‘Sonsuza kadar Esad’ hayali sona erdi!
- GİRİŞ09.12.2024 08:51
- GÜNCELLEME10.12.2024 08:53
Osmanlı’nın yıkılışının ardından Suriye, Fransa’nın yönetimine bırakıldı.
Fransızlar meşhur “sömürgecilik” ilkelerini uyguladılar ve bölgede azınlık unsurlarını güçlendirmeye yöneldiler.
“Hz. Ali’nin görünüşte imam, gerçekte ise Tanrı” olduğuna inanan Nusayriler, Suriye’nin en aykırı azınlıklarından biri idi.
Fransızlar, Nusayrilerin bulunduğu bölgelere özel okullar kurdular.
Hafız Esad işte bu okullarda yetişti ve önce orduya, ardından Suriye’nin “İttihat ve Terakki”si veya “CHP”si olarak bilinen “Baas Partisi”ne katıldı.
13 Kasım 1970'de ise askeri darbeyle iktidarı ele geçirdi.
Özellikle Türk basını, General Esad’ı “ılımlı” bir lider olarak lanse etti.
Fakat Hafız Esad, yetiştirildiği üzere jakoben bir “cumhuriyetçi” idi.
İdaresinin ilk devresinde, ülkede çoğunluğu oluşturan Sünnilerin inancını hedef aldı.
Hazırladığı yeni anayasaya “devletin resmi dini İslamdır” maddesini koymadı.
Ülkede yaygın olan İslâmî medreselere ve bunlara bağlı olan diğer dinî kurumlara el attı.
Özel birlikleriyle kuşattığı camileri tahrip ederek, içindekileri yağmaladı, mabetlerin kutsiyetini ihlal etti.
Bastırdığı Kur'an-ı Kerim'in kapak zarfına ise kendi resmini koydurdu.
Suriye’nin bütün yerleşim merkezlerine heykelleri, büstleri, resimleri, isimleri asıldı.
Hafız Esad’ın heykelleri, diğer ülkelerdeki lider heykelleriyle karşılaştırılamayacak cesamette idi.
Çünkü halka, “Esad her yerde sizi gözetliyor” mesajı veriliyordu.
Dahası…
Suriye’nin ordusu gibi kalabalık bir istihbaratçı ağı vardı.
Birbirlerini denetleyecek şekilde 15 ayrı istihbarat kuruluşu konumlandırarak, her 240 Suriyeliye bir istihbarat elemanı tahsis etti.
Ülkenin çoğunluğunu teşkil eden Sünni Müslümanlara karşı en ağır silahları kullandı.
1982'de, Hama kentinde on binlerce masum sivili öldürdü. Evleri, camileri yerle bir etti.
“Eğer Stalin kadar kan dökemediyse ülkesinin küçüklüğü, nüfusunun azlığından ötürüdür” yorumları yapıldı.
Böylece yirminci yüzyılın en zâlim diktatörlerinden biri oldu.
Yaşadığı sürece eğitim sistemi başta olmak üzere devletin bütün mekanizmaları zorunlu olarak onu övdü.
Onu “ululamak” devlet ideolojisinin bir parçası haline geldi.
Suriye “Esadistan” yani “Esad’ın ülkesi” olurken…
Bütün sınır kapılarına “Hafız Esad’ın Suriye’sine hoş geldiniz” yazıları asıldı.
“İlelebed ya el Esed” (sonsuza kadar Esad) söylemi ise resmi slogan halini aldı.
Fakat!
Yegane amacı Nusayrî iktidarını sürdürmek olan Baba Esad…
Hama'yı yerle bir etmesine, binlerce insanı katletmesine rağmen Suriye'de İslami muhalefeti ve İslami gelenekleri yok etmeyi başaramadı.
Dağa taşa resmini kazıtarak “Tek adam” heykelciliği ile çağdaş dünyaya maskara olurken, aşırı laik politikaları ile Türkiye’de bazı kesimlerin sempatisini kazandı.
O dönemde Türkiye'de de Baas tipi bir rejim kurmak isteyen cuntacılar, 9 Mart 1971’deki başarısız kalkışmada ondan esinlendi.
Esad’ın Nusayri yönetimi, 28 Şubatçılara da rol model oldu. Türkiye’yi mezhebî bir azınlığı kullanarak yönetmeyi düşünenler oldu.
Esad öldükten sonra Suriye’de “halkın babası, atası öldü” denilerek, vatandaşa zorla yas tutturulurken…
Yabancı ülke liderleri de protokol icabı ölü bir devlet başkanını arkasından nezaketen bazı sözler söylerken…
O dönem “Başbakan” olan ve Baas benzeri bir tutum içine girerek “Başörtülü kadınlara haddini bildiren” Bülent Ecevit;
“Sayın Esad'ın yerinin kolay doldurulacağını sanmıyorum” diyerek, en derin üzüntülerini dile getirdi.
Fakat Hafız Esad ölmeden önce bunu da düşünmüştü.
Ömrünün son günlerinde oğullarıyla birlikte heykellerini diktiren Esad, bir nevi “saltanatçı cumhuriyetçilik” dönemini başlatarak, oğlunu Cumhurbaşkanı yaptırdı!
Beşşar Esad iktidara geldiğinde kısa süreli “değişim umutları” doğdu ve “Şam baharı” diye bir kavram üretildi.
Siyasi, idari ve ekonomik bazı reformlar vaad etse de hangi bir değişim gerçekleştirmedi.
Halkının sesine kulak vermediği gibi, babasının çıkardığı “İhvan-ı Müslimin’e üye olan bir kişi idam edilir” kanununu tekrar yürürlüğe koyarak 15 yaşındaki bir çocuğu bile bu kanuna göre cezalandırdı.
On binlerce insan ortadan kaybolurken, binlercesi de “siyasi” gerekçelerle tutuklandı.
Katil Esad, öldürdüğü masumlarla babasına bile rahmet okutacak cinayetler işledi.
Buna rağmen içimizdeki bazı kesimlerin Esad ailesine sempatisi bitmedi.
Çankaya Köşkü’nden en fazla market alışverişi için çıkan 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Beşşar Esad'ın resmi daveti üzerine eşi Semra Sezer ile birlikte Suriye'nin başkenti Şam'a gittiğinde, yandaş gazeteler “Sezer ikinci vatanında” manşetleri attı.
Devletin silahlarını kendi vatandaşlarının üzerinde kullanan Beşşar Esad, karşılama sırasında 21 pare top atışı da Sezer’in onuruna yaptı.
2011 yılında, Orta Doğu’yu etkisi altına alan Arap Baharı’nın etkisi Suriye’ye de yansıdığında…
Başkan Erdoğan liderliğinde Türkiye, kısmen başlayan halk hareketleri karşısında Beşşar Esad’ı uyarıp, “Suriye halkına yönelik bazı reformların yapılmasını” tavsiye ederken…
Kılıçdaroğlu’nun talimatıyla Şam’a giden CHP heyeti ise “Suriye’ye geliş amacımız rejimi kötülemek değil” diyerek Baas rejimine iltifat etmeyi sürdürdü.
Evet!
İçimizdeki Baas artıklarının, sonuna kadar desteklediği Esad ailesinin “korku imparatorluğu” dün, yani 8 Aralık 2024 itibariyle tarihin çöplüğündeki yerini aldı.
Suriye’nin öz evlatları, sömürgeci güçlerin yetiştirdiği ve başlarına bela ettiği Hafız Esad’ın ve zalim varislerinin saltanatına son verdi.
Esad ailesinin “Sonsuza kadar Esad” sloganıyla ve “ölmezlik nişanesi” olarak her yere korkuluk gibi diktiği heykelleri ise ayaklar altında ezilerek, devrimcilerin en büyük oyuncağı oldu!
Zekeriya Say / Haber7
Yorumlar28