TIMSS raporu açıklandı, ‘Sol’akların yüzü kızarmadı!
- GİRİŞ06.12.2024 09:47
- GÜNCELLEME07.12.2024 10:24
CHP tek parti diktası,
“Faso fiso vatandaşlar” olarak gördüğü milyonlarca köylüyü, kendi yaşam alanları şehirlerden uzak tutmak için şeytanın aklına gelmeyecek bir planı devreye sokmuştu.
CHP’nin ‘Milli Şef’i İsmet İnönü tarafından “öğretmen yetiştirme” bahanesiyle 1936’da deneme amaçlı başlatılan…
1940’ta yasallaşan, 1946’da sayıları 21’e ulaşan “Köy Enstitüleri” ile esasında, “bilgiyi köylünün ayağına götürmek”ten ziyade, köylüler köylerine hapsedilmişti.
Köy Enstitüsünü bitirenlere, “Madem seni devlet okuttu, o halde mecburen köye hizmet edeceksin” denilerek, yükseköğrenim kapıları yüzlerine kapanmıştı.
Köylüler de, “köyde okuyup, köyde çalışıp, müesses nizamın ideolojisine uygun yetişecek” fakat asla şehirlere gelmeyi düşünmeyeceklerdi.
CHP’lilerin günümüzde “Cumhuriyet tarihinin en önemli eğitim mirası” diyerek sahip çıktığı bu enstitülerin müktesebatında ise tüyler ürperten ifadeler yer alıyordu.
Örneğin…
26 Aralık 1952 tarihli TBMM tutanaklarında göre bir ara Mansur Yavaş’ın ihya etmeye kalkıştığı “Hasanoğlan Köy Enstitüsü”nün eğitim müktesebatında;
“Aile kudsiyeti saçmadan başka bir şey değildir. Senin karın, benim karım diye tabiat bir şey ayırt etmemiştir. Bunları ortadan kaldıracak elemanlar biziz. (…) Son varılacak nokta; vatan, sınır kavgaları atılarak aile ve memleket diye bir şeyin tanınmadığı, bütün insanların kardeş olarak yaşamaya çalıştıkları bir merkezdir. Bunun için yapacağımız iş, hükümeti devirerek yerine geçmek, Komünistliği ilan etmektir. Okul siyasetten ayrı değildir. Okul içinde her türlü siyasetle meşgul olunur” şeklinde skandal ifadelerin bulunduğunu açıkça görebiliyorsunuz.
Evet!
Eğitimi her dönem kendi siyasi fikirleri doğrultusunda şekillendiren malum zihniyet, “öğretmenlik mesleğine” değer katmak yerine, “insan yetiştiren insan” olan öğretmenleri müesses nizama hizmet edecek birer militan olarak yetiştiriyordu.
Örneğin…
1978-1979 eğitim yılında, ‘Her yurttaşa üniversitede örgün eğitim’ vaadiyle yola çıkan dönemin CHP hükümeti;
MEB’e bağlı üç yıllık ‘Eğitim Fakülteleri’ yetersiz olduğu için onları hızlandırarak her bir yıl için 15 gün, toplamda 45 günlük ‘hızlandırılmış eğitim” vererek, referans yoluyla topladığı yaklaşık 100 bin partizanı “öğretmen” olarak eğitim ordusuna dâhil etti.
Her dersi haftada ancak iki saat gören ve iki haftada gördükleri dört saat ders ile sınava giremeyecekleri için sözde ‘mülakat’ adı altında torpille atanan bu sözde öğretmenler;
“Osmanlı İmparatorluğu döneminde edebiyatımızın genel özelliklerini sosyoekonomik yapıyı göz önünde bulundurarak anlatınız?” sorusunu bile anlamayarak…
“Osmanlı İmparatorluğu döneminde ilk önce köleci yönetim sistemi hâkimdi. Daha sonra ise yarı köle durumunda olan feodalizm vardı” şeklinde, ezberletilmiş sığ cevaplar verecek kadar cahillerdi.
“45 günde kabak bile yetişmez”ken, sadece “kolhoz” ile “sovhoz” arasındaki farkı bilecek kadar komünist olan bu çakma öğretmenler yüzünden, aralarında bu “fakirin” de olduğu milyonlarca öğrenci;
“Süt içtim dilim yandı”, “Ilgaz Anadolu’nun sen yüce bir dağısın” ve “Kestane gürgen palamut” şarkılarını ezberlemek dışında, doğru düzgün eğitim alamadan ilköğretimden mezun oldu.
Tabii…
1996-1997 yılında…
REFAHYOL iktidarı döneminde; ‘ziraat’, ‘veterinerlik’, ‘dişçilik’, ‘eczacılık’ ve ‘orman’ gibi dört yıllık fakültelerden mezun olan gençlerin bir anda okullara atanmasıyla yaşanan, “öğretmen olmayan öğretmenler” sorununu da göz ardı etmemek gerekir.
Maalesef o dönemki yanlış uygulamalar nedeniyle, eğitim camiasına öğretmenlikle uzaktan yakından alakası olmayan yaklaşık 7 bin kişi dâhil edilmişti.
Bereket,
Başkan Erdoğan liderliğindeki AK Parti iktidarı, göreve gelir gelmez bu kişilerin büyük çoğunluğunu alanlarıyla ilgili devlet kurumlarına göndererek, bu tarihi hatayı düzletmiş oldu.
Ardından liyakatli atamalarla, “Öğretmenlik Meslek Kanunu” gibi adımlarla alanında uzman bir eğitimci kadrosu oluşturuldu ve günümüzde öğretmenlik “kariyer temelli meslek grupları” arasındaki yerini aldı.
Bu yıl hayata geçen ve mevcut eğitim-öğretim döneminde kademeli olarak uygulanmaya başlayan “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ile de Anadolu’nun ruh köküne uygun bir müfredat hazırlanarak, eğitimde amaçlanan o kritik düzeye yaklaşmak için önemli adımlar atılmış oldu.
Eğitimi millileştirmeye ve kirli ideolojilerden arındırmaya yönelik bu müspet hamleler artık meyvelerini de veriyor.
Dün açıklanan Uluslararası Matematik ve Fen Eğilimleri Araştırması (TIMSS)’ın 2023 Raporu’na göre Türkiye'nin tüm sıralamalardaki yeri önemli ölçüde yükseldi.
Uluslararası Eğitim Başarılarını Değerlendirme Kuruluşu (IEA) tarafından dört yıllık periyotlarla gerçekleştirilen ve 4. ile 8. sınıf düzeyindeki öğrencilerimizin matematik ve fen bilimlerindeki başarılarını değerlendiren raporda;
Ülkemiz 4. sınıf “fen bilimleri” alanında OECD ülkeleri arasında 2'nci, bu alandaki ortalama puanıyla tüm Avrupa ülkeleri arasında da 1’inci sıraya yerleşti.
Matematik alanında ise 2019’a göre 15 basamak birden yükselmiş oldu.
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, raporun sonuçları ile ilgili paylaşımında:
“Bu sonuçlar, maarif ailemizin azim ve kararlılıkla yürüttüğü çalışmaların meyvelerini verdiğini bizlere gururla göstermiştir” ifadelerini kullandı.
Tabii…
Bizler açıklanan bu bilimsel verilere sevinirken…
Yıllarca eğitimi sistemini “kara cahil militanlar yetiştirme” merkezi gibi kullanan malum zihniyet, İzmir’de imam ve vaizlerin ÇEDES protokolü kapsamında, hem de ders saatleri dışında tercihe bağlı olarak öğrencilere buluşacak olmasını bahane ederek;
“Okula siyaset sokmayın. Laik eğitimi yok etmeyin” diyerek eylem yapıyor...
“Bilimsel eğitime meydan okunuyor” şeklinde sloganlar atıyorlardı.
Normalde TIMSS’ın raporundan sonra utanıp, inlerine çekilmeleri gerekirdi ama…
Onlarda utanacak yüz ne arasın!
Zekeriya Say /Haber7
Yorumlar11