Bu hafta kayda değer bir şey yoktu
- GİRİŞ09.08.2008 10:16
- GÜNCELLEME09.08.2008 10:16
"Bir zamanlar bir köyde palavracı bir avcı varmış. Avcı her akşam köyün kahvesine gelir, o gün ormanda gördüğü şeyleri anlatırmış. Ama her akşam aynı hikayeyi anlatmaktan sıkmıyormuş. Hikaye şuymuş. Avcı ormanda avlanırken bir dere görürmüş. Derenin ortasında büyük bir taş. Güzel mi güzel bir peri kızı, o taşın üstünde otururmuş. Altın rengi saçlarını gümüş bir tarakla taramaktaymış. Avcı her akşam, kahvenin bir köşesinde kendisini heyecanla dinleyenlere bu hikayeyi bıkmadan usanmadan anlatırmış. Gel zaman git zaman, günün birinde kader palavracı avcımızın karşısına bir gün gerçekten de güzel bir dere çıkarmış. Ormanın aşağılarına kadar inmiş dereyi daha yakından görebilmek için. Derenin yanına gelmiş. Biraz yürümüş. Bir de ne görsün; derenin içinde, büyükçe bir taşın üstünde oturuyormuş bir peri kızı gerçekten de! Gözlerini hayretler içinde açmış. Biraz daha yaklaşmış korka korka. Bakmış ki peri kızı gümüş bir tarakla altın saçlarını taramaktaymış.
Avcı akşamleyin, yaşadıklarının hayret duygusuyla sarhoş, köyüne yollanmış.
Kahvede yine aynı köşeye oturmuş. Avcının her günkü hikayelerinden bıkmış, aynı cümlelerle tekrar eden hülyalarından bezmiş kahve halkı artık uzak duruyorlarmış. Başka masalarda oturuyorlarmış. Fakat içlerinden birinin dikkatini çekmiş avcı. Bu akşam pek dalgın, pek üzgün, pek
suskunmuş avcı. Tek kelime etmemiş. Gözlerini masanın kenarına dikmiş, büyülenmiş veya hastalanmış gibi bakıyormuş. İçlerinden bir kaçı bu defa suskunluğunu merak etmişler avcının.
Yaklaşmışlar yanına. Sormuşlar; Hayrola avcı, niye böylesine dalgınsın, bu gün ne gördün? Avcı, dalgınlığının içinden cevaplamış onları;
"Hiç" demiş mırıldanarak, "bu gün kayda değer yeni bir şey görmedim "
***
Türkiye'de, kısaca "demokrasi ve özgürlük" denilen kavramların ütopyası o kadar uzaklarda görünüyordu ve belki de tam bu sebeple adından o kadar çok söz ettiriyordu ki; bizimle o ütopya arasında sürekli ve bitimsiz bir "ulaşılamaz-arzu" ilişkisi var sanıyorduk. Ama beni demokrasi ve özgürlükten daha fazla heyecanlandıran şeyler var. Benim için Türkiye söz konusu olduğunda en heyecan veren şey, insanların, grupların, kliklerin, kurumların arasında bir ahengin ve ortak aklın işlerlik kazanmasıdır. Türkiye'nin dirliği ve düzeni için, sulh ve selameti için bir araya gelememek, ötekine karşı sıfır empatiyle siperlere girmek alışkanlığı son gelişmelerden sonra büyük bir darbe aldı. Artık, içimizin derinliklerine saklamak zorunda kaldığımız "Bizim Türkiye'miz", orada oturmuş, hepimizin önünde güzel saçlarını taramakta işte. Belki hayalimizdekini görmüş olmanın Wilde'vari hayal kırıklığını içimize atmak zorunda kalacağız. Belki eski tip savaş siperlerini, barışın içinde çiçekler yetiştirilen miğferleri dolduracak. Belki siyasilerin ve devlet adamlarının kolay kavga etme metodları, zor barış ve anlayış egzersizleriyle yer değiştirecek. Siyaset,böylece ilk defa eskrim maçlarına benzemeyi bırakacak. Aslında birbirlerinden çok sıradan insanın duygularını yıpratan siyasi klik ve parti çekişmeleri,bundan sonra bir parça daha anlaşılabilir, kabul edilebilir bir mücadele terbiyesine yükselecek.
Herkes gibi benim de umutvar olmaya hakkım var. Bunu istiyorum. Şu anda. Şimdi. Tam bu makas ağzında. İstediğimin ilerideki istasyonlardan birinde filan beni beklediğini söyleyip beni kandıramazsınız. Hissediyorum. O burada. Tam ayağımı yere vurduğum şu noktada.
Yani,bu gün, bütün köy halkına söyleyeceğim şudur: Kayda değer yeni bir şey yok!
SELAHATTİN YUSUF - AKTÜEL
Yorumlar3