Gönüllere sultan olmak...

  • GİRİŞ02.03.2025 09:36
  • GÜNCELLEME03.03.2025 08:51

Halid bin Zeyd Ebû Eyyub…

Zeyd’in oğlu, Eyyub’un babası Halid…

Hicaz yarımadasında, Mekke’nin 450  kilometre kuzeyine düşen Yesrib kasabasında yaşıyordu.

Hazrec Kabilesinin Neccâroğulları kolundan küçük bir tüccardı.

Nübüvvetin on üçüncü senesinde, Miladi takvimle 622 yılında, hac vazifesini yerine getirmek ve çevrede kurulan panayırlara katılmak üzere ikisi kadın, 75 kişi ile birlikte Mekke’ye doğru yola çıktı. Kadınlardan biri, karısı Ümmü Eyyub’du.

Ziyaretin görünenler dışında gizli bir amacı daha vardı.

Mekke’de Peygamberliğini ilan eden Hz. Muhammed ile tanışmak…

Bir yıl önceki hac ziyaretinde Yesrib’li bir grup görüşmüş ve Müslüman olmuşlardı. Onlardan dinledikleri hepsini etkilemişti.

Görüşme, Akabe’de gerçekleşti.

Akabe, Mescid-i Haram’a yaklaşık üç kilometre uzaklıkta, Mina sınırları içinde etrafı tepelerle çevrili küçük ve kuytu bir vadiydi.

Hz. Peygamber, Kur’ân’dan ayetler okuyup getirdiği dinin esaslarını anlattı. Onları İslam’a ve birbirlerine sıkıca bağlanmaya çağırdı. Kendisinin ve ashabının çektiği sıkıntılardan bahsedip hicrete karar verdiğini söyledi. Hicret ettiği takdirde mallarını, canlarını koruyacaklarına, rahat günlerde olduğu gibi kötü günlerde de yanında duracaklarına, iyiliği emredip kötülüğe engel olacaklarına, hiç kimseden çekinmeden hak üzere bulunacaklarına dair söz vermelerini isteyip biata davet etti.

Tereddütsüz biat ettiler…

Buna İslam tarihinde “İkinci Akabe Biatı” dendi…

Bu görüşmeden sonra Müslümanlar için yeni bir dönem başladı.

Hz. Peygamber, ashabına Yesrib’e hicret etmeleri için izin verdi. Ardı ardına göç katarları dizildi.

Kendisi de aynı yıl, sadakat timsali sahabesi Hz. Ebu Bekir ile birlikte hicret etti.
Hicret yolculuğu yaklaşık on gün sürmüş, tehlikeli ve oldukça sıkıntılı geçmişti. İlk durak şehre bir saatlik mesafedeki Kuba köyü idi. Allah’ın Resulü bir müddet orada kaldı ve İslâm’ın ilk mescidini inşa etti.

Gözleri ufukta onu bekleyen Yesrib’li Müslümanların heyecanı gün geçtikçe artıyordu.
Sabahın erken saatlerinden itibaren şehrin girişine gidiyor, hasretle kavuşmayı bekliyorlardı.

Teşrifiyle birlikte şehirde yer yerinden oynadı. Müslüman ahali sevinç çığlıkları, gazeller, ilahiler ve tekbirler arasında en sevgili misafirlerini bağırlarına bastılar.

Kusra adındaki devesi kalabalığın arasında zorlukla ilerliyor, insanlar yolların iki yanına sıralanmış, misafir etmek için birbirleriyle yarışıyorlardı. Bu durumda bir tercihte bulunmak oldukça zordu.

Resul-ü Ekrem, kimsenin hatırını kırmamak için bir çözüm bulmuş, devesinin yularını serbest bırakarak kalacağı evin seçimini adeta ona bırakmıştı. Devesi hangi evin önüne çökerse orada misafir olacaktı.

Kusra, insanların adeta birbirini ezdiği kalabalıklar arasından geçti, açık kapıların sıralandığı dar sokaklardan bir tavus gibi süzüldü. Gitti gitti, Neccar Mahallesinde Halid bin Zeyd Ebu Eyyub’un evinin önüne çöktü.

Ebu Eyyub’un sevinci sonsuzdu. “Buyurunuz Ya Resulallah, burası benim hanemdir” dedi.

Hz. Peygamber, devesinden indi. Gıptayla parlayan gözler arasında yedi ay süreyle konaklayacağı eve doğru yürüdü.

O günden sonra Yesrib’li Ebu Eyyub, İslam tarihinin en önemli isimlerinden biri olarak “Mihmandar-ı Nebi” ünvânıyla anıldı.

Allah Resulünün konaklayacağı, Cebrail Aleyhisselamın ziyaret edip vahiy getireceği evin sahibiydi. Peygamberini yürekten seven, inanmış bir Müslüman olarak bu ayrıcalığın farkındaydı. Aziz misafirini rahat ettirmek için büyük ihtimam gösteriyordu.

Daha sonraki yıllarda ilk gece yaşadıklarını şöyle anlatacaktı:

“İlhamı Rabbani ile fakirhanemize teşrif buyurdular. Evimiz iki katlıydı. Ben Zat-ı Risaletpenahilerine üst katı teklif ettim. O ise gelen-giden ziyaretçilere kolaylık olur diyerek alt katta kalmayı tercih buyurdular. Ben ve zevcem gece yatmak üzere evin üst katına çıktık. Ama çok müteessir olmuştuk. Kendi kendimize dertleştik. ‘Üst kata bizim çıkmamız edebe muhaliftir. İster istemez dolaşacağız, yatıp kalkacağız, toz toprak dökeceğiz, Resulüllâh Efendimizi rahatsız edeceğiz. Biz bunu neden düşünemedik’ diye bütün gece ağlaştık. Aynı gece odadaki su testisi devrilmiş ve içindeki sular dökülmüştü. Tavandan aşağı sızacak diye çok korktuk. Hemen örtümüzü çıkardık ve suların üzerine attık. Uyumadan sabaha kadar bekledik. Sabah olunca da vaziyeti Peygamberimize arz ettik. Bizim ısrarımız üzerine Efendimiz, evimizin üst katına teşrif buyurdular.”

Hicretten sonra Yesrib’in adı, Medine-i Münevvere olarak anıldı. Resul-ü Ekrem’in yeni yurdu, Müslümanların ilticagâhı, âlemlerin hidayet merkezi oldu.

Hicret, miladi takvimle 622 yılında gerçekleşmişti ve İslam tarihinin de en önemli olaylarından biriydi. Öyle ki; Hz Ömer zamanında Müslümanların kullanacağı yeni takvim belirlenirken “Hicret-i Nebeviye” tarihin başlangıcı kabul edilecek ve “Hicri Takvim” bu olay başlangıç alınarak oluşturulacaktı.

Ebu Eyyub-el Ensari’nin, Peygamber Efendimize refakati, mihmandar olduğu yedi aylık zamanla sınırlı kalmadı. Bu refakat, ünsiyet ve muhabbet hayatı boyunca devam etti. Bedir, Uhut, Hendek, Hayber, Mekke’nin fethi ve Huneyn başta olmak üzere bütün gazvelere katıldı. Savaşlarda ona zarar gelmemesi için yanından ayrılmayıp kendini siper etti. Geceler boyu çadırı etrafında nöbet tuttu.

Hayber Savaşı dönüşünde gece boyu süren nöbetlerden birine şahit olan Peygamberimizin onun için şöyle dua ettiği söylenir:

“Allah’ım, beni koruyarak gecelediği gibi, sen de Ebû Eyyûb’u koru.”

Hicretten sonra Mekke’den göçenlere “Muhacirin” denilirken Medine’liler “Ensar” adını almıştı. Ensar, “nusrette bulunan, yardım eden, yurt açan” demekti. Bu yüzden ona Ebu Eyyub-el Ensari deniliyordu. Ensarın en tanınanı, en bilineni, en şanslısıydı.

Hz Peygamber’in mihmandarı, sancaktarı, koruması, hizmet eri, ev sahibi, komşusu ve yakın dostu olduğu gibi aynı zamanda çok az sayıdaki vahiy kâtibinden biriydi. Kur’an-ı Kerim’i ezberleyen beş hafız arasında yer aldığından ayetlerin bir araya getirilmesine de hizmet etmişti. Evi, İslâmiyetin öğretildiği bir mektep vazifesi görmüş, Hz. Peygamber fakir muhacirlere burada yemekler vermiş, kendisine sunulan hediyeleri buradan fakirlere dağıtmış, bolluk ve bereket duaları etmişti.

Peygamberin dizi dibinde yetiştiğinden ashab arasında ilmine en çok güvenilen isimlerden biriydi. Medine döneminden itibaren Hz. Peygamber’den hiç ayrılmadığı halde ondan sadece yüz elli hadis rivayet etmişti. Bu durum onun titizliği ve güvenilirliğinin de bir göstergesiydi. Rivayet ettiği hadislerin kırk tanesinin şair Bâkî tarafından Türkçeye tercüme edildiği bilinmektedir.

Peygamberden sonraki dönemde, Hz. Ebu Bekir devrindeki savaşlara, Hz. Ömer döneminde yapılan Suriye, Filistin ve Mısır seferlerine katıldı. Kıbrıs seferinde bulundu. Hz. Osman döneminin fitne günlerinde Medine asilerin eline geçip Halifenin namaz kıldırması engellenince sahabelerin mutabakatıyla bir müddet imamlık yaptı. Hz. Ali, kendi hilafeti döneminde Irak’a gittiğinde onu kendine vekil bıraktı. 

Sağlıklı olan herkesin Allah yolunda yapılan savaşlara mutlaka katılması gerektiğine inandığı için bütün seferlerde bulunmaya özen gösterdi. Katıldığı seferlerin sonuncusu İslam ordularının ilk Kostantiniyye kuşatmasıydı. Ebu Eyyub-el Ensari, bu şehrin fethedileceğine yönelik hadisi duymuş, hadiste geçen “mutlu asker” iltifatına mazhar olabilmek için ilerlemiş yaşına rağmen gönüllü olarak orduya katılmıştı.

Kostantiniyye surları önüne geldiğinde Hicri 48, Miladi 668 yılıydı. Yapılan hesaplamalara göre doksanlı yaşlarındaydı.

Kuşatma esnasında vefat etti. Ölüm sebebi olarak bazı kaynaklar Bizans askerleri tarafından vurulmasını yazarken bazıları da dizanteri hastalığından bahsederler.
Sebep ne olursa olsun ölmeden önce yanındakilere vasiyette bulunduğu, “Peygamber Efendimizden Kostantiniyye surlarının dibine salih bir kişinin gömüleceğini duymuştum. Umarım o kişi ben olayım” dediği rivayet edilir.

Bu vasiyet üzerine ölümüyle birlikte muhasaraya ara verildi. Cenaze namazından sonra askerî bir birlik tarafından surlara yakın bir mesafeye götürülüp defnedildi.

Durumu öğrenen Bizans İmparatoru haber gönderdi. Kuşatma kalktıktan sonra cesedi mezarından çıkarıp vahşi hayvanlara yedireceği tehdidinde bulundu. İslam ordusu, böyle bir şey yapıldığı takdirde intikamlarının ağır olacağı karşılığını verdi.

Kuşatmadan sonra İslam ordusu Hicaz’a geri döndü. Bizans Hükümdarı, mezara dokunmadı. Hatta üstüne bir bina yapıp korumaya aldı.

Aradan yüzlerce yıl geçti. Bizans halkı orada yatan kişinin kimliğini unuttu. Ama aziz bir kişi olarak hürmet göstermeye devam etti. Kıtlık zamanlarında ziyaretine gelen Hristiyanlar, mezarı başında mum yakıp onun hürmetine yağmur duaları yaptılar. Zira kabrin bulunduğu yere her gece nur indiği söyleniyor, ayakucundan çıkan suyun her derde deva olduğuna inanılıyordu.

Zamanla Latin istilası gibi Bizans’a yönelik saldırılar ve yıkımlar sonucunda bölgedeki bazı yapılarla birlikte Ebu Eyyub-el Ensari’nin mezarı da kayboldu.
Yeniden bulunması için aradan sekiz asır geçmesi, Osmanlı ordularının şehri son kez kuşatması, tarihlerin de 1453 yılını göstermesi gerekecekti.

Kuşatma başlayalı neredeyse iki ay olmuştu.

Sürenin uzayıp morallerin iyice bozulduğu bir zamandı.

Özellikle 20 Nisan günü Akdeniz’den gelen dört Haçlı gemisinin Osmanlı donanmasını yararak Haliç’e girmesi ve kuşatma altındaki şehre silah ve erzak getirmesi umutsuzluk ve bezginlik havası estirmişti.
Göz tanığı Tursun Beg’in naklettiğine göre “asker fırka fırka kuşatmayı bırakıp” dağılmaya başlamış, yöneticiler arasında ikilik doğmuştu.
Veziriazam Çandarlı Halil Paşa, kuşatmanın bir an önce kaldırılmasından yanaydı. Rakibi Zağanos Paşayı kıskanıyor, fethin gerçekleşmesini istemiyordu. Fetih olsa bile Haçlı dünyasının ayaklanıp bütün gücüyle Osmanlı üzerine yükleneceğini, 1444’te Varna önünde kıl payı kazanılan zaferin bütün sonuçlarının kaybedileceğini söylüyordu. Venedik donanmasının yolda olduğu ve güçlü bir Macar ordusunun Rumeli’ye girmeye hazırlandığı haberleri geliyordu.

Durum gerçekten kritikti.

Bu tehlikeli anda umut arayan gözler Ebû Eyyub-el Ensarî’ye döndü.
Onun Kostantiniyye önlerinde şehadetini bilen din bilginleri, başta Ak Şemsettin olmak üzere aziz sahabenin merkadini keşfedip bozgun havasını dağıtmaya karar verdiler.
Ak Şemsettin Menâkıbnâmesi’nde anlatıldığına göre Göynüklü Şeyh, Haliç kenarındaki ağaçlıkla bir alana seccadesini serdi, Alem-i Gayb’dan işaret almak için istihareye yattı. Bir müddet sonra da başını kaldırdı ve seccadesinin serili olduğu alanı işaret ederek, “burayı kazın” dedi.

Kazdılar. Belli bir derinlikte dört köşe bir mermer levha ile karşılaştılar. Mermerin üzerindeki kitabede İbranice (bazı kayıtlarda da Arapça) “Haz-a kabri Halid İbni Zeyd” ibaresi yazılıydı.

Kazıda bulunanlar, biri mezarın başına biri de ayakucuna olmak üzere iki çınar fidanı dikerek yeri işaretlediler ve orduya ilan ettiler.

Aranan bulunmuş, maneviyat iksiri bütün orduyu sarıp yeni bir heyecan dalgası yaratmıştı.

Nihayet, 29 Mayıs 1453 günü fetih gerçekleşti.

Fetihten sonraki ilk iş, keşfedilen kabrin üzerine türbe, yanına da büyük bir cami yapılması oldu.

Türbe ve caminin etrafı kısa zamanda canlandı. Evler, çarşılar, hamamlar, külliyeler inşa edilip yeni bir şehir kuruldu.

İslam Peygamberine ev sahipliği yapan Yesrib’li Halid, müjdelenmiş şehrin de sultanıydı…

O artık Eyüp Sultan’dı…

Gönüllerin sultanı…

Not: Ramazan-ı Şerifiniz mübarek olsun.

Zekeriya Yıldız / Haber7

Yorumlar15

  • Timur 4 gün önce Şikayet Et
    Bu mübarek ayda peygamberin mihmandarını anmak ve ona hürmetlerimizi bildirmek isterim.Buna vesile oldugun içinde size teşekkür ederim kardeşim benim.
    Cevapla
  • Mücahit Çelik 1 hafta önce Şikayet Et
    Onca yıl arasını kısa, anlaşılır ve sürükleyici bir şekilde anlatmışsınız. Teşekkür ederiz
    Cevapla
  • osman özdemir 1 hafta önce Şikayet Et
    tarihinde biligiler verdigin teşekkür edriz başkanım
    Cevapla
  • Tarık Özaşkın 1 hafta önce Şikayet Et
    Ramazan ayının manevi havasına uygun düşen, aydınlatıcı ve anlamlı bir yazı olmuş. Değerli yazarımızı kutluyor, Ramazan ayının hayırlara vesile olmasını diliyorum.
    Cevapla
  • Kizilelma 1 hafta önce Şikayet Et
    Üstat ağzına sağlık.cok güzel ve özel bir makale.Allah razı olsun.
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat