Bediüzzaman’ın mecâzi ve ilâhi aşka bakışı nasıldı?
- GİRİŞ29.01.2010 22:46
- GÜNCELLEME29.01.2010 22:46
“ Bilmem ne markasının sahibi falan bey, filan hanımla yeni bir aşka yelken açtı”
Bak sen adam yeni bir aşka yelken açmış! Öyle ya adamlarda deniz çok! Aç açabildiğin kadar yelkeni. Ne olacak, para, pul var, ahlak ve inanç da dumura uğramış, daha ne olsun!
Bu satırları okuduğumda aklıma Üstad Bediüzzaman geldi.
Birçok mütefekkirin aksine Bediüzzaman’ın aşka bakış açısı hayli ilginç ve mesafelidir. Bediüzzaman değişmeceli aşk’ın sıradanlığına inanan, asıl olanın aşk değil şefkat olduğunu ısrarla vurgulayan bir bakış açısına sahiptir.
Birçok mutasavvıf değişmeceli aşkın insani ilahi aşka götürdüğünü beyan etmiş olsa da Bediüzzaman, aşka başka bir zaviyeden bakmıştır. Hiçbir zaman aşk sağlıklı bir durum değildir ona göre. İnsanları aşk birbirlerine bağlayamaz, şefkat ve merhamet bağlardı ancak. Aşkı ve şefkati kıyaslayarak şefkatin üstünlüğünü ispatlayan misaller verir sekizinci mektupta.
Yakup, Yusuf ve Züleyha hikâyesine telmihte bulunup, Yakup’un oğlu Yusuf’a duyduğu hissin aşk değil şefkat olduğunu, Züleyha’nın Yusuf’u fiziken beğenip cismani duygularla âşık olduğunu, dolayısıyla her iki duygunun sevgi gibi gözüküyor olmasına rağmen, her iki duygunun aslında farklı merkezden beslendiğini belirtip şefkat aşktan üstündür vurgusunu yapar. Zira birisi onu her haliyle sevmekte, öteki şekil yönüyle bilip istemektedir. Yakup’un sevgisi sınırsız, Zülayha’nın sevgisi sınırlıdır. Zira reddedildiğinde o çok sevdiğine, o güya âşık olduğuna iftira atabilmektedir.
Bence Bediüzzaman’ın yerden göğe kadar hakkı var.
Konu aşksa ve iki insan birbirlerini seviyorlarsa nasıl oluyor da kısa zaman sonra yerini bir büyük düş kırıklığına bırakıp herkes yoluna gidebiliyor? Aşkı bu kadar sefil ve basit olan birisi kısa bir süre sonra aynı nakaratları bir başka sevgiliye yeminlerle söyleyebiliyorsa bunun adı nasıl aşk olabiliyor?
Çünkü yanına sadece aşkı alan âşık, bedene vurulmuş, zevk peşindedir. Onun maşukunu ne zaman nerde bırakacağı belli olmaz. Bu adı aşk olan hastalıklı ruh halinden sıyrılır sıyrılmaz başka birinin peşine yelken açması kaçınılmazdır!
Hakikaten yaşadığımız şu günlerde aşkın bu tip insanların elinde alçalıp sefil olduğunu, yerlerde süründüğünü, ağızlarda salya sümük nakaratlara dönüştüğünü görüyor, bu şahıslar ünlü birileri ise dur bakalım kaç gün sürecek diye gün sayıyoruz. Aşkı ve dahi hayatları da sefil olan bu insanlara baktıkça içimizden şükredip, şefkat ve merhametin sıcak ellerinden tutmalıyız diyorum...
Zira insan odur ki sevdiğini hasbî sevmeli!
Gerçekten de her manada şefkat aşktan üstün ve yüksek bir duygudur. Aşk biter, şefkat artar. Şefkat duyduğunuz insana aniden sırtınızı dönemezsiniz. Her halükarda şefkat hisleriniz sizi yumuşatır ona karşı.
Ama aşk öyle mi?
Zaman geçtikçe aşk kan kaybeder.
Hele bir araya gelinmişse aşkın sonu olur bu.
Çünkü bedensel beğeniler gelip geçicidir. Öyle değil midir ki ağlaya sızlaya, yana yakıla aldığı karısını yıllar sonra kilo alıp yüzü buruştuğunda, beli büküldüğünde artık beğenmez olur ve daha tazesini ve yenisini aramaya meyyal bir tutum içine girer bazı sözde adamlar!
Demek ki aşk yenilik peşindedir her daim!
Çünkü Aşk arızalıdır ama şefkat ulvidir, özünü Tanrı’dan almıştır.
Her manada şefkat aşktan daha anlamlı ve yüksek bir duygu ise bu aşk denilen ve binlerce yıl insanları peşinden sürükleyen duygu nedir o halde? Nedir sahi Mecnun’u çöle düşüren, Ferhat’a dağları yardıran, Kerem’i ateşlerde yakan duygu.
Züleyha’yı Mısır’a rezil rüsva eden duygu nedir?
Bu duruma Hedonik hazzın aşk adını almış şekli desek yanılmayız sanırım.
Hedonizm her dönemde görülse de hiç bir zaman bu yaşadığımız çağ kadar insanları esir almamıştır. Lütfen kafanızı kaldırıp dışarıdaki gençliğe bir bakınız. Ellerindeki telefonu, masalarındaki bilgisayarı hangi amaçla kullandıklarına, anne ve babalarından aldıkları harçlıkları nereye nasıl harcadıklarına göz attığımızda hedonizmin yeni nesil başta olmak üzere bütün insanları esir aldığını görüyoruz. “Her şey ve bütün çaba Hedonik zevklere! “ sloganı bir şekilde hayatımıza sokulmuştur ne yazık ki!
Günümüzde aşk da işte Hedonik amaç için bir ihtiyaç olarak görülmeye başlanmıştır ne yazık ki. Bedenini beğendiği kişiye kolayca âşık olan, hemen ertesi gün bir de “aşkım” deyiveren ve iki ay içinde bu basit aşkını ya da zevkini terk eden ve başka başka zevklere ve heyecanlara yönelen sözde âşıkları görüyoruz artık…
Sanırım artık kimse kimseyi sevmiyor şu günlerde.
Kimse kimseye âşık da olmuyor gerçek anlamda.
Çünkü aşk emek ister; aşk bağlanmak ister, aşk sabır ister, aşk şefkat ve merhamet ister efendim. Aşk bir miktar da acı çekmektir. Hedonist insanın bu duygularla ne işi olur ki! İşi olsa zaten Hedonist olmazdı.
İşte tekrar Bediüzzaman’ın Şefkat mevzuuna dönersek, şefkatin aynı zamanda kötülüklerden alıkoyan, koruyan, kollayan bir tarafının da olduğunu görürüz. Şefkat sahibi hem kendini hem de karşısındaki insanı korur ve gözetir.
Bediüzzaman, ayakları yere basan düşüncelerini ortaya koyarken, yüzyılın insanlarını iyi tanıyor, gelecek yıllardaki ruh haletlerini kestirebiliyordu. İçinde şefkat ve merhamet hissini barındırmayan hiçbir sevgi şekli insanı tatmin ve mutmain etmez.
Aşk ve şefkat yana yana geldiğinde ise Leyla ve Mecnun aşkı doğuyor doğal olarak. Bunu zaten ancak ruhen yüksek insanların ortaya koyabileceği bir hal olduğunu da söylemeyi de ihmal etmiyor asrın ışığı.
Şefkat’ten kim usanası diyesi geliyor insanın.
Oysa Hedonistlerin aşk anlayışından doğan cinayet haberlerini gün olmuyor ki üçüncü sayfa haberlerinden görmeyelim. Sevdiği kadına veya erkeğe şefkat ve merhamet eden bir insan o kişi ne kadar kötü olursa olsun zarar vermez, öldürmez, onun için içi titrer. Ancak Hedonist zevklerle âşık olduğunu sanan insan zevklerini kesintiye uğratan her şeye şiddetle karşı koymak ve yok etmek eğilimindedir.
Örneğin Cinsel Tıp Derneği Başkanı Dr. A.Cem KEÇE; cinsel hedonizm gençlerimizi tehdit ediyor diyerek şu açıklamayı yapma gereğini duymuştur: Cinsel hedonistler ahlaki kuralları, yasakları ve toplumsal sınırları sevmezler, aksine nefret ederler. Bu yüzden ahlak ve değer kelimeleri en rahatsız oldukları kelimelerdir. Bu Türk aile yapısına büyük bir darbedir. Eşini aldatan, aldattığı kişiyi de bir başkasıyla aldatan, onu da de bir başka erkekle aldatıp gündeme gelen cinsel hedonistlerin Türk gençlerine nasıl örnek olduğunu kamuoyunun takdirine bırakıyoruz. Ölüm gerçeği cinsel hedonistleri çok rahatsız eder. Düşünmemek için en büyük silahları alkol ve keyif verici maddelerdir.
Son derece benmerkezci olurlar. Şahsi menfaatlerini çok iyi kollarlar. —En kutsal değer senin çıkarındır- diyerek, kendi değerleri için her türlü değeri feda edebilirler. Narsistirler. Sadece kendilerini severler. Alçak gönüllülüğü ahmaklık olarak kabul ederler. Övgü ile beslenirler. Eleştiriye çok duyarlıdırlar. Eleştirilmekten hoşlanmazlar. Çalışmayı sevmezler. Onlara göre kazanmak için ter dökmek ahmaklıktır. İş ve çalışma, zamandan ve cinsel hazdan alıp götüren şeylerdir. Bunun için tembellik ve zor şeylerden kaçma, hedonistlerin diğer özelliklerindendir.
İşte yeni aşklara yelken açan insanlar böyle adamlar diye gençliği uyarıp, eğitmemiz gerekiyor. Yoksa yakın bir gelecekte çok ama çok büyük telafisi imkânsız sorunlar yaşayacağımızı buradan belirtelim ki kafamıza yiyeceğimiz en büyük ve öldürücü balyoz! da bu olacaktır.
Yeni yeni aşklara yelken açmayınız efendim, var olan sevdiğinize, eşinize, şefkat gösteriniz. Merhamet ediniz. Çünkü aşk adı altında ne kadar yelken açarsanız açınız şefkatin, merhametin ve sadakatin olmadığı bir denizde boğulmaya mahkûmsunuz!
Sizce?
Meryem Aybike SİNAN / Haber 7
aybikesinan@gmail.com
Yorumlar19