Bir kahramanın ardından...

  • GİRİŞ16.02.2025 08:59
  • GÜNCELLEME17.02.2025 09:27

İç isyanların Anadolu’yu kasıp kavurduğu günlerdi.

1920 yılının Nisan ayında başlayan Çapanoğlu isyanı, Yozgat’ı tümüyle sarmış, Ankara’yı tehdit eder hale gelmişti. Henüz düzenli ordusu bulunmayan Ankara Hükümeti, çareyi Çerkez Ethem’in Kuvayı Seyyare’sinde bulmuştu.

Bolu ve Düzce isyanlarını yeni bastırmış olan Ethem Bey, bölgeye intikal etmiş,   kısa zamanda isyanı bastırmış, harp divanı kurarak sorumluları yargılamaya başlamıştı.

Mahkemede en çok konuşulan konu; hazırlıkları aylar süren isyanın Ankara’ya neden zamanında bildirilmediğiydi.

Cevap, Ankara Valisinde düğümleniyordu.

Sultan II. Abdülhamit döneminde Tokat’a sürülen Vali Yahya Galip Bey, o dönemde şehrin mutasarrıfı olan Çapanoğlu Celal Beyden destek ve himaye görmüştü. Bu yüzdendir ki daha teşebbüs aşamasında isyandan haberdar olmasına rağmen tedbir almamış, eski günlerin hatırına bu ihbarı kulak ardı etmişti.

İddia vahimdi.

Hemen bir telgraf çekilerek, Vali Yahya Galip Beyin Harp Divanında yargılanması için Yozgat’a gönderilmesi istendi.

Meclis Başkanı Mustafa Kemal Paşa, Ethem’in bu talebini reddetti. Ankara günleri boyunca önemli hizmetlerde bulunmuş Yahya Galip’i göndermedi. Görevinden almakla yetinip olayı geçiştirmek istedi.

Ethem Beyin buna çok öfkelendiği ve çevresine yaptığı bir konuşmada, “Meclis Başkanını Meclisin kapısında asacağım” dediği söyleniyordu.

Söylentinin doğruluğu yönünde şüpheler olsa da Mustafa Kemal Paşa bu tehdidi ciddiye aldı.

Aynen Ethem gibi Teşkilat-ı Mahsusa geleneğinden gelen, gözü kara ve cesur birini yanına muhafız olarak almaya karar verdi. Aklına Trablusgarp günlerinden tanıdığı Miralay Halit Bey geldi.

8 Aralık 1920 günü Kazım Karabekir Paşaya şöyle bir telgraf çekti:

“Cüretkâr ve icabında kahhar olan bir arkadaşa şahsen ihtiyacım hissolunur derecededir. Bu arkadaşın ordunuzda mühim hizmetler ifa etmekte olan Miralay Halit Bey olabileceğini ümit ediyorum. Kendilerinin iktidar ve şöhreti ile mütenasip bir vazife ile refakatime gönderilmesini hassaten rica ederim.”

Halit Beyi en iyi tanıyan ve varlığına en çok ihtiyaç duyanlardan biri de Karabekir Paşaydı. Yokluğunun Doğu cephesinde zaaf oluşturacağı endişesiyle bu talebi reddetti. Onun yerine Teğmen İsmail Hakkı (Tekçe) Beyi Ankara’ya gönderdi.

……………..

Yeteneği ve cesareti konusunda herkesin hemfikir olduğu, paşaların paylaşamadığı bu kişi, yakın tarihimizin önemli simalarından Deli Halit Paşaydı.

1883 doğumluydu.

Eyüpsultan Camiinin yakınındaki Şifa Havuzları denilen muhitte doğmuş, çocukluğu ve gençliği, ismini aldığı aziz sahabenin manevi ikliminde geçmişti.

Tarihin zor zamanlarıydı. Osmanlı ölüm-kalım savaşı veriyordu. Devleti ayakta tutma görevi onun ve arkadaşlarının omuzlarına yüklenmişti.

Daha 27 yaşında genç bir yüzbaşı iken Trablusgarp Savaşına katıldı. İtalyan işgaline karşı yerel halktan ciddi bir direniş örgütü kurdu. Onların başında İtalyanlar üzerine öldürücü akınlar düzenledi. Hücumlarda hep ön sırada olduğu için ilk ağır yarasını da burada aldı.

Balkan Savaşlarının başlaması üzerine diğer subaylar gibi yurda dönmek zorunda kaldı. Çorlu ve Edirne’yi kurtaran kuvvetlerin içinde bulundu. Birinci Dünya Harbinde Kafkas Cephesine gönderildi. Yine pervasız, yine en öndeydi. Olağanüstü cesaretinden dolayı “Deli Halit” olarak anılmaya başlandı. Kars ve Ardahan’ın kurtarılmasında büyük katkıları oldu. Burada bir kez daha yaralandı. Başından vurulmuştu ve hayati tehlike içindeydi. Tedavi için önce İstanbul’a ardından Viyana’ya gönderildi.

Kısa bir nekahet döneminin ardından taburcu edilmiş ancak başındaki kurşun çıkarılamamıştı. Buna rağmen tekrar cepheye döndü. Kazım Karabekir komutasındaki kolorduda savaşın en önemli milis güçlerinden birinin başına geçti. Erzincan, Mamahatun ve Erzurum’u geri aldı. Ahıska’yı kuşattı.

Mondros Mütarekesinin ardından Tortum’a çekildi.

İngilizler, Ermeni tehcirinde rolü olduğu gerekçesiyle hükümete baskı yaptılar. Bu baskılar üzerine fırka komutanlığından azledildi. Azil kararını tanımadı. Karabekir Paşa ile anlaşarak el altından tümenini yönetmeye devam etti.

9 Ocak 1919’da “Elviye-i Selase” toprakları üzerinde oluşturulan “Cenub-u Şarki Kafkas Hükümeti”nin kurulmasında önemli görevler üstlendi. Cihangirzâde İbrahim Beyin Cumhurbaşkanı olduğu hükümette başkumandanlığa getirildi.

Hükümetin dağıtılmasının ardından Erzurum’a geçti. “Vilayet-i Şarkiye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti”nin kurulmasında başrol oynadı. Erzurum ve Sivas Kongrelerinin güvenliğini sağladı.

İstiklal Harbi günlerinde 9. Kafkas Fırkası Kumandanlığına tayin edildi. Ermenistan zaferi üzerine rütbesi albaylığa yükseltildi.

Gümrü Antlaşması ile doğu sınırı emniyete alınınca 1921 yılı sonunda Garp Cephesine nakledilip Kocaeli Kolordu Komutanlığına atandı.

Doğu cephesindeki faaliyetlerinden dolayı işgal kuvvetlerinin hedefindeydi. Ondan intikam almak için Eyüp’te yaşayan annesi Fatma Hanımı gözaltına aldılar. Anadolu’ya kaçırılan silah ve cephaneleri evinde sakladığı iddiasıyla eziyet ettiler.

Cevabını cephede verdi. İnönü Muharebeleri, Kütahya-Eskişehir Muharebeleri ve Sakarya muharebesine katıldı. Büyük Taarruzda, mezalimleriyle ünlü Yunan 11. Tümenini, Tümen Komutanı Nikolaos Kladas ile birlikte esir aldı. Rütbesi Tuğgeneralliğe yükseltildi.

O artık bir paşaydı. Deli Halit Paşa…

Gerçekten deli cesaretine sahipti. Bütün taarruzlarda en önde yer alır, gözünü kırpmadan makinalı tüfeklerin üzerine koşardı. Birine “namuslu”, diğerine “namussuz” adını verdiği iki silah taşırdı. “Namuslu” ile düşmana, “namussuz” ile haine sıkardı. Cepheden kaçanları “namussuz” ile yere indirirdi.

Çeşitli cephelerde on üç defa vurulmuş, vücudunda kurşun değmedik yer kalmamıştı. Savaşlardaki olağanüstü başarılarından dolayı İstiklal Madalyası, altın liyakat, altın imtiyaz madalyaları aldı. Avusturya ve Afganistan hükümetleri tarafından nişanlarla taltif edildi.

28 Haziran 1923’te açılan II. Meclise Ardahan mebusu olarak girdi. Ne var ki cephelerin kan ve barut kokusuyla pişen mizacı siyasete uygun değildi. Üstelik çok asabiydi. Şark Cephesinde başına yediği kurşunun hâlâ orada duruyor olmasının asabiyetini artırdığı söyleniyordu.

Birinci Dünya Harbi ve Milli Mücadele gazileri bir gün yanına gelmiş, Harp Malûlleri için verilen maaşların yetersiz kaldığını söyleyerek yardımını istemişlerdi.

Görüşmenin ardından bu konuyu kendine görev edindi. Diğer ülkelerdeki uygulamaları da inceleyerek bir kanun teklifi hazırladı. Ne var ki, 8 Şubat 1925 günü Mecliste görüşmeye açılan teklif reddedildi.

Büyük bir hayal kırıklığı yaşayan Deli Halit Paşa, hem üzülmüş hem de öfkelenmişti. Üstelik bir gün sonra onu reddeden mebusların, “baytarlık okulu mezunlarına teçhizat bedeli verilmesi hakkında” hazırladıkları kanun teklifine imza istemelerinden çılgına döndü.

Meclis koridorlarında büyük bir arbede yaşandı. Bu arbede esnasında Afyon Mebusu Kel Ali’nin de içinde bulunduğu bir ekip tarafından sırtından tabancayla vuruldu.

Aldığı ağır yaraya rağmen anlaşılmaz bir şekilde hastaneye kaldırılmadı. Meclisin revirine getirilen muşamba sarılı bir masa üzerine yatırılarak adeta ölüme terk edildi. Durumu gittikçe kötüleşip beş gün sonra, 14 Şubat 1925 günü öldü.

Çeşitli cephelerde düşmanın attığı on üç kurşuna direnen vücudu, kendi ülkesinin mebusları tarafından kalleşçe ateşlenen kurşuna dayanamamıştı.

Yapılan tahkikat sonucunda cinayeti Kel Ali üstlendi. Ancak mahkeme tarafından nefsi müdafaa kabul edilerek serbest bırakıldı.

Üstelik cinayetten birkaç ay sonra kurulacak olan İstiklal Mahkemesine başkan yapılarak adeta ödüllendirildi.

42 senelik ömrünün 22 senesini cephelerde geçiren, kahramanlığı dillere destan olan Deli Halit Paşanın cenazesi Ankara’dan İstanbul’a getirildi. Cinayeti günlerdir gazetelerden izleyen vefakâr İstanbul halkı bu kahramana sinesini açtı. Siyasetin ve Ankara’nın ilgisizliğini protesto edercesine bir sel olup aktı. 15 Şubat 1925 günü adını, mücadelesini ve cesaretini aldığı büyük sahabenin hemen yakınına tekbirlerle defnedildi.

1934 yılında Soyadı Kanunu çıktıktan sonra ailesine “Karsıalan” soyadı verildi. Hiç değilse Kars’ı düşman işgalinden kurtardığı tescillenmiş oldu. 1988 yılında cenazesi askerî bir törenle Eyüpsultan Mezarlığından çıkarılıp Ankara’daki Devlet Mezarlığına taşındı…

Vefatının 100. Yılında rahmetle anıyoruz.

Mekânı cennet olsun…

Yorumlar50

  • Ehmet 2 gün önce Şikayet Et
    Erzincan'da ismini taşıyan ilkokulun adı bir işadamı'nın adıyla değiştirilmiş,sadece anaokulunun adında bırakılmış.Bunda yer alan yetkilileri kınıyorum.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Süleyman Can 3 gün önce Şikayet Et
    Güzel anlatmışsın. Pekii Atatürk bu olayın neresindeydi?
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Nedim Sarı 3 gün önce Şikayet Et
    Keyifli, bilgilendirici, sürükleyici, harika bir yazı... Zekeriya Beyin anlatımını seviyorum. Halit Paşamıza Allah'tan rahmet diliyorum
    Cevapla Toplam 5 beğeni
  • Mahmut 3 gün önce Şikayet Et
    Maalesef bizim yakın tarihimizde yani cumhuriyet tarihimizde böyle onlaca hüzünlü hikaye vardır bunlardan biride IĞDIRLI HASAN ÇAVUŞ un bir ömür vatana adanmış hikayesidir,vatan sevdalısı dostlara şiddetle tavsiye ederim okusunlar(google de yazın çıkıyor)
    Cevapla Toplam 5 beğeni
  • Vatandaş 4 gün önce Şikayet Et
    Bu kahraman paşamızın niçin ve kim tarafından vurdurulup kasıtlı olarak ölüme terk edildiğini Rahmetli Kadir Mısıroğlu anlatırdı,merak edenler yutubdan bulabilirler.
    Cevapla Toplam 8 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat