Vural Savaş da “Ekrem’den olmaz” demiş!
- GİRİŞ24.02.2025 08:53
- GÜNCELLEME25.02.2025 08:48
Tarihler 21 Ağustos 1997’yi gösteriyordu.
Dönemin “kartel” gazetelerinde, “Diploma çetesi” başlıklı bir haber yayınlandı.
O sıralar ANAP Manisa milletvekili olan Tevfik Diker tarafından TBMM Başkanlığı'na verilen soru önergesiyle patlak veren iddialara göre,
“Refahyol Hükümeti döneminde, İslami vakıflara üye çok sayıda gence, ÖSYM sınavlarına hiç girmeden, fakülteye hiç devam etmeden üniversite diploması verilmişti.”
Hatta Refahyol'un Çevre Bakanı Ziyattin Tokar'ın “Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri” ile “Özel Kalem Müdürü”nün mezuniyet belgelerinin de sahte olduğu öne sürülmüştü.
28 Şubat’ın puslu günlerinde ortaya atılan bu iddia aylarca “RP'nin sahte diplomalı bürokratları” başlıklarıyla, mütareke medyasının manşetlerini süsledi.
Üniversitelerde yoğun bir araştırma yapılması halinde, ‘‘RP-Milli Gençlik Vakfı- Sahte diploma çetesi'” bağlantısının ortaya çıkarılacağı ileri sürdü.
Hatta o zamanki YÖK Başkanı Prof. Kemal Gürüz'ün gerçekleştirdiği incelemenin de “sahtecilik olayını doğrular” yönde olduğu vurgulandı.
Bununla yetinmeyen muhalif kesim bürokraside alarm verilerek, Refahyol döneminde işe alınan tüm personelin diplomalarının, “sahte olup olmadığının belirlenmesi için YÖK'e gönderilmesini, personelin de sınava tabii tutulmasını” istedi.
Örneğin Refahyol'un son günlerinde Başbakanlığa alınan 44 bilgisayar analizcisi ancak ÖSYM'nin yaptığı sınavı geçerek görevlerini sürdürebildi.
Yurtdışındaki bazı üniversitelerden alınan bu diplomalar üzerinden Refah Partisi’ne yönelik yıpratma kampanyası devam ederken…
Aynı günlerde CHP’de ilginç bir “sahte diploma yüzsüzlüğü” yaşandı.
Dönemin CHP Genel Başkan Yardımcısı Erol Çevikçe’nin yanında “siyasi danışman” olarak görev yapan İlhan Şahan’ın diplomasının sahte olduğu ortaya çıktı.
CHP’li Çevikçe, bir basın toplantısı sırasında bu konu sorulduğunda,
“Bu arkadaşımız ne yapmış ki? İnsanlar bir ton yolsuzluk yapıyor. Siz neyin mücadelesini veriyorsunuz? Bu tür işlerle beni yormayın" diyerek, danışmanının sahte diplomasının gündeme getirilmesine sert tepki gösterdi.
Çevikçe'yi uzaktan takip eden danışmanı Şahan ise, kendisini görüntülemek isteyen yerel bir televizyonun kameramanının üstüne yürüyerek, vurmaya yeltendi.
Tabii CHP’deki sahte diploma rezaleti ile yorulmak istemeyen dönemin YÖK yöneticileri, bütün enerjilerini “şeriat üniversitelerinden(!)” mezun olan 28 Şubat mağdurları üzerine harcayarak, yürüttükleri “titiz araştırmalar” sonucu çok sayıda gencin “denkliğini” iptal etti.
CHP’deki rezaleti görmeyen kiralık kalemler de;
“Türkiye'de milyonlarca genç üniversiteye girebilmek için çaba gösterirken, şeriatçılara yurtdışındaki bazı üniversitelerden diploma veriliyor... Sonra onlar da gelip devlete 'üniversite mezunu' diye girmek istiyor.” yazıları yazarak bu kıyıma çanak tuttu.
Derken…
İlerleyen süreçte ilginç bir gelişme yaşandı.
PKK’nın o dönemki siyasi uzantısı DEHAP’ın 4 yöneticisi, 3 Kasım 2002 seçimleri için gerçek dışı evrak verdikleri gerekçesiyle “resmi belgede sahtecilik” suçundan bir yıl 11 ay 11’er günlük hapis cezasına çarptırıldı.
Kararı destekleyen Yargıtay eski Başsavcısı Vural Savaş, “Sahte belgelerle seçime girilmesinde tam kanunsuzluk hali bulunduğunu” belirterek, yayınlaması için yazar Emin Çölaşan’a önemli bir mektup gönderdi.
Çölaşan’ın “3 Ekim 2003” tarihli Hürriyet gazetesindeki köşesinde “İçeriği çok önemli” notuyla yayımladığı mektupta “sahtekârlık yaparak seçilmeye çalışanlar” için ilginç tespitler vardı.
“Ülkemizde 1961 yılından beri ‘İlke Kararları' ile öğünebileceğimiz bir ‘Seçim Hukuku' oluşmuştur” diyerek mektupta bazı “YSK kararları”na değinen Vural Savaş’ın işaret ettiği “1582 sayılı İlke Kararı” hakikaten övünülecek cinsten.
İlgili karara göre;
“Hukuken yok sayılması gereken bir işlemin yapıldığını YSK öğrendiği takdirde, itiraz sürelerinin geçmiş olup olmadığına bakılmaksızın, itirazı inceleyip bir karara bağlaması” gerekiyormuş.
“Sahtekârlığı bizzat yapanlarla, sahtekârlıktan yararlananların hukuki durumları aynıdır” diyen Savaş, usulsüz elde edilen sahte diplomaların işlevsiz olduğunu ve zaman aşımından faydalanamayacağını ise şu önemli notla tescillemiş:
‘‘Kamu hukukunda, temelinde sahtekârlık bulunan bir işlem, üzerinden ne kadar zaman geçmiş olursa olsun kazanılmış hak doğurmaz. Örneğin üniversiteye giriş sınavına katılabilmek için lise diploması sahibi olmak şartı yasalara konulmuşsa, sınava sahte diploma ile katılan kişi birincilikle kazansa, seçtiği fakülteyi de birincilikle bitirse, mesleğinde ilerleyip yüksek mahkeme üyesi bile olsa, yıllar önce yaptığı sahtekârlık anlaşıldığı takdirde meslekten atılır. General olsa rütbeleri sökülür. Bu işlemler için ayrı bir yasa hükmü de gerekmez.”
Evet!
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı iken güya “Anayasanın laiklik ilkesine aykırı eylemleri” nedeniyle önce Refah Partisi, ardından Fazilet Partisi aleyhine kapatma davası açan…
2006 yılında ise “Ülkede irtica giderek artıyor, görevde olsaydım AKP’ye kapatma davası açardım” itirafında bulunan…
Ve…
Müslümanlara yönelik bu katı tutumu sebebiyle CHP ile avaneleri tarafından;
“Donanımlı bir hukukçu”, “İçtenlikli bir yurtsever” ve “Gerçek bir Atatürkçü” diye baş tacı edilen Vural Savaş, yıllar önce henüz “Ekrem İmamoğlu’nun sahte evraklarla diploma sahibi olduğu bilinmezken” tam olarak bu ifadeleri kullanıyor.
Muhtemelen Vural Savaş bugün hayatta olsaydı bu mektubu yazdığı için bin pişman olurdu ama gerçek ortada…
Temelinde “sahtekârlık” olan bir “yatay geçiş” ile İstanbul Üniversitesi İngilizce İşletme Bölümü’nden mezun olan Ekrem İmamoğlu, mevcut seçim hukukuna göre asla cumhurbaşkanı seçilemiyor…
Seçilmiş olsa bile yasa gereği yakasından tutulup Beştepe’den atılması gerekiyor.
Dolayısıyla!..
Hakkında “resmi belgede sahtecilik” suçlamasıyla soruşturma başlatılan Ekrem İmamoğlu eğer “Beştepe rüyaları” görmek istiyorsa, 23 Mart’taki CHP “önseçimine” değil, 3 Mart’ta sonra erecek üniversite sınavı kayıtlarına odaklanmalı!..
Yorumlar41