Ulu Hakanlar Kanunu
- GİRİŞ14.12.2024 12:08
- GÜNCELLEME16.12.2024 12:09
Haliç’ten bir kayıkla Bostan İskelesine yanaşıp Eyüp Sultan Türbesine gitmek isterseniz kazıklar üzerinde sonradan oluşturulan asfalt yolu geçmeniz gerekir. Eminönü’nden gelip Alibeyköy’e doğru uzanan asfalt caddenin karşısı, yüzyılların hoyratlığına rağmen günümüze ulaşmayı başarmış tarihi bir dekor gibidir.
Ahşap evler, camiler türbeler, tekkeler, çeşmeler, imaretler sahilden itibaren Eyüp Sultan Camii’ne doğru yoğunlaşarak uzayıp gider.
Sırtınızı Haliç’e verdiğinizde sağ başında Müzisyenler Kahvesi, sol başında Adile Sultan Türbesi’nin olduğu ince, uzun bir yol görürsünüz. Eskiden Bostan İskelesi Sokağı denilen, bugün resmi adı Boyacı Sokak olan ancak halkın “Cülus Yolu” olarak isimlendirdiği bu taş zeminli dar yol, Mihrişah Valide Sulan İmareti ve Sıbyan Mektebini çevreleyen kemerli taş duvarların arasından doğruca Eyüp Sultan Hazretleri’nin türbesine ulaşır.
Yüzyıllar öncesinden kalmış izlenimi veren bu sokağın herhangi bir noktasında durur da gözlerinizi kapatırsanız; kendinizi bir cihan devletinin azameti içinde kaybolmuş hissedersiniz. Osmanlı saltanat gelenekleri içinde özel bir yer tutan “kılıç kuşanma” merasimlerinin yapıldığı mekândır burası...
TAÇ GİYME TÖRENİ YERİNİ KILIÇ KUŞUNMA MERASİMİ VARDI
Tarih boyunca tek elden yönetilen tüm toplum ve devletlerde hükümdarlar tahta geçtiklerinde bunu bütün dünyaya duyurmak ve egemenlik hakkının kendilerinde olduğunu vurgulamak amacıyla taç giyme törenleri düzenlemişlerdir. Türk Devlet geleneğinde “taç”a yer verilmediği için Osmanlılarda “taç” kullanılmamış, dolayısıyla taç giyme töreni de yapılmamıştır. Buna karşılık Eyüp Sultan’ da düzenlen kılıç kuşanma merasimleri, bunun Osmanlıdaki karşılığı olmuştur.
Eski vesika ve eserlerde “Taklid-i Seyf” denilen kılıç kuşanma geleneğinin resmi olarak hangi tarihte ve ne şekilde uygulanmaya başladığını kesin olarak bilmiyoruz. Bazı tarihçiler geleneğin Osman Bey’de başladığını, ona ve ondan sonra gelenlere Mevlevi şeyhlerinin kılıç kuşattığını söyleseler de bu konuda elimizde yeterli bilgi yok.
'TÜRKLER KENDİNİ İSLAM'IN KILICI OLARAK GÖRMÜŞTÜ'
Bildiğimiz kesin bir şey var ki; İstanbul’ un fethinden sonra Akşemsettin tarafından Fatih Sultan Mehmet’e kılıç kuşatılmış o tarihten sonra da Osmanlı Padişahlarının Eyüp Sultan Hazretleri’nin türbesinde devlet töreniyle kılıç kuşanmaları bir kanun ve kaide haline gelmiştir.
Padişah’ın hükümdarlığının alameti ve ilanı olan bu törenlerde, başka bir nesne değil de kılıcın seçilmesi oldukça anlamlıdır. Zira kılıç, Türk devlet geleneğinde gücün, zaferin ve adaletin sembolü olmuştur. İslâmiyet’in kabulünden sonra da Türkler kendilerini İslâm’ın kılıcı olarak görmüşlerdir.
ÖZEL ANLAMLAR BARINDIRAN TARİHİ RİTÜEL
Birçok kaynak, bu törenlerin, “Kanun-u Selatin- i Kiram” yani “Ulu Sultanlar Kanunu” üzerine yapıldığını yazmaktadır. Buradan hareketle kılıç kuşanma merasimleri, Osmanlı devlet teşkilatının yapısını ve dünya görüşünü anlamak bakımından zengin bir örnektir. Ayrıca icra ediliş şeklinden, yapıldığı yere, takip edilen güzergâhtan, uygulanan yöntemlere kadar her anı özel mesajlarla yüklü tarihi bir ritüeldir.
Hükümdarların tahta oturmalarının ikinci ila yedinci günü arasında kılıç kuşanma merasimi yapılır, bu merasim için Eyüp Sultan Türbesine geliş ve gidişlerde “Kılıç Alayı” düzenlenirdi. Kılıç kuşanma merasimleri o kadar önemliydi ki; Padişahlar, bu merasim yapılmadan Cuma namazı kılmazlardı.
Merasimden birkaç gün önce tüm devlet yetkililerine davetiyeler gönderilir, davetliler törenin yapılacağı günün sabah erken saatlerinden itibaren resmi giysileriyle saraya gelirlerdi. Divan- ı Hümayun üyeleri başta olmak üzere burada toplanan askerî ve sivil yetkililer, ulema ve şeyhler saraydan topluca çıkış yapar ve Padişahtan önce Eyüp Sultan’a giderek türbeye gidiş yolu üzerindeki Cülus Yolunda (Boyacı Sokak) yol boyu dizilerek Padişahı beklerlerdi.
'KARALARIN VE DENİZLERİN SULTANI'
Padişahların Eyüp Sultan’a geliş ve gidişlerinde farklılıklar görülürdü. Bazıları deniz yolu ile gelip kara yoluyla ayrılırken bazıları da kara yolu ile gelip deniz yolu ile ayrılırlardı. Burada hangi güzergâh takip edilirse edilsin, kara ve deniz yolu birlikte kullanılırdı. Bunun anlamı, Osmanlı Padişahlarının “Karaların ve denizlerin Sultanı” olduğunun vurgulanmasıydı. Tuğralarda, bir hükümdarlık unvanı olarak, Padişahlar “Karaların Sultanı, Denizlerin Hakanı, Sultan Oğlu Sultan” olarak tanımlanırdı.
Öte yandan gelişte veya gidişte mutlaka Şehzade Camii karşısında bulunan ve “Eski Odalar” olarak bilinen Yeniçeri kışlasının önünde durulurdu. Burada 61’nci Cemaatin Odabaşısı tarafından büyükçe bir tas içerisinde Padişaha şerbet ikram edilir, şerbeti içen Padişah şerbet tasını altınla doldurarak geri verirdi.
KILIÇ KUŞANMA MERASİMİ NEDEN EYÜPSULTAN TÜRBESİ'NDE YAPILIRDI?
Deniz yolu ile gelecek olan Padişah, sabah namazından sonra haremden çıkarak deniz kenarındaki Sinan Paşa Köşküne gelir, buradan dümenini Bostancıbaşının tuttuğu saltanat kayığına biner, içlerinden Darüssaade Ağası ve Kapıağasının bulunduğu iki kayığın refakatinde Eyüp’e Bostan İskelesine yanaşırdı. İskeleye çıkarken sağ koltuğuna Sadrazam, sol koltuğuna Darüssaade Ağası girer, iskeleden itibaren yol boyu dizilmiş görevlilerin ve vatandaşların dua ve tekbirleri arasında türbeye doğru yürürdü. Bu esnada Kapıkulu süvarilerinden “buçukçu” denilen memurlar etrafa para saçarlardı.
Kılıç kuşanma törenlerinin değişmeyen tek merkezi Eyüp Sultan Hazretleri’nin türbesiydi. Bu mekânın seçilmesi, Osmanlının bir İslam devleti olduğunun ve İslam'ın hizmetinde bulunduğunun açık bir ilanıydı. Zira, Eyüp Sultan Hazretleri, Peygamber Efendimizin dava arkadaşı, sahabesi ve mihmandarıydı. Allah‘ın ismini ve adaletini yaymak için, ilerlemiş yaşına rağmen binlerce kilometre kat etmiş örnek bir şahsiyetti.
Öte yandan, Padişahlar bu yüce kişinin, yaşarken dua ve yardımına, ölünce şefaatine mazhar olmayı, hükümdarlıklarını onun manevi şahitliği ile belgelemeyi ayrıcalık sayarlardı.
'ŞEYHÜLİSLAM DUA EDER, PADİŞAH 2 REKAT NAMAZ KILARDI'
Padişah türbeye girdikten sonra Şeyhülislam, Sadrazam ve Yeniçeri Ağasını yanına çağırırdı. Şeyhülislam dua eder, Padişah iki rekat namaz kılar, sonra da kılıç kuşatılırdı.
Padişaha kılıç kuşatan kişiler, dönemin önde gelen uleması genellikle de Şeyhülislamlar olmuştur. Örneğin; Akşemsettin Fatih’ e, Aziz Mahmud Hüdai IV. Murat’ a, Nakib-ül Eşraf Abdurrahim Efendi Sultan Abdülmecid’e, Sünusi Şeyhi Seyyid Ahmet, son padişah Vahdettin’e kılıç kuşatmışlardır.
“Kılıç Kuşanma Merasimlerinde kullanılan kılıçlar da önemliydi. Osmanlı Padişahları, “Kutsal Emanetler” İstanbul’a gelmeden önce genellikle Osman Gazi’nin kılıcını kuşanırlardı. Yavuz Sultan Selim’den sonra ise iki kılıç kuşanılması gelenek olmuştur. Bu gelenekte kılıçlardan biri Peygamber Efendimize veya sahabelere, diğeri Osman Gazi veya Fatih’e ait kılıçlardır.
KILIÇ KUŞANIRKEN DÜNYAYA VERİLEN İKİ ÖNEMLİ MESAJ
Merasimlerde çift kılıç kuşatılırken iki önemli mesaj verilmek istenmiştir. Bunlardan biri, Osmanlı Sultanlarının aynı zamanda halife olduğu ikincisi ise imparatorluğun, Hanedanı-ı Al-i Osman tarafından yönetildiğinin bilinmesidir.
Padişah kılıç kuşanma merasimi tamamlandıktan sonra yine tekbirler arasında türbeden çıkar ve Cülus Yolunda hazır tutulan atına binerek maiyetiyle birlikte Edirnekapı, Fatih, Divan Yolu üzerinden saraya dönerdi. Dönüş yolunda Fatih Sultan Mehmet’in türbesini ziyaret etmek ve Eski Odalarda şerbet içmek de hiç değişmeyen gelenekti.
Sonuç olarak; Taklid-i Seyf veya Kılıç Kuşanma Törenleri, Osmanlının yeni sultanını ve yönetim felsefesini bütün dünyaya ilan eden özel bir uygulama, yönetenle yönetilen arasında saygın bir anlaşmadır.
Eyüp Sultan Camii’nin arka kapısından başlayıp sahile kadar uzanan Cülus Yolu’na vaktiniz olduğunda uğramayı ihmal etmeyin. Nice padişahın merasim sonrası kullandığı at binme taşı, o günlerden yadigâr bir parça olarak hâlâ orada duruyor.
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol