldığından Bülent Ulusu döneminde mecliste MSP dahil hiç bir parti yoktu.
    Cevapla Toplam 8 beğeni
  • Yunus 7 ay önce Şikayet Et
    Darbe 1980 yılının sonuna doğru idi. Yani eylülde, yazarın bahsettiği eylülden önceki ayları kapsıyor.
  • Halil 7 ay önce Şikayet Et
    Mükemmel bir makale neyin ne olduğunu bir anlayabilsek
    Cevapla Toplam 8 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat