KKTC’de Türkiye'ye "Has..tir" diyenler kim?
- GİRİŞ07.02.2011 06:02
- GÜNCELLEME07.02.2011 06:02
Orda bir vatan vardı yakında!
Yavru vatan, KKTC demiştik adına. Yorulsak da bıksak da, her bir derdine katlansak da orası bizim vatanımız demiştik. Orda bir vatan vardı yakında!
Güney Kıbrıs’ın kuklası olmuş bazı kesimlerin geçen hafta Kuzey Kıbrıs’ta Türkiye’ye yönelik pervasız çıkışları gerek ulusları arası tarihe gerekse siyasi tarihimize kara bir leke olarak kaydedildi ne yazık ki!
Açıkçası ben gözlerime ve kulaklarıma inanamadım!
Herkesten, bütün ülkelerden bu çıkışı beklerdim de Yavru Vatan dediğimiz, yıllardır her anlamda kol kanat gerdiğimiz bu ata yadigarı topraklardan böyle çirkin, böyle nankör, böyle seviyesiz seslerin çıkacağına hayatta inanamazdım.
Ama herkes gördü işte: “İşgalci Türkiye Has…tir” yazılı pankartlar açıldı, küfredildi, tehditler yağdırıldı, başbakanımıza olmadık hakaretler edildi. Bu elbette bütün Kıbrıs Türklerini bağlamaz ama böylesine aykırı ve çatlak seslerin olması bile Kıbrıslılar adına züldür ve büyük bir utançtır bana göre.
Atlılar köyündeki katliamı bu adamlar ne de çabuk unutmuşlar!
Yıllarca Rumlardan gördükleri her türlü aşağılama ve hakareti de unutmuşlar ne yazık ki!
Bütün Kıbrıs halkı her şeyi unutabilir!
O topraklar onların yaşadıkları topraklar olabilir ama kimse kusura bakmasın manen bizimdir ve bizim olmaya devam edecektir. Şairin dediği gibi “ biz sağ iken yurt vermeyiz düşmana!” Bizim vatan algımız bu gaflet uykusuna yatmış, meczup pankartçıların algılarının çok ötesindedir!
Kıbrıs’ın Türkiye için stratejik önemini anlatmaya gerek yok sanırım. Bu daha Yavuz Sultan Selim zamanında fark edilmiş ve Şeyhülislam Ebussuûd Efendi'nin de fetvâsı üzerine Osmanlı Devleti Kıbrıs adasına sefere çıkmıştır.
Adayı kan dökülmeden almayı hedefleyen Osmanlı Venediklilerle diplomatik girişimlerde bulunmuş ama bu şiddetli tartışmalar ve görüşmeler her iki tarafın karşılıklı olarak birbirlerinin diplomatlarını tutuklamasıyla gerginlik hat safhaya ulaşmış, uzun süren diploması çalışmaları netice vermemiştir.
Nihayetinde Osmanlı Donanması ve Lala Mustafa Paşa yönetimindeki Kapıkulu Askerlerinin de katılımıyla 9 Eylül 1570 yılında ada ele geçirilmiş ve Osmanlı topraklarına katılmıştır Kıbrıs…
Geçtiğimiz gün uluslar arası ilişkiler uzmanı bir istihbaratçıdan bu işin aslını öğrenmeye çalıştım ve öğrendiğim şeyler dudağımı uçuklattı. Bu pankart açan kimselerin aslında vatansever Kıbrıslılardan çok, ekonomik, siyasi, kültürel ve daha bir çok anlamda Güney Kıbrıs’la sıkı göbek bağı ile bağlı,ciddi çıkarları olan özellikle sol tandaslı bir avuç menfaatçi olduğunu, arka planlarında yabancı devletlerin olmasından mütevellit seslerinin böyle cırtlak, çirkin, hırıltılı çıktığını söyledi. Bu kimselerin Rumlarla ciddi menfaat ortaklıklarına giriştiğini söylüyordu uzmanımız.
Ortada ciddi bir çıkar çatışması vardır.
Uzun zamandan beri Annan planı çerçevesinde Güneyle entegre olmuş, bütünleşmiş, dünya arenasında özgürlük ve eşitlik istiyorlardı. Bu Planın rafa kalkmasıyla da yaşadıkları hayal kırıklığını telafi etmek için, bu tür eylemlerle kendilerini güya ifade etmeye çalışıyorlar.
Bu pankartçılara aslında Kıbrısta yaşayan “Rum İşbirlikçiler” adını vermek gerekir. Zira vatansever Kıbrıslı Türklerin Anavatana sevgi ve hürmetleri aynı büyüklükte devam etmektedir.
Bu İşbirlikçiler, Türkiye’yi Güneyle olan münasebetlerini baltalayan bir engel gibi görüyorlar. Türkiye olmasa onlar için her şey güllük gülistanlık olacakmış! Türkiye olmasa bütünüyle Avrupalıdan sayılacaklarmış!
Oysa Türkiye’nin Kıbrıs stratejisi bellidir.
Önce Federasyon, sonra Konfederasyon ve Devlet olma stratejisi bir anda olmadı. Her şey bir denklem çerçevesinde gelişti.
Bizim çocukluk yıllarımızın haber bültenleri “Denktaş ve Kıbrıs” haberleriyle geçti. Hiç unutmuyorum. Henüz sekiz dokuz yaşlarında olduğum halde bir gün bu sorundan öyle bıkmış olmalıyım ki babama “ yeter artık, bu Kıbrıs sorunu neden bitmez. Çok sıkıldım bu haberlerden” demişim. Çocukluk yıllarımız geride kaldı, biz yetiştik, zaman aktı, tarih defalarca yeni baştan yazıldı ama Kıbrıs sorunu devam ediyor. Bitmedi, bitmeyecek de…
Neden?
Çünkü Kıbrıs Türkiye için olmazsa olmaz denecek bir stratejik öneme sahiptir. Aynı stratejik önem Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum kesimi için de geçerli. Güneydeki güvenliğimiz büyük oranda bu adayla ilintilidir. Antalya bizim için ne kadar önemli ise KKTC de o kadar önemlidir.
İşte bu Rum İşbirlikçilere şunu söylemek lazım; biz oraya gelip gitmelerimizi size sormayız kusura bakmayınız. Orada kale gibi duruyoruz, durmaya devam edeciğiz. Bu bizim vatan savunmamız için önemlidir! Sizin varlığınız ve bekanız için de önemlidir.
Oralarda yüz binlerce dul ve yetimimizin hakkı ve hukuku var. Binlerce şehidimizin aziz hatırları var. Orada yerimiz var, yurdumuz var.
Kimi, kimin vatanından, nereden, nasıl ve ne hakla kovuyorsunuz?
Siz kimsiniz?
Az kendinizden söz ediniz? Bu topraklar için ne yaptınız mesela? Siz orada daha rahat edin diye buradaki memurların, esnafın vergilerinden size yeri geldi silah gönderildi, yeri geldi aş gönderildi, yeri geldi şefkat ve merhamet gönderildi.
Bu topraklardan o topraklara yeri geldi umut gönderildi. O topraklarda yaşayanlara kardeş denildi, onlar için gözyaşları döküldü. Orası bizim bir parçamızdı, bizimdi, candan ve kandan. Yakınımızdı…
Şimdi bu topraklarda aleyhimize yapılan her gösteri, açılan her pankart geçmişin üzerine düşen bir kara lekedir! Bunu bütün Kıbrıslılar bilmelidir. Bu nankörlük bütün Anavatanın yüreğini incitmektedir!
Sizin de yüreğinizi incitsin!
Meryem Aybike Sinan/ Haber7
meryemaybike@gmail.com
Yorumlar36