Malatya seni hiç unutamadım!
- GİRİŞ08.03.2010 08:53
- GÜNCELLEME08.03.2010 08:53
—Malatya’yı unuttun diyen sevgili okurlarımıza ve bütün Malatyalılara-
Malatya, can şehir, sultan şehir, doğduğum şehir, yar şehir…
Sulara günün şavkı vurduğunda aklıma sen düşersin, hayalin düşer rüyalarıma. Uzak yolların tozu gitmeden üzerimden seni özlerim... Yüreğim bitmemiş türkülerin terkisine düşüp gelir eşiğine... Ceylan olurum yollarında seyrek sepirdek… Beydağlarınca Bey olan nice uluların düşer yâdıma. Mavi Fıratın coşkusu gibi gözyaşlarım çoşa gelir. Bir kırk ikindi gibi uzanırım engin göklerine, hamayıl seni kuşanırım Malatya. Sessizliği kuşanan akşamların kuytusunda sensin uykularımı bölen. Menzile ulaşmayan dualarım seni bana, beni sana getiremedi heyhat! Beydağları esmedi yüreğime gönlünce. Mesafeler girdi aramıza. Aşılmaz mesafeler.
Malatya seni unutamadım...
Sende apaydınlık anlarımı bıraktım.
Bilcümle yaşadıklarım birer bilmecedir şimdi. Göklere yalvaran çınarların vardı caddelerini süsleyen. Selahattin Alpay “Malatya Malatya bulunmaz eşin” türküsünü çokça söylerdi çocukluğumda... Sınırlarını bana tüllediğin günden beri bu türküyü sevmiyorum. Kimseler söylemese bu türküyü, ben işitmesem diyorum bu türküyü… Yüreğimin haritasına ne çok şey sığardı o zamanlar. Derme çayı, yüreğimde aka dursun, içimde biriktirdiğim hasret taşlarımı, sessizce gönderiyorum bağrına. Türkülerin şakıyor radyolarda. Her ezgin içimde bir iz bırakıyor. Hasan Durak ” Etek sarı sen etekten sarısın/ Kurban olam Beydağının karısın” dedikçe gözlerim dolup dolup dökülüyor!
Malatya seni hiç unutamadım.
Sende;
En güzel yanlarımı bıraktım!
Ruhumun esrarı hep sen oldun. Konuşan dilim, yazan kalemim. Senin ikliminde can buldu benliğim. Her konuştuklarında güzel Türkçenin bahar dalları gibi çiçek açtığı, gönül kumaşı ipekten insanların vardı eskiden. Onlardı içimdeki huzuru Yaradanın sevgisiyle bileyen. Kimisi Bibi idi, kimisi emmi. Bu sözcükleri unuttum şimdilerde. “Anıh, bıldır, tevek, çağam “diyen dilleri özledi yüreğim. Caddelerinde Türklüğü ve İslamı bayraklaştıran uluların gezindiği o günleri özledim.
Malatya seni unutamadım...
Sende;
Sende bilcümle canlarımı bıraktım.
Kayısılar, bahçelerde göz kırparken, ne çok koşardım kırlarda bayırlarda. Dut pekmezi kaynatan, ipe pestil dizen anneannemin sesine ne çok hasretim şimdilerde. Bahçelerden dolup taşan meyvelerinin kokusu çağırır beni uzaktan. Niyazi-i Mısri Pirinin deyişiyle “Aspuzu Bağlarında” güzellikler yarışırdı çocukluğumda… Yeşilyurt’ta kirazların, Kale’de çileklerin, Akçadağ’da armutların, Doğanşehir’de elmaların, Arapkir’de üzümün ve Darende’de yedi kat güllerin... Sen cennetten bir köşe kaldın hatıralarımın taraçalarında. Yol kenarlarında uykuya dalmış alıçlarının kokusu muydu beni her sonbahar kapına getiren? Yoksa kanal boyunun efsunu muydu beni oyalayan…“Kim demezdi ona Firdevs-i cihandır Aspuzu” diyen Niyazi-i Mısrı düşüyor yâdıma. Gel diyor gel…
Yok yok...
Malatya seni hiç unutamadım.
Sende;
Şimdi hayal olan o en güzel zamanlarımı bıraktım…
Göçebeler gibi uzaklara gittiğim gün, seninle sözleşmiştik hani. Bir gün sana geri dönecektim. Dönemedim. Karlı dağları aşamadım. Yollar beni getiremedi sana. Üç günlük vuslatlara bölündü hasretim. Gönül kuşu uzaklarda yaptı yuvayı. Hasretin derinleşti. Sensizlik giyinen kurak yıllara durdu zaman. Senin baharların vardı hani. Her bahar Pembe, beyaz çiçekleriyle tüm ovayı beyaza boyayan kayısı ağaçlarının şenliği, gitmedi gözlerimden. Mis gibi toprak kokusu getiren kırk ikindi yağmurlarında ıslanmayalı hayli zaman oldu. Kanal boyunda yürümeyi, orduzu pınarbaşı’nda serinliğe inmeyi, derme çayının çağıltısında hayal kurmayı unutsam da...
Malatya seni hiç unutamadım.
Çünkü
Sende, çekilmedik nazlarımı bıraktım...
Sen şairin deyişiyle Gazi Battal ülkesi, Sen kimselerin bilmediği bir sürgün Selçuklu şehzadesiydin. Seni kollayan uluların vardı hani. Şeyh Hamid-i Veli’den, Niyazi-i Mısri-ye, Pir Somuncu Baba’dan Hasan-ı Basri’ye... Dört mevsim, yedi iklim senin yollarında koşardı mana erleri. Senin, serin seherinde bulurlardı ahengini, dengini.
Malatya seni hiç unutamadım.
Sende;
Alıç kokulu güzlerimi bıraktım.
Menzilim sana ayarlı ey şehr-i saadet. Kargil evlerinin mor leylaklı bahçelerine reyhan kokusu sinmiş günlerin tazeliği vardı. Badem ağaçlarının pembe ve beyaz çiçeklerinin dem sürdüğü hatıralarım getirecek beni sana. Sırtımı Beydağlarına yaslayacağım günler gelecek, biliyorum. Bir gün mutlaka geleceğim kapına sonsuza yatmaya… Hani şair demişti ya:
“ Garip kuşum! O yar saydığım şehir
Suyunu içtiğim, doyduğum şehir
Anamı koynuna koyduğum şehir
...
Garip kuşum! Bu dünyada ölmek var
Bu tenha gurbete düşüp kalmak var
Oysa Malatya’da tarih olmak var”
(Ali Kınık)
Ben de geleceğim diyorum. Anamı koynuna koyduğum günden beri bir üzgünüm, bir yılgınım ki sorma gitsin. Geniş caddelerinde yitirdiğim çocukluk yıllarımı bulmak üzere geleceğim. Geleceğim Malatya’m.
Malatya seni hiç unutamadım.
Sende;
Şimdi kış olan yazlarımı bıraktım.
Meryem Aybike Sinan - Haber 7
aybikesinan@gmail.com
Yorumlar18