Harris'in Gazze ve diğer Ortadoğu meselelerine ilişkin duruşu ton olarak farklılaşsa da özünde Biden'ın politikalarıyla tamamen örtüşüyor.

Harris'in 7 Ekim'den bu yana İsrail'in Gazze'ye yönelik savaşına yönelik dikkatlice hazırlanmış "İsrail kendini savunurken, nasıl savunduğu önemlidir" yaklaşımı ve Netanyahu'nun Washington, DC ziyaretinin ardından yaptığı "Gazze'deki acılara sessiz kalmayacağım" açıklaması, Amerikan seçmenlerinin gözünde çatışmaya ilişkin görüşleri ile Biden'ın görüşleri arasında bir mesafe  oluşturdu. Ulusal Güvenlik Konseyi'nin Mart ayında yaptığı bir konuşmada, Gazze'deki koşulları "insanlık dışı" olarak nitelendirdiği ve İsrail'e yardım akışını artırması talimatını verdiği konuşmada dilini "yumuşatmak" zorunda kaldığına dair haberler, bu ayrımı daha da vurguladı.

Harris, Gazze'deki artan ölüm sayısı konusunda İsrail'e karşı biraz daha sert söylemiyle Biden'la bir tezat oluşturmuş ve hatta Netanyahu'nun 24 Temmuz'daki Kongre konuşmasına başkanlık etmemiş olsa da, bu seçimler devam eden, ana akım Demokrat politikasından bir sapmaya işaret etmiyor.Diğer ABD çıkarları ve Orta Doğu'daki devam eden gerginlikler açısından Harris'in başkan olarak nasıl yanıt vereceği konusunda daha fazla belirsizlik var.

Senato görevi sırasında Harris, Suudi Arabistan'a silah satışına ve ABD'nin Yemen iç savaşında Suudi liderliğindeki koalisyonlara verdiği desteğe karşı tutarlı bir şekilde oy kullandı. 2020'de Suudilerin terörle mücadele çabalarında güçlü ortaklar olduğunu ancak ABD'nin "Amerikan değerleri ve çıkarları için ayağa kalkmak" için ilişkilerini yeniden değerlendirmesi gerektiğini belirtti.

Trump, Harris'e karşı saldırı hatları konuşlandırıyor ve onun İsrail yanlısı olmadığını savunuyor. Bu nedenle, bir aday ve potansiyel bir başkan olarak Harris'in, Netanyahu'ya karşı daha sert söylemler içeren ancak İsrail'e desteğini sürdüren Biden'ın beyan ettiği politikadan büyük bir sapma yapması pek olası değil.