Domuzu “kasaplık” yapan AK Parti değil!
- GİRİŞ11.10.2024 10:11
- GÜNCELLEME14.10.2024 09:50
Tarihçi Murat Bardakçı bir yazısında nakletmişti.
1770'lerde…
Osmanlı Padişahı III. Mustafa'nın saltanat yıllarında, Türk topçu birliklerini modernize etmesi için Fransa'dan getirilen François de Tott adındaki Macar asıllı topçu generalinin…
Topların namlularını temizlemek için domuz kılından yapılma fırçalar kullandığını gören ahali, kıyameti koparmış.
1900'lerin başında ise…
Dönemin ünlü gazetecilerinden Mehmed Tahir Bey, Terkos Gölü'nden İstanbul'a su verme hakkını elinde tutan Fransız şirketinden her ay düzenli olarak aldığı rüşvetin kesilmesine kızarak ‘‘Göle domuz düştü’’ diye yazınca, İstanbul halkı ayağa kalkmış…
Parası ödenen Mehmed Tahir Bey, ‘‘Domuz vurulmuş ama meğer göle düşmemiş, hemen sahilde gebermiş’’ deyince de vatandaş rahat bir nefes almış.
Örneklerden de anlaşıldığı üzere, Müslüman Türk halkı Osmanlı döneminde İslam’a göre necis sayılan domuza karşı çok hassasmış…
Maalesef Cumhuriyet Türkiye’sinde bu hassasiyet, “şarap” içmeden ve “domuz eti” yemeden “çağdaşlığın mümkün olmadığını” düşünen dönemin muktedirlerinin uygulamaları yüzünden kaybolmuş.
Halkın “protein” ihtiyacının karşılanması için özellikle okullarda ve kışlalarda vatandaşa domuz eti yedirilmesini öğütleyen bazı işgüzar yöneticiler yüzünden de domuz tüketimi normalleştirilmeye çalışılmış.
Öyle ki!
1941 yılına ait resmi raporlara göre, devlete ait “Türkgeldi” ve “Karacabey Ziraat İşletmeleri”nde domuz üretimi yapılarak, yüzlercesinin satışının yapıldığı açıkça belirtilmiş.
1933 doğumlu olan rahmetli Atilla Özdür ağabeyin de bir yazında; “Çocukluğumdan hatırlarım. Beyoğlu Balık Pazarı’nda bazı kasaplarda koşer eti satılırdı. Aynı pazarda, bembeyaz yağ tulumu görünümünde tombul tombul domuz karkasları da çengellerde asılı dururdu” demesi, rapordaki verileri doğruluyor.
1980’li yılların sonuna gelindiğinde ise nüfusu 44 milyon olan Türkiye’de çok sayıda domuz çiftliği kurulurken, iddialara göre bu çiftliklerdeki domuz sayısı 70 milyonu bulmuş.
O günlerin tanıkları, “Sütlüce’de kesilen domuzların daha sonra kamyonlarla Şişli ve Dolapdere’deki atölyelere taşınarak, burada salam, sosis ve sucuk haline getirildiğini…”
“Türkiye’de böyle şey olmaz” diyerek ucuz et mamullerine itibar eden halkımızın da bunları afiyetle tükettiğini” açıkça anlatmıştı…
1989 yılında hayvancılığın dibe vurmasıyla, devreye kaçakçılar da girdi.
Romanya, Polanya ve Bulgaristan gibi ülkelerden Türkiye’ye illegal yollarla getirtilen çikolata, şeker, bisküvi reçel, beyaz peynir, sosis, salam gibi gıda ürünlerinde domuz yağı izine rastlanırken…
Yapılan denetimlerde, özellikle Moldova ve Romanyalı turistlerin bavullarında “hediyelik eşya” görüntüsü verilerek kaçak domuz eti getirdikleri tespit edildi.
Bu sağlıksız ürünlere ise İstanbul’da, Aksaray, Beyazıt, Laleli, Sefaköy, Halkalı, Yenibosna gibi semt pazarlarında bol miktarda rastlanabiliyordu.
Uzmanlar ise “bayramlık şeker ve çikolata alırken dikkat edilmesi gerektiğini” belirterek, Müslümanları dini bayramlarda içinde domuz katkısı olan şekerlemelerden uzak tutmaya çalışıyordu.
2000 yılı ise deyim yerindeyse Türkiye’de “domuz yılı” olmuştu.
Dönemin Bülent Ecevit iktidarında, sadece 2 ayda yapılan gümrük operasyonlarında 3 bin 480 kilogram domuz eti kaçak olarak Türkiye’ye sokulurken ele geçirilmişti.
Yıl içinde gümrük muhafaza birimleri tarafından ele geçirilen, domuz, karides, balık ve kırmızı etten oluşan toplam kaçak et miktarı ise 388 bin 690 kilogramı bulmuştu.
2000 yılına damga vuran bir diğer rezalet ise “Buffalo Operasyonu”ydu.
“Musevi” kökenli bir vatandaş olan İsak Romano’nun “elebaşılığını” yaptığı suç örgütünün, denetim eksikliğinden istifade ederek özellikle 1997’den itibaren ülkeye tonlarca “buffalo, kanguru, domuz” eti soktuğu ortaya çıkarıldı.
Asıl rezalet ise “ne idüğü belirsiz” bu etlerin, sahte evraklar düzenlenerek TSK’ya bile satılması ve askerin kazanına girerek “karavana”da tüketilmesiydi.
Tüm bu rezaletler yaşanırken, Devlet İstatistik Enstitüsü kayıtlarına göre Türkiye’de o dönem İstanbul, Edirne ve Tekirdağ’da onlarca domuz çiftliği de üretime devam ediyordu.
Yetkililer, bu rakamın yanıltıcı olduğunu ve Türkiye’deki gerçek domuz çiftliği sayısının bu rakamın çok çok üzerinde olabileceğini vurguluyordu.
Hatta daha sonra yapılan denetimlerde bu sayının devede kulak olduğu bizzat devlet eliyle tescillendi.
Türkiye işte bu haldeyken…
10 Şubat 2000 tarihli Resmi Gazete’de, üzerinde Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile Başbakan Bülent Ecevit’in imzasının olduğu “Türk Gıda Kodeksi”ndeki “et” ve “kıyma”nın tanımını yeniden yapan bir tebliğ yayınlandı.
Et ürünlerinin temiz olarak üretilmesini amaçlayan bu tebliğe göre…
“Et; sığır, manda, koyun, keçi gibi büyükbaş ve küçükbaş hayvanlar; tavuk, hindi, kaz, ördek, Beç Tavuğu gibi evcil kanatlı hayvanlar ile tavşan ve domuzdan elde edilen, insan tüketimine uygun olan tüm parçaları” şeklinde, tarif ediliyordu.
Tebliğde, “Kıyma üretiminde, sadece sığır, koyun, keçi veya domuzdan elde edilen karkas eti ile evcil kanatlı hayvanların ve tavşanın taze eti kullanılmalıdır” şartı koşuluyordu.
Böylece Türkiye’de ilk kez “domuz eti” gıda kodeksine girmiş oluyordu…
Bu nedenle…
Milli Görüş Belediyeleri’ne ait mezbahanelerde bile azınlıkların domuz eti gereksinimini karşılamak içim gayrimüslim belediye personeli tarafından, uzman veteriner hekimler denetiminde domuz kesimi yapılıyordu.
Bu gerçeği en iyi bilenlerin başında yer alan Milli Görüşçüler…
Son günlerde ülke gündemine bomba gibi düşen ve AK Parti iktidarının denetimleriyle ortaya çıkan “domuz” skandalını…
Avrupa Birliği mevzuatı çerçevesinde 7 Temmuz 2006 yılında değiştirilen Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği üzerinden AK Parti iktidarına fatura etmeye çalışıyorlar.
Oysa, o lanetli hayvanın ismi zaten 6 yıldır oradaydı…
Hatta Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği resmi gazetede yayımlanmadan sadece bir buçuk ay önce bir açıklama yayımlayan dönemin İstanbul Veteriner Hekimler Odası Başkanı Prof. Dr. Tahsin Yeşildere, 16.05.2006’da;
“Domuz yetiştiriciliği hükümetçe yok ediliyor” diyerek ortalığı ayağa kaldırarak, AK Parti hükümeti engellemeye çalışmıştı.
Vesayetin hüküm sürdüğü o günlerde delikanlı gibi ortaya çıkıp da “domuz üretimi yapan işletmelerin acil kapatılması” talimatını veren AK Parti hükümetine destek vermeyenlerin…
Şimdi kalkıp tüm faturayı iktidara yıkması ne acayip değil mi?
Yorumlar52